logo

Genç, İşte Gerek

Genç, İşte Gerek

GENÇ, İŞTE GEREK!

Recep Tayyip Erdogan

“Genç” kavramı bize gelecek zamanlar adına daima “umut” sözcüğünü hatırlatmaktadır. Özellikle 18 – 30 yaş arasını kapsayan bu kesim, milletlerin ve toplumların en temel zenginlik kaynağını meydana getirmektedirler. Gençler, ait oldukları milletin güç ve kuvvetini, kudret ve dirayetini temsil etme noktasında çok farklı bir öneme sahiptir. Çünkü bu nesiller atalarımızın ifadesiyle “barışta rençper, savaşta asker” olmasıyla o milletin namusunu ve rızkını kazanma noktasında da hayati bir öneme sahiptir.

Güç ve kudretin yanında gençliğin, mensubu olduğu milletler nazarında temsil ettiği en önemli vazifelerinden biri de geleceğin şekillenmesi ve sahiplenilmesi noktasında milletinin istikbaline sahip çıkma imkanını elinde bulundurmasıdır. Bu nedenledir ki toplumlar ellerinden geldiğince gençlerini kendi istek ve idealleri doğrultusunda, milletlerinin geleceğini de garanti altına almak adına gençliğini çok farklı imkânlarla kavuşturmuş ve o imkânları en iyi şekilde kullanabilecek formasyonları da oluşturmuşlardır. Çünkü gelecek adına en önemli servet gençlerdir. Bu konuda merhum Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN hocamızın şu sözünü tekrar hatırlamakta yarar var: Bir milletin asıl gücü; topu, tüfeği, tankı değil, inançlı ve imanlı gençliğidir.”

İşte tam bu noktada gençlik tasavvurunun hemen yanında devletlerin ve toplumların yönetim mekanizmasını anlamlandıran ve o mekanizmanın vücut bulmuş hali olan siyaset kavramı akla gelmektedir. Siyaset dediğimiz ve zaman zaman da dert edindiğimiz bu kavram genel itibariyle bir milletin önce kendi kendini sonra da ait olduğu milletin değerlerini ve menfaatlerini dünya arenasında temsil edebilecek, milli menfaatleri doğrultusunda yönetebilecek bir mekanizmanın varlığını tesis etmek için kullanılan bir yöntemdir.

Gençlik ve Siyaset bağlamında konuyu ele alacak olursak gençliğin siyasetle ilişkisi, Türk Siyasetinin ve siyasal partilerinin gençliğe verdikleri değer ve bakış açıları bizim için önemlidir. Türk siyaset tarihine baktığımızda 2000 yılına kadar gençlik özelinde kayda değer olumlu bir bakış açısı maalesef yoktu. Bu yıllara kadar gençler siyasette bir özne olmak yerine siyasetin devam edebilmesini, bu mekanizmanın tanıtımını ve gövde gösterisini en canlı şekilde icra edebilmesi için adeta nesne görevi görmekteydi. Bu yüzden, “gençler fazla konuşmasın, çok da büyük düşünmesin (çünkü onların yerine büyükler düşünüyor), sadece büyüklerinin ya da parti yetkililerinin kendilerine verdiği talimatları yerine getirsin yeter” şeklinde bir bakış açısı mevcuttu. İşte tam da bu yüzyılın başında bir parti meydana çıktı ve bu parti ile birlikte gençler de siyasette özne olma yolunda çok farlı bir konuma yükseltildiler. Çünkü ortaya çıkan bu siyasi iradeyi kuranlar da vakti zamanında “genç siyasetçi” oldukları için adeta suya sabuna karıştırılmak istenmeyenlerdendi.

Gençlere siyasette arzu ettikleri oranda istedikleri makam ve mevkilerde yer verilmemesinin en büyük sebeplerinden biri de; “bunlar gençtir, duygu ve hevesleri çok tazedir, kendilerine bir makam ve mevki verildiğinde bu yetkiyi nefislerinin istek ve arzuları doğrultusunda kullanır” şeklinde bir arka plana sahipti. Ve bu düşüncede de kendilerince haklıydılar. Çünkü bahsettikle nokta itibariyle kendilerinden de pay biçerek “biz de geçliğimizde öyleydik” diyerek gençlerdeki bir takım istek ve arzuları ifade ederek onları bu ortamlardan uzak tutuyorlardı. Ama hamdolsun artık son zamanlarda bu takım fikir ve düşünceler çok da karşılık bulmuyorlar.

Bu noktadan hareketle GENÇLER Türk siyaset tarihinde kendilerinin bile tahmin edemedikleri bir noktada siyaset yapmaya başladılar. İşte bu siyasi parti sizin de tahmin ettiğiniz gibi 2001 yılında kurulmuş olan Ak Parti idi. Ve bu partinin başındaki lider ise kendisi de GENÇLİK KOLLARINDA siyaset yaparak bu yolun çile ve ıstıraplarını yaşamış, yaşı oldukça büyüklerin, yaşı genç olanlara karşı nasıl tavır aldıklarını görmüş, yaşamış ve dolayısıyla tecrübe etmiş olan RECEP TAYYİP ERDOĞAN’dı. Ve geçtiğimiz 12 yılda Ak Parti ile birlikte gençlerin gerek yerel yönetimlerde gerekse genel siyasette çok farklı noktalara yükselmelerine şahit olduk ve de olmaya devam ediyoruz.

