logo

Çocuk Gibi

Çocuk Gibi

Çocuk Gibi

Erdoğan Ergin Köşe Yazısı

Uygun oda sıcaklığında saklanan çocuklarımızın ayaklarını toprağa değdirmek için vakit ayıracak mıyız? Bu soruyu çocukları için önemli yarınlar hazırlayan anne babalarla yaptığım bir söyleşide sormuştum. Öylece yüzüme bakıyorlardı. Sorumu zihinlerinde bir yere koyamamışlardı. Aslında ben de bu durumla karşılaşabileceğimi tahmin ediyordum. Çocuklarını alışveriş merkezlerinin koridorlarında koşturan, bol ışıklı kapalı oyun salonlarında eğlendiren bir kitlenden başka türlüsünü beklemem de zaten mümkün olamazdı.

Eczanelerden alınan ateş düşürücüleri, buzdolaplarının kapılarında bulunan yumurta raflarının hemen altında sakladığımız gibi çocuklarımızı da bol katlı apartmanların kendi iç dünyasına sıkışmış dairlerinde muhafaza ediyoruz. Onları, onlar için güvenli olmayan dış dünyadan, bir tavuğun yavrusunu koruduğu gibi kanatlarımızı gere gere koruyoruz. Sokakların gelişi güzel taşıt trafikleri ile bol karbon monoksitli havalarından ancak bu şekilde korumak mümkün gibi görüyoruz. Oysa sokaklarda koşan, hapşıran, yalın ayak gezen hatta oynadıkları oyunlarla birbirlerine tehdit oluşturan çocuklar, bizim çocuklarımızdan daha sağlıklı duruyor, daha az hastalanıyor. Yediklerimizin, içtiklerimizin tohumlarının hangi yabancı memleketlerden geldiğini hesap edecek kadar detaycı olan bizler, buna bir açıklama bulamıyoruz. Çok sıkıştığımızda dilimize dolanan; “Hafta sonları çocuklarımı hava güzelse oyun parkına götürüyorum” sözü ise bir nebze vicdanımızın üzerine soğuk su serpiyor.

“Uygun olmayan hava koşulu yoktur. Olsa olsa uygun olmayan kıyafet vardır” düsturunu kendimize yol biçmemiz gereken bizler, çocukluğumuzda yaşadığımız sokak maceralarını anlatmaktan da geri durmuyoruz. Çocuklarımızın kış günlerinde soğukta donacağını, yağmurda eriyeceğini ya da bir rüzgâra kapılıp gideceğini düşünüyoruz. Kendimizin kardan adam yapma maceraları hafızamızın ortasında yeni vizyona girmiş sinema filmi gibi dururken, çocuğumuza kendi filminde rol almasına müsaade etmek yerine onu kendi filmimizi izlemeye mecbur bırakıyoruz. Kendi çocukluğumuzda yağmurun saçlara iyi geldiğini söyleyen bizler, evlatlarımızın saçlarına damlasının değmesine müsaade etmiyoruz. Eskimoları anımsatır şekilde giydirdiğimiz çocukları apartman kapılarından otomobillere/servislere bindirip, okul kapılarında koşar adımlarla ısıdan yalıtılmış binaların içine bırakmayı maharet sayıyoruz.

Koşmanın, koşuşturmanın çocuklara yasaklanmasını, kuşlara uçmanın yasaklanması olarak gördüğümden midir bilmem, bu tip ebeveynleri gördüğümde çocuğa bakıp üzülüyorum. Daha beteri, elinde kâğıt havlularla çocuğun sırtında define arar gibi ter arayan bu ebeveynlerin tavırları karşısında sessizliğimi korumakta zorlanıyorum. Sonra, bizim çocuk yetiştirmeyi sebze yetiştirmek olarak gördüğümüzü düşünüyorum. Oysaki dönüp baksak geçmişe kaç teri kendi sırtımızda kuruttuk ya da günde kaç kilometre koşuşturduk. Çocuklarımıza çocukluk yapma fırsatı dahi vermiyor olmamızın altında yatan sosyolojik nedeni araştırmak için koca koca üniversitelerin el ele vermesi gerekmiyor mu?

Tüm bu yazdıklarımı, yaşadığımız ilçenin merkezinde İstanbul’daki diğer ilçeleri kıskandıracak şekilde oluşturulmuş bir yeşil alanda, kendi başlarına koşan eşlerin yanlarında çocuklarını görememem karşısındaki tavır olarak görün. Onları evde bırakmayı uygun görerek kendimiz spor yapmaya devam ediyoruz. Onların ise, ailecek yapılacak kahvaltıyı kendilerine lüks olarak görmeleri gerektiği şuuru ile hareket etmeleri gerekiyor. Yazık diyorum. Çocuklar için mükemmel bir şekilde hazırlanmış bu yeşil alanda, ailelerin önceliği kendilerinde görmeleri ve çocuklarını yine uygun ısı koşullarında evde saklamaya devam etmeleri bir de yetmezmiş gibi kendilerini okumuş/bilmiş görmeleri karşısında; çocuklarının elinden tutarak beraber gezen, onlarla oynayan, mektebin yüzünü ilkokulun son sınıfına kadar görebilmiş o adamları ve kadınları diğerlerine nazaran övgüye değer buluyorum.

Erdoğan Ergin

Etiketler: » » » » » » » » » » »
3676 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.