logo

Asırlık Nefretin Dışavurumu:28 Şubat

Asırlık Nefretin Dışavurumu:28 Şubat

Postmodern Darbe 28 Şubat

28 Şubat Sürecinde 6 milyona yakın insan tek tek fişlendi. Kur’an Kursları kapandı. 8 yıllık eğitim sistemi ve üniversiteye girişte hayata geçirilen farklı katsayı uygulaması getirildi. Demokrasiye müdahale “Balans Ayarı” diye küçümsendi. Başörtülü öğrenciler üniversite kapısından kovuldu.

Türkiye siyasi tarihine geçen kara leke

Bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçti 28 Şubat. Mimarları yanılsa da demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat süreci, yıl dönümünde bir kez daha sorgulanıyor. Onbinlerce mağduru ve ekonomiye verdiği milyarlarca liralık zarar hiç unutulmadı ve unutulmayacak.

ÖZGÜR-DER Genel Başkanıyla 28 Şubatı ve postmodern darbeleri konuştuk…

rıdvan kaya

Bize Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

Rıdvan Kaya, 1964 İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünden mezunum. Özgür-Der Genel Başkanıyım ve halen Haksöz dergisinde yazı yazıyorum.

28 Şubat sonrası süreçte hiç şüphesiz Cumhuriyet Tarihinin en büyük soygunu gerçekleşti, günümüz hesabıyla 380 Milyar gibi bir rakamdan bahsediliyor. Sizce bu para ne şekilde kimlerin cebine aktarıldı?

Soygun ve yolsuzluk tüm baskıcı ve otoriter rejimlerin ayrılmaz parçasıdır. Darbeciler hukuku rafa kaldırdıklarından ve medyayı da baskı ya da yemleme usulüyle susturduklarından yağma faaliyetlerini sorunsuz bir şekilde icra edebilmişlerdir. 28 Şubat süreci bu anlamıyla aynı zamanda bir soygun ve talan düzeniydi. Bu süreçte pek çok general çeşitli holdinglerin ve bankaların yönetim kurulu üyeliklerine getirildi. Bunların herhalde buralarda finansal tecrübeleri ve birikimleri nedeniyle istihdam edildiğini kimse düşünmüyordur!

28 Şubat 1997’de kimler hedef alındı, hedefler hangi alanda tutturuldu?

28 Şubat halkın İslami kimliğine ve taleplerine karşı duyulan asırlık nefretin dışavurumudur. Bu topraklarda laik-batıcı zihniyet Cumhuriyetle birlikte toplumu adeta tarihin gördüğü en keskin beyin ameliyatlarından birine zorlamış ama buna rağmen istediği sonucu alamayınca da her zaman askeri darbelerle halkı hizaya getirme çabası içinde olmuştur. Bu yönüyle 28 Şubat; İstiklal Mahkemeleriyle, şapka zulmü, harf değişikliği ve benzeri dayatmalarla başlayıp 27 Mayıslarla, 12 Eylüllerle devam eden zorbalığın devamıdır. Başörtüsü ve İmam Hatipler, Kuran kursları özelinde halkın İslami duyarlılığı, kimliği ve talepleri topyekûn baskı altına alınmaya ve imhaya çalışılmıştır. Refah Partisini iktidardan devirme adı altında İslami taleplere sahip bir kadronun siyasal alanda etkili olmasının önüne geçilmek hedeflenmiştir.

“Uygulanan tüm zorbalıklara rağmen bin yıl sürdürüleceği iddia edilen proje birkaç yıl içinde çökmüş, darbeciler halka ödettikleri bütün bedellere, yol açtıkları büyük yıkım ve acılara rağmen arzu ettikleri sonuca ulaşamadan yıkılıp gitmişlerdir. “

28 subat_2

28 Şubat’ta medyanın rolü neydi, kim hangi kulvarda yer aldı?

28 Şubat sürecinde genelkurmay merkezli bir planlama doğrultusunda yargıya zorbalığın kılıcı rolü verilmiş, medyaya da propaganda yoluyla zulmü şirin gösterme ve mağdurları, mazlumları karalama görevi tevdi edilmiştir. Medyanın büyük bölümünü temsil eden holding medyası bu süreçte korkunç çarpıtmalarla, yalanlarla adeta Firavunun sihirbazları işlevini üstlenmiş ve halka karşı işlenen suçların tümünün ortağı olmuşlardır.

Medya bilhassa 28 Şubat darbesinin psikolojik harekat konsepti içinde darbecilerin planlamaları doğrultusunda askeri müdahalenin sevimli ve şirin gösterilmesine yönelik yayınlarıyla toplumu zihinsel olarak darbeye hazırlamış, darbeciler karşısında çaresiz konuma itmiştir. Çankaya’da iftar, Sincan’da Kudüs günü, Ali Kalkancı-Fadime Şahin haberleri, aynı şekilde beşli çete diye maruf yönlendirilmiş bazı kitle örgütlerinin eylemlerinin abartılması ve adeta halkın tepkisi şeklinde sunulması gibi çabalarıyla medya darbecilerin borazanlığını yapmıştır.

28 Şubat ile ilgili açılan davada sizce adalet yerini buldu mu?