Gençler; belki on yıllar boyunca o devirlerin gençlerinin verdikleri mücadeleler neticesinde siyasette geldikleri ve kabul gördükleri nokta itibariyle çok önemli bir durumdadırlar. O nedenledir ki bu elde edilmiş değerli kazanımların kardr-u kıymetini çok iyi bilmelidirler. Çünkü bugün özellikle Ak Parti’nin gençliğe maddi manevi verdiği değer Türk siyasetinin tahmin bile edemeyeceği noktadadır. Örneğin partilerin genel merkez icra komitelerine baktığımızda sadece Ak Parti’de gençlik kolları başkanına yer verilmektedir. Bunun yanında il, ilçe kademeleri vs birçok noktada gençlik kolları çok büyük bir değere sahiptir.

Bu açıdan baktığımızda ifade edilen kazanımlar aynı zamanda gençlere çok farklı bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluk hem geçmişte bu yolda mücadele edenlere karşı bir vefa borcu hem de kendilerine sağlanmış olan bu nimetlere karşı bir şükran ve verilen değerin ve görevlerin hakkını teslim etme noktasında göstermeleri gereken çok daha önemli bir sorumluluktur. Ve özellikle ikinci olarak ifade ettiğim sorumluluk diğerlerinin çok daha ötesinde hem bugünü hem de yarınları şekillendirme ve mirasa ne kadar sahip çıkıldığı noktasında verilen imtihanın bir göstergesi olacaktır. Bu sorumluluk duygusu gençleri öyle pişirmeli ve yoğurmalıdır ki elde ettikleri bu makam ve konumları vesilesiyle akıllarında nefsanî olarak zerre kadar bir düşünceyi dahi barındırmamalıdırlar.

Peki, gençler bunca imkânları,  makam ve mevkileri elde ettikten sonra onlara düşen asıl sorumluluklar neler olmalıdır:

  • Her şeyden önce kendilerini bunca zaman sonra siyasi arenada aktif olarak görmek isteyen ve gençlere yetki veren büyüklerini mahcup etmemeliler,
  • Bulundukları makamın meşruiyetine halel getirmemeliler,
  • Kendi ikballeri için davalarına zarar verecek davranışlarda bulunmamalılar,
  • Haklı ve meşru davalarını, gayri-meşru niyetlerle kirletmemeliler,
  • Kendi kişisel menfaatleri veya hısım akrabalıklar uğruna davaya zarar verecek kişileri belli makamlara getirmemeliler,
  • Her zaman teşkilatın birlik ve beraberliği noktasında azami gayret göstermeliler, Unutulmamalıdır ki teşkilatın gücü ve kudreti birlik ve beraberliğinden gelir,
  • Görev ve sorunlulukta her şeyden önce liyakati ve samimiyeti ön plana almalılar,
  • Teşkilat içerisinde fitne ve fesada mahal verecek dedikoduları bertaraf edebilmeli, bu noktada ısrar edenleri mutlak suretle teşkilatın birlik ve beraberliği için oradan uzaklaştırmalı,
  • İstişareye büyük önem verilmeli,
  • Elde ettikleri makamların saygınlığına da halel getirmemeliler, çünkü unutulmamalıdır ki bu teşkilatlara her zaman ihtiyacımız vardır,

Yukarıda sayılan tutum ve davranışlar genç bir siyasetçide asgari düzeyde olması gereken özelliklerdir. Bu özellikleri ihtiva edecek karakter ve şahsiyet gelişimi ise o gencin kendi gayretiyle elde edebileceği vasıfların bir kompozisyonu olacaktır. İşte tam burada karşımıza bir başka husus çıkmaktadır: “bir insanı en iyi kendisi tanır”. Bir kişinin neyi başarıp neyi başaramayacağı, neyin hakkını verip veremeyeceğini en iyi o kişinin kendisi bilir. Fakat ne yazık ki, bir takım makam ve mevkilere atamalar vs yapılacağı zaman bazı kendine müslümanlar ellerinin altında daima kontrol edebilecekleri kişileri bazı noktalara getirmek isterleri. Oralara getirilen kişiler de “ben bu işi yapabilir miyim, bu görevin hakkını verebilir miyim” konusunda kendilerine bu soruyu dahi sormadan güç ve kudretin cazibesine kapılarak bu şekildeki istekleri kabul ediyorlar. Maalesef belli bir müddet sonra da ilk fırsatta tökezleyip aldıkları vazifeyi eline-yüzüne bulaştırıp işin içinden çıkılmaz hale getiriyorlar. Ve nihayetinde asıl kaybeden maalesef her zaman ihtiyaç duyacağımız kurumlarımız, teşkilatlarımız oluyor.

O nedenle kesinlikle unutulmaması gereken bir durum da şudur ki; “hiçbir teşkilat mensubu, yetkisi dâhilinde olsa bile, kendi istek ve arzularını hâkim kılmak, güç ve kuvvet gösterisi yapmak adına; o makam ve mevkiinin üstesinden gelemeyecek birisini oraya getirmeye çalışmamalı ve hiç kimse de üstesinden gelemeyeceği bir vazife için heva ve hevesine kapılarak o vazifeyi istememelidir.”  Çünkü, burada zarar görecek olan sadece o kişi veya o makam değil, aynı zamanda işgal ettiğimiz mevkiinin hakkını veremediğimiz için, insanlar nazarında o kurum ve o dava zarar görecektedir. O nedenle bu konunun üzerinde hassasiyetle durmalı, siyasetin adeta bu cüzzamlı yüzünü hiçbir zaman çalışmalarımıza yaklaştırmamalıyız.

Gençler siyasi arenada hissiyat ve heyecan noktasında ne kadar ileride olsalar da belki bunları bir şemsiye şeklinde kuşatacak olan TECRÜBE konusunda yaşları, siyasette geçirdikleri yılların azlığı büyüklerinin tecrübelerinin kendilerininkinden çok daha fazla olduğu muhakkaktır. O nedenle gençlere düşen en önemli vazifelerden biri de ister siyaseten, ister hayat tecrübesi noktasında, ister ilim noktasında büyüklerinden, âlim ve