logo

Doğu’dan Yükselen Hisar: Sezai Karakoç

Doğu’dan Yükselen Hisar: Sezai Karakoç

Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar yeni bir bağlama oturtması gerekir. Bunu da Diriliş kavramına bağlar.

Sanat, en genel anlamda, hayatın kaba hatlarını inceltip insan ruhuna uygun hale getirme işlemi olarak görülebilir. Sanatın tanımını değilse de işlevini en azından bu şekilde ortaya koyabiliriz. Gerçekten de hayat olabildiğince sıkıcı, yorucu, tozlu bir sahne olarak karşımızda duruyor ve ona her bakışımızda biraz daha yoruluyor, biraz daha yıpranıyoruz. Bu yönüyle sanat, hayat karşısındaki yorgun insanın beş duyusunu dinlendirmenin bir hareket alanı olarak görülebilir. Ama sanatın bundan daha fazla, daha önemli bir yanı var, o da, insanlığı geçmişten bugüne getiren, bugünden geleceğe yaslayan kültür ve medeniyet birikimlerini mümkün mertebe estetik bir bakış açısıyla yansıtma becerisi.

Medeniyet, bir organizma olarak düşünülürse sanat ve edebiyat, bu organizmanın bütün organlarına taze kan taşıyıp onları diri tutan kılcal damarlara benzetilebilir. Bu yönüyle sanat ve edebiyat medeniyet haritasını oluşturan din, kültür, ahlak ve her türlü oluşumun oksijen taşıyıcısı, kan yenileyicisidir. Dolayısıyla, sanat ve edebiyattan mahrum her medeniyet aynı zamanda sağlığını yitirmiş ve bugünden geleceğe taşınması zor, güdük medeniyet olarak anlaşılabilir. İşte Sezai Karakoç’un özellikle Doğu medeniyeti için taşıdığı değer ve misyon tam da bu noktada ortaya çıkar.

sezai karakoç

Sezai Karakoç, hayatını, sanatını ve edebi birikimini bütünüyle Doğu medeniyetinin çağdaş dünyaya taşınması ve kendini orada kabul ettirmesine adamış yazarlarımızın önde gelenlerinden biridir. Bu yönüyle Karakoç, şiirlerinden denemelerine, inceleme kitaplarından öykülerine, günlüklerinden anılarına ve gazete yazılarına kadar tam bir tutarlılık içinde düşünmüş, yazmış, görüşlerini halkla paylaşmıştır. O, Batı tarafından yüz yıl boyunca Doğu medeniyetine yönelik hayatın her alanındaki saldırıları göğüslemekle kalmamış, aynı zamanda onun alternatifi olacak değerler yaratmanın ve yürürlüğe koymanın telaşı içinde olmuştur. Bu yönüyle Sezai Karakoç estetiği bütünüyle bir Doğu savunusu olmanın ötesine taşarak Doğu yüceltilmesi gibi algılanabilir.

Sezai Karakoç, sanat ve edebiyatta evrensele ulaşmanın yolunun yerelden geçtiğini sıklıkla yinelemiştir. Ona göre sanatımızın evrensel boyutta temsil edebilmesi için öncelikle bize özgü her türlü değerler yapılanmasının gün yüzüne çıkarılması, insanımızın duyarlılığının estetik görüngüsünün edebiyatta yankı bulması gerekir. Bırakın eskiye karşı yıkıcı, tahrip edici bir tavır ve üslup kullanmayı, eskiyi bugünü üreten, bugünün değer oluşumunda bir periferi olarak düşünmek, tasarlamak ve ondan sonuna kadar yararlanmak gerekir. Bu amaçla Sezai Karakoç çağdaşı pek çok şairden farklı olarak Divan şiirimizin peşine düşmüş, ondaki bütün cevherleri alıp günümüz şiirine uyarlamış, böylece çağdaşı şairlerin günün yüzeyselliği arasında kaybolan sanatlarının tersine geçmişten derleyip toparladığı şiirselliği kendi derinliğinin vazgeçilmez öğesi yapmıştır.

