Son Dakika
Dört Beyazlı Günlerden, Bugünlere
Yıl 1991 Orta Anadolu ‘da bir ilin yeni kurulan ilçelerden birinin açılış törenindeyiz. Son konuşmayı yapmak üzere kürsüye teşrif eden dönemin Kültür Bakanı, memleketin gelişmişlik düzeyinden hararetle bahsediyor. Delil olarak da, kullanımı yaygınlaşan ‘ dört beyaz ‘ı işaret ediyor. ‘Sayıyorum’ diyor ve sayıyor:
Bir; Televizyon! İki; Buzdolabı! Üç; Çamaşır Makinesi! Dört; Fırın!
Tören bitince, hep birlikte, diğer bir ilçenin açılış törenine gidiyoruz. Orada da Sayın Bakan aynı konuşmayı yapıyor ve ülkenin gelişmişlik düzeyini, dört beyaza bağlayan bir ‘kültürel vizyon’ ortaya koyuyor. Daha sonra bir diğer ilçe derken; tozlu yollardan geçerek, her biri en fazla 1500-2000 nüfuslu köyden terfi etmiş, çiçeği burnunda ilçelerde açılışa katılıyor ve hep aynı sözleri dinliyoruz. Fakat, son olarak konuştuğu ilçede Sayın Bakan, klişe konuşmasının aynı yerine geldiğinde , bu kez, dört beyazın sonuncusunu unutuveriyor; suflörlüğünü yapmamıza fırsat vermeden de ‘öteki alet ‘ diye geçiştiriveriyor. Öyle ya, bilenler bilmeyenlere anlatsın! Sabahtan beri her ilçede tek tek saydığı beyazlardan dördüncüsünün ne olduğunu dikkatle dinleyenler, herhalde hatırlamıştır.
Bugün, çok şükür; ülkemizin gelişmişlik düzeyi için daha farklı ve daha bilimsel kriterler söz konusudur. Kişi başına düşen milli gelir, sağlık ve eğitime ait göstergeler (okullaşma oranı, kişi başına düşen doktor sayısı ) yoksulluk, işsizlik oranı, bölgesel eşitsizlik, gelir dağılımı durumları gibi konular kriter olarak belirlenmiştir. Son dönemlerde insani gelişme endeksi içerisinde; uzun ve sağlıklı yaşam, bilgi edinme, tatminkar bir hayat yaşamak için yeterli gelir, siyasi özgürlük, garanti edilmiş insan hakları gibi kriterler de gelişmişlik kriterleri içerisinde yerini almıştır. Ülkemiz bugün dünyanın en büyük on yedinci ekonomisine sahiptir. 2023 yılında hedef ilk on ekonomi içinde yer almaktır. Sayın Bakanın ısrarla vurguladığı dört beyazın sayısı, son yıllarda neredeyse ondört olmuştur. Her taraf adeta bembeyaz bile denilebilir.
Öte yandan, bu kadar beyazın sarıp sarmaladığı gündelik hayatımızda; insanımız mekanikleştikçe, ilişkiler de mekanikleşmiş, insanlar arası iletişim neredeyse yok denecek kadar yüzeysel hale gelmiştir. Öyle ki; dış dünya ile iletişimimiz var, çocuğumuzla yok ; sosyal medyada aynı anda onlarca mesaj atıyoruz, alıyoruz ; lakin eşimizle, komşumuzla, öğretmenimizle, öğrencimizle, işçimizle, ustamızla, amirimizle, memurumuzla iletişimimiz yok. Çocuğumuz soru soruyor, duymuyoruz; duyuyorsak, yüzüne bakmadan konuşuyoruz; çok meşgulüz çok. Elimiz meşgul, gözümüz meşgul, zihnimiz meşgul… Ailemizle ve çocuğumuzla olan iletişimimizde ciddi sorunlar var. Her beyaz, maalesef insan hayatını kolaylaştırmıyor, insana katkı sunmuyor. Bazı türlerinin ise insan hayatını kararttığına şüphe yok. Sadece hayatı değil; geleceği, umutları da karartıyor. Bu kopukluğun ortaya çıkardığı boşluğu dolduracak olan şeyi ise davet etmenize, aramanıza gerek yok; o kendiliğinden çıkıp geliveriyor. Okulda, parkta, kantinde,sokakta, köşe başında , AVM’lerde, her yerde… İsteyene organik, isteyene kimyasal mutluluk sunuyor. Anlık mutluluk… Her seferinde daha fazlasını istetiyor.Daha fazla , daha fazla derken, insanı hırçınlaştıran, çaresizleştiren bir mutluluk arayışına mahkum ediyor..
Mevlana bir şiirinde der ki :
“ İnsan tenini öğrendim. Sonra, tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da, ruhun; aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim..”
Teknolojinin hayatımıza girmesi, yaşamı kolaylaştırarak kendimize, ailemize ve komşumuza daha fazla zaman ayırma imkanı sunmuşsa da; materyalist bir hayat, bencilleşen insan refleksi; tatminsizlik duygusunu perçinliyor. Bitmeyen tatmin arayışı ise insanı bunalıma sürüklüyor.Karşısına çıkan başka beyazların kulu, kölesi ediveriyor.
Tabii ki gelişeceğiz, büyüme hızımızı artıracağız, artırıyoruz da. Ama Türkiye, maddî anlamda ne kadar büyüyorsa, toplumun kültürel, ruhsal ve ahlâkî çözülmesi de o ölçüde tehlike altına giriyor.Toplum ve ailenin ruh kökleri duyarsızlaşıyor.
Türkiye, ekonomide, siyasette ve eğitimde sayısal anlamda büyük atılımlar yapıyor; ama bu atılımlar, zenginleşme ve sosyal statü değişiklikleri; farkında olmadan toplumun, ailenin özellikle de genç kuşaklarımızın moral değerler bakımından intiharının yapı taşlarını döşüyor. Modern yaşamın sunduğu her yenilikte tatmin arayan genç kalplerin bu tatminsizliği, hiç bir maddi gelişme ve büyüme ile giderilemez. Çocuklarımızın, gençlerimizin, hepimizin, kalbinin, ruhunun nasıl mutmain olacağının, nasıl huzur bulacağının yolu, reçetesi aslında bellidir. Türkiye’de önümüzdeki süreçte bu intiharın önüne geçebilmenin tek yolu, bütün değerlerimizi ve medeniyet iddialarımızı yerle bir eden bu bela ile mücadele etmekten ve kültür dünyamızda , manevi iklimimizde ve sanatımızda çığır açıcı atılımlar yapmaktan geçiyor. Aileye, çocuklara ve gençliğe eğilmek ve en büyük kaynağı buna harcamak gerekiyor. Hem de ısrarla ve vakit geçirmeden.
Ahmed Akın VARICIER
Kağıthane Kaymakamı
Ordu Vali Yardımcısı
Yorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER