logo

Biten 28 Şubat mı, yoksa….

Biten 28 Şubat mı, yoksa….

Biten 28 Şubat mı, yoksa….

28 Şubat Darbe

Üniversitede, işyerinde, sosyal ortamda haksızlığa uğrayanların yanında olmak yerine, ‘bir gören olur, fişlenirim, kariyerim zarar görür’ diye gözükmekten dahi imtina edenlerin, bugün ‘ulaşılmaz’ kariyerlerinin fütursuzluğuyla, 28 Şubat zulmünden bahsedip, her dakika daha da artan saygınlıklarını gördükçe…

Kıyısından köşesinden 28 Şubat mağduru olduğunu söyleyip, ‘beni de beni de’ dİye, siyasi gücün güdümündeki medyayı, bürokrasiyi, STK ve hatta sendikalardaki ilişkilerini kullanarak kimsenin hayır diyemeyeceği bu mağduriyet kılıfıyla, liyakat ve birikiminin asla ulaşamayacağı zirvelere tırmanan arsız yöneticileri, müdürleri gördükçe…

Bırakın Kemalist-Laik Cumhuriyeti, demokrasi, kapitalizm gibi her türlü çağdaş kavram ve düzene karşı olan, hatta siyasi partiye oy vermenin dahi tevhid akidesine aykırı olduğuna inanan, 28 şubat ve öncesinde bu uğurda bedel ödemiş, işkence görmüş insanların ‘ahir zaman’da adaylıklarını Cumhuriyet Bayramı ile birlikte kutlayıp, cüretkar bir eda ile sosyal medyada fotoğrafladıklarını gördükçe…

O dönemde generallere şirin gözükmek adına başörtüsüne ‘furuat’ diyerek kendi mensuplarını diğer müslüman kesimden ayırarak rahatlatacağını düşünen, Erbakan ve siyasetine medyada haksız reddiyeler düzen Fethullah Gülen cemaatiyle, sanki 28 Şubatta hiç bunlar yaşanmamış gibi yıllar sonra iktidar ortaklığı yapan ve ancak kendi iktidarlarını tehdit ettiğinde ‘aldanmışız’ diyerek bu yapıyı ‘kökü dışarıda’,’hain’ ya da ‘ajan’ ilan eden içi boşaltılmış siyaseti gördükçe…

Dönemde başta Erbakan olmak üzere ‘analarından emdikleri sütü burunlarından getiren’ General Çevik Bir’den bugün şikayetçi dahi olmayan Refah Partisinin ak sakallılarını ve yine ‘yeşil sermaye’ denilerek Anadolu sermayesine savaş açan bu generallere emekliliklerinde yöneticilik veren muhafazakar kapitalistleri gördükçe…

28 Şubat sonrası zirveye çıkan askeri vesayetin ekonomik gücü Ak Parti iktidarı döneminde doğal olarak gerilerken, asıl amacı ‘müslüman ahlakına sahip birey’ yetiştirmek olması lazım gelen cemaatsel yapıların, holdingleşme temayülü ve bu uğurda siyasetten mevzi kapma yarışıyla ortaya saçılan kepazelikleri gördükçe…

28 Şubat döneminde Devlet ihalelerine dahi sokulmayan İmam-hatipli iş adamlarının, bugün belediyelerde çalışan mühendis ve yöneticilerle birlikte bu rantın en itibarlı ortağı olduğunu gördükçe…

28 Şubattaki katsayı zulmü sonrası içi boşaltılan, yıllarca kimselerin uğramadığı İmam-Hatip derneklerinin ve destekçi vakıfların, bugün siyasi referans aracı olarak ’nevzuhur’ siyasilerce tıka basa dolduğunu gördükçe…

Ve, o dönemde KİHL mezunu olup Çapa Tıp Fakültesi’ni kazanan kız kardeşimi temsilen birkaçına davetli olarak katıldığım, dönemin İslami Cemaat-STK’larının oluşturduğu başörtüsüne özgürlük içeren toplantıların birinde, bir STK yetkilisinin toplantıyı sessizce terketmeme neden olan ‘bu kızlar geleceğin siyasetçisi olacak’ sözünü ve o sözün bu günkü karşılığı, dönemin sembol isimlerinden Leyla Şahin’in ismini aday adayı olarak karşımda görünce…

Gerçekte ‘bitenin’ ne olduğunu anladım!

Cengiz Cantürk

Etiketler: » » » » » » » » » » » » »
2080 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.