logo

14 MAYIS’TAN 27 MAYIS’A

14 MAYIS’TAN 27 MAYIS’A

Türk siyaset tarihlerinin en önemli dönemlerinden biri olan 14 Mayıs 1950 ile 27 Mayıs 1960 arasındaki Demokrat Parti iktidarı bence ülkemizde aradan geçen yaklaşık 60 yıla rağmen tüm siyasi çevrelerce tam olarak anlaşılamamıştır.

Kimilerine göre ülkenin ABD’ye teslim edildiği, kimilerine göre ülkeye şeriatın getirilmeye çalışıldığı, kimilerine göre ise ismi gibi Demokrat olan bir parti iktidarı veya dönemiydi. Hakkındaki bu birbirinden farklı ve zıt yorumlardan da anlaşılacağı üzere siyasi tarihimizin bu dönemi tam olarak anlaşılabilmiş veya anlatılabilmiş gözükmemektedir.

İslami çevreler de Demokrat partinin dindar, özellikle de Başvekil Adnan Menderes’in hem dindar evliya olduğu yazılıp çizilmiştir. Hatta daha da ileri götüreyim Demokrat Parti kurucularının sanki Mekke’den geldikleri algısı bilinçaltımıza yerleştirilmiştir.

CHP nasıl ki İttihat Terakkinin B takımı tarafından kurulduysa Demokrat Parti de CHP’nin B takımıdır. Demokrat partinin dört kurucusu Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın CHP’deki milletvekilliği DP’den daha uzun sürmüş hatta Celal Bayar CHP iktidarında başbakanlık bile yapmıştır. Yakın tarihimiz Demokrat Partinin bu arefe dönemini ıskalamaktadır. Ayrıca DP’nin bu dört kurucusunun CHP’den ayrılma sebebinin ideolojik olmadığı TBMM’deki toprak reformu görüşmelerinden dolayı “Dörtlü Takrir” vererek CHP’den ayrıldıkları bilinmektedir. Bu dörtlünün Toprak reformuna karşı olmalarının ise ülke menfaatinden ziyade kendi menfaatleri olduğu her birinin çok geniş çiftlik sahibi olmalarından kaynaklandığı su götürmez bir gerçektir!

Demokrat Partinin kuruluşu ve yükselişinde harici tesirleri de unutmamak gerekir. II. Dünya Savaşı sonucunda Batılı Demokrat ülkelerle entegre olmak isteyen Amerikan yardımından pay almak isteyen CHP iktidarının çok partili hayata geçiş için düğmeye basmasını da gözden kaçırmamak lazımdır. II. Dünya Savaşı sonrası faşist, totaliter tek parti iktidarlarının yıkılacağının anlaşılması üzerine Türkiye’de de CHP iktidarı kontrollü olarak ilerde geri almak üzere B takımı olan DP’ye devretmiş ancak Demokrat Parti iktidarının kontrolden çıkacağını ve ilerde bu iktidarı askeri darbe ile geri alacağını hesaba katmamıştır.

Öte yandan DP’ye iktidar yolunu açan partinin çok iyi muhalefet etmesi veya çok iyi iç-dış politikalar geliştirmesi değildi. 1945’lerde dünya genelinde esen demokrasi rüzgârları ve ülkedeki mevcut iktidara duyulan nefret derecesindeki halk muhalefetiydi. Oysa CHP iktidarı koltuğu B takımına kaptırmamak için 1946-1950 arasındaki son tek başına iktidar olduğu dönemde bir yandan İlahiyat Fakültesini, İmam Hatip kurslarını ve kapalı olan türbeleri açmış öte yandan da Cumhuriyet tarihinin tek İlahiyatçı Başbakanı olan Şemsettin Günaltay’a hükümet bile kurdurmuştu. Milli Şef İsmet Paşa 1950 seçimlerine giderken altı ilkenin anayasadan çıkarılacağı vaadine rağmen iktidarı kaybetmiştir. Bunları düşününce veya görünce insanın keşke CHP dört yıl daha iktidarda kalsa diyesi geliyor.

14 Mayıs 1950’de esen demokrasi rüzgârı, Cumhuriyet tarihinin ilk kez adil seçim sisteminin (Gizli rey-açık tasnif) uygulanması 27 yıllık CHP iktidarını devirmiştir. Bu değişiklik Demokrasi adına bir başarı olarak değerlendirilebilir. Ayrıca pratikte İslami çevrelere birtakım rahatlama ve kolaylıklar sağlamış olabilir. Mesela ezanın aslına çevrilmesi (ki bu oylamaya CHP’li vekiller de olumlu oy vermiştir) basından sansürün kaldırılması, radyolarda Kuran-ı Kerim okutulması vb.gibi.

Ancak ideolojik olarak pek bir değişiklik göze çarpmadığı gibi Kemalizm ideolojisi pekiştirilmiştir. İstanbul Vatan Caddesinin yapımı için yüz küsur caminin yıktırılması, 1951’de ilerde Müslümanlar üzerinde; “Demokles’in Kılıcı” gibi sallanacak olan Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun çıkarılması, Celal Bayar’ın şeriat taleplerine karşı Bursa’da gazetecilere “biz onu kıyamete kadar gömdük” demesi ayrıca on yıllık iktidarı boyunca “Atatürk, seni sevmek milli ibadettir” sloganı Demokratları ideolojik olarak CHP’den pek de farkının olmadığını göstermektedir ki Celal Bayar’da partisini şöyle tanımlamıştır; “CHP ile DP birer helva ustasıdır, sadece usulümüz farklıdır.”

DP iktidarının paralara, pullara yeniden Atatürk’ün resmini koydurması, devlet dairelerine Atatürk resmini astırması, Anıtkabir’i üç yılda tamamlaması Türkiye’nin en büyük barajı ve üniversitesine (alan olarak) Atatürk ismini vermesi, partinin ideolojisini göstermektedir.

Ancak on yıllık bu Atatürkçülük zırhı da DP’lileri 27 Mayıs askeri darbesinden kurtaramayacak bir kısmı idam edilirken büyük bir kısmı da hapsi boylamıştır.

Demokrat Parti iktidarının sonunu getiren İslam’a yakınlaşması değil 1957’den itibaren ABD ittifakından ayrılarak Rus ittifakına yönelmesidir.

Nitekim 27 Mayıs sonrası ABD’li yetkililerin Türkiye’deki darbe için “bizimkiler kazandı” demesi bu durumu gözler önüne sermektedir. Sonuç olarak DP’ye yapılan darbe ve DP’lilerin yargılanması birer hukuk cinayetidir. Ancak bu parti de iktidarını İslamcı olmasına değil dönemin şartlarına borçludur.

Tarih bir gün DP’nin bu iç yüzünü de ayrıntılı olarak ele alacaktır.

Mehmet Özkaraman

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1260 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.