Sezai Karakoç sanatı, hayatın her alanını kapsama iddiasına dönük bir öz taşırken aynı zamanda estetik değerden hiçbir zaman taviz vermemeyi de gerekli görür. Bu anlayış, öncelikle, sanatın hiçbir zaman ve durumda araçsallaştırılmaması ilkesine dayanır. Sanatsal duyarlılık, sanatsal üretimin her zaman ilk ilkesi, birincil kıstasıdır ve bundan asla taviz verilemez. Çünkü sanatçıyı, ötekilerden, sıradan insanlardan ayıran bir özellik vardır ve bu Tanrı tarafından özellikle ona verilmiştir; Tanrı vergisi bir yeteneği sıradan formlarda sunmak ancak ve ancak kendi özüne aykırı davranmak, varoluş gayesinin dışına çıkmak anlamına gelir. Sanatçının hayatı boyunca duyarlılığını sürekli diri tutması gereği bu bakış açısının doğal zorlamasından başka bir şey değildir. Karakoç’un, sanatın propaganda aracı olarak görülmesine duyduğu tepkinin altında böylesi bir gerçek yatmaktadır. Hiç kimse, Tanrı’nın kendisine verdiği yeteneğe ihanet etmemelidir. “Sanat, başlı başına bir gayedir” der Sezai Karakoç, bundan dolayı yazar “kuru bir fikir savunucusu” olmamalıdır. Bu böyledir, çünkü aynı zamanda sanatın önemli bir şubesi olan edebiyat insanı yücelten bir nüveye sahiptir. Edebiyatı edebiyatın sınırlarında kalarak yapmak, edebiyatın doğasına uygun şekilde yapmak, aynı zamanda insanı yüceltmek anlamına gelecektir. Doğal olarak, Tanrı’nın yarattığı her varlığın tepesine yerleştirdiği insanın yüceltilmesi Mutlak Hakikat’in bir gerçeklik olarak ortaya sürülmesi demektir Karakoç’a göre. Söze konu olan Mutlak Hakikat’in gölgesinde yeni toplumun inşasına da, doğal olarak buradan, sanat ve edebiyattan başlanacaktır. Bu hem artık solmaya yüz tutmuş, kendi içindeki çelişkilerin altında kalarak batmaya başlayan Batı medeniyetine bir alternatif oluşturma hem de geleceğin dünyasında yaşayacak olan insanlara olduğundan daha güzel bir dünya bırakma anlamına gelecektir. Sezai Karakoç’un, “Bugün edebiyata girmeyen, yarın hayata giremez” sözü tam da bu yaklaşımı özetlemektedir.

Sezai Karakoç, sanatıyla ilgili sayısız cümle kurulup sayısız yaklaşım sergilenebilir, sayısız tespite gidilebilir, ama onun hakkında verilecek son hüküm üç aşağı beş yukarı şöylesi bir genellemeye dayanır: Günümüz dünyasında, sanatı da edebiyatı da hayatından koparılamayacak, ayrı bir yere konamayacak çok sanatkâr var; bunlardan biri, en başta geleni Sezai Karakoç olmalı…

Doğu’dan Yükselen Hisar Sezai Karakoç

Sezai Karakoç Kimdir?

1933’de Diyarbakır, Ergani’de doğdu. İlkokulu Ergani’de, ortaokulu Diyarbakır ve Maraş’ta, liseyi Gaziantep’te okudu. Lise sonda Necip Fazıl Kısakürek’le tanıştı. Burslu öğrenci olarak girdiği Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni 1955’de bitirdi. 1959-1965 yılları arasında Maliye Müfettiş Yardımcılığı ve Gelirler Kontrolörlüğü görevlerinde bulundu. 1967 yılında İslam’ın Dirilişi ve Yazılar adlı kitaplarından dolayı yargılandı. Büyük Doğu, Hisar, Akpınar, Dernek, Düşünen Adam, A dergilerinde deneme ve şiirler, Yeni İstanbul, Sabah ve Milli Gazete’de fıkra yazıları yayımlayan Sezai Karakoç, Mart-Nisan 1960’ta iki, Mart 1966 – Mart 1967’de oniki, Ekim 1969 – Ocak 1971’de onaltı sayı olmak üzere Diriliş dergisini yayımladı. 1974’ten itibaren düzenli olarak 18 sayı yayınlanan, 1976’dan itibaren gazete biçiminde çıkan Diriliş dergisi yerli düşünce ve edebiyatın en önemli dergilerinden biri oldu. Gazete biçiminde çıkarken 1877’de yayımı aksamaya başlayan Diriliş, 1978’de kapandı.

Önce ne okumalı?

Külliyatı 60 kitabı geçen Karakoç’un herhangi bir eserini daha önce okumamış genç okurlar için yararlı olacağını düşündüğüm bir teklifte bulunmak istiyorum. Bediüzzaman Said Nursi’lerden, Mehmet Akif’lerden Necip Fazıl Kısakürek’e uzanan “dava” nın çağdaş bir mirasçısı; öncü bir mütefekkir ve dava adamı olarak üstat Sezai Karakoç’un önce düşünce eserleri bir bütün halinde okunup özümsenmeli, sonra şiire geçilmelidir. Yeni başlayanlar için Diriliş Neslinin Amentüsü veya İslam’ın Dirilişi adlı eserlerden biri ile başlayıp İslâm, İnsanlığın Dirilişi, Yitik Cennet ve Sütun ile devam etmeyi önerebiliriz. Toplum, devlet, devlet kurumları ve siyasetle doğrudan ilgili konulara öncelik tanıyanlar ise Fizik Ötesi Açıdan Ufuklar ve Daha Ötesi ile (üç cilt) Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı (iki cilt) ve “Çıkış Yolu” adlı ilk kez 1995-2003 arası basılan eserlerden başlayabilirler. Hemen belirtelim ki Sezai Karakoç, yazdıkları arasında seçme yapılacak sıradan bir yazar değil, eseri bir bütün olarak dikkatle özümsenmesi gereken, yüzyılda bir etrafına parıltılı ışığından saçarak geçen büyük yıldızlar gibi çağımızda aramızdan geçmekte olan büyük bir mütefekkir/sanatçıdır.

Kaynak: Edebiyat Ufku – Doç. Dr. İsmet Emre

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
8755 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.