28 Şubat sürecinin başından itibaren her ortamda “darbeciler yargılansın” diye talepte bulunduk, bildiriler yayınladık,  eylemler yaptık. Dolayısıyla darbecilerin yargılanmaya başladığını görmek başlı başına bir sevinç, bir onurdur tüm Müslümanlar için. Ne var ki, Ankara’da görülmekte olan bu davanın pek de iyi seyretmediğini söylemek isterim. Mahkemenin tavrı davanın ciddiyetiyle orantılı değil; sanki çok basit bir suça dair bir dava görülüyormuş gibi davranıldığını gözlemliyoruz. İkincisi de İslami camia maalesef bu davaya başından itibaren gereken ilgiyi göstermedi. Nasılsa sorumlular tespit edildi, gereken cezayı alırlar, hükümet bu konuda gereğini yapar mantığıyla davranarak adeta toplumsal şahitlik görevi ihmal edildi. Sonuç olarak bu davanın pek iyi gitmediğini düşünüyorum. Oysa bu davada yargılananlar çok daha sıkı bir yargılamayı hak ediyorlardı, ayrıca bu davada yargılananlardan başka 28 Şubat’ın sorumluluğunu üstlenmesi gereken daha pek çok ismin olduğunu da biliyoruz.

28 Şubat sürecinin içeride ve dışarıdaki destekçileri kimlerdi, bu süreçte kimler nasıl kullanıldı? Bu işin içinde İsrail ve Amerika’nın oyunu var mı?

Türkiye’de ve tüm 3. Dünyada gerçekleşen askeri darbelerin pek çoğu uluslararası güçlerin desteğiyle olmuştur. ABD ve İsrail başından itibaren “siyasal İslamcı” olarak gördüğü Refah Partisi’nin iktidar olmasını hazmetmemişti. Türkiye’nin rotasını saptıracağından kuşku duydukları bir kadronun kendilerine yakın kadrolar eliyle tasfiye edilmesinden gayet memnun olduklarını biliyoruz. Bu konuda darbenin planlamasının yapıldığı kuruluşa verilen ismin Batı Çalışma Grubu olması bile pek çok şeyi izah eder diye düşünüyorum. 28 Şubatçıların İsrail ile olan derin işbirliği zaten sır değildir.

Bundan 3 yıl önce 28 Şubat ile ilgili röportaj yapmış olsak, bugün yaşanan dost modern darbeyi ön görebilir miydiniz?

Hükümet-cemaat kavgası diye adlandırılan bu gelişmenin bu boyutlara varacağını hiç kimsenin tahmin edebileceğini zannetmiyorum. Bu noktada halkın seçtiği bir iktidarın yargı yoluyla yıpratılması anlamına gelen bu adımları atan grubun nihai manada kendisini de aşırı şekilde yıpratacak bu süreci devam ettirirken neyi hedeflediğini de doğrusu hala anlayabilmiş değilim. Bir tür intihar anlamına gelen bu adımların başta kendilerine zarar verdiğini görmemeleri çok üzücü. Umarım bu süreç daha fazla yıpranmalar, aşınmalar meydana getirmeden sonuçlanır.

28 subat_1

28 Şubat postmodern darbe sürecinde bizzat neler yaşadıklarınızdan biraz bahseder misiniz? Şuan dostmodern olarak adlandırılan darbe başarılı olursa bundan kimler nasıl etkilenir? Örneğin Müslümanları bu süreçte neler bekliyor?

Şu anda başında bulunduğum Özgür-Der 28 Şubat sürecinde zirve yapan hukuksuzluklara karşı mücadeleyi daha örgütlü ve hukuki bir çerçeveye taşıyabilmek için kurulmuş bir örgüttür. Bu süreçte başta başörtüsü zulmünden ötürü sayısız kardeşimiz okullarından ve mesleklerinden oldular. Öyle ki başörtüsü yasağına tavır aldığı için okuldan atılan erkek arkadaşlarımız da var. Aynı şekilde bu süreçte hakkımızda pek çok davalar açıldı. Ve bu davalarda zaten kimliğimizi, duruşumuzu, düşüncelerimizi tehlike olarak algılayan, bir anlamda bize düşman gibi bakan yargı mekanizmasınca yargılandık ve haksız cezalara çarptırıldık.

Bununla birlikte 28 Şubat adı verilen bu zorbalık sürecinde dik durmayı, kimliğini eğip bükmemeyi başaran Müslümanlarla birlikte inandığımız savunduğumuz değerleri elimizden geldiğince savunmaya çalıştık. Bundan ötürü de Rabbimize hamd ediyoruz. Sonuçta dünya hayatı geçici, dünya hayatında ödenen bedeller sınırlı ama Rabbimizin vaat ettiklerinin sınırsız olduğu bilinciyle asıl neye talip olmamız gerektiğinin bilincinde olmakla yükümlü olduğumuzu vurgulamak isterim.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

28 Şubat süreci geldi geçti ama hayat ve dolayısıyla imtihan süreçlerimiz devam ediyor. Müslümanlar olarak yaşadıklarımız, ödediğimiz bedeller kimliğimizin netleşmesi, kararlılığımızın pekişmesi hususunda bize katı sağlamalı. Dün bedel ödememek için onursuzluğu seçenler Allah’ın ayetlerini eğip bükenler bugün utanıyorlar. Oysa dün zorbalık karşısında okulunu, işini, statüyü değil sadece Rabbinin emrini önceleyenler dönüp arkaya baktıklarında iftiharla bakıyorlar. Ödediğimiz bedelleri unutmamalı ama aynı zamanda çok da abartmamalıyız. İman bedel ister. Cennet az bir pahayla elde edilmez. Bakın bugün Suriye’de yaşananları görüyoruz. Kardeşlerimiz orada korkunç zulümlere, katliamlara, işkencelere karşın “Yarabbi Senden başkasına boyun eğmeyiz” diye haykırıyorlar. Rabbim onları da zafere eriştirsin, bizleri de kardeşlerimizin yardımcısı kılsın!

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2209 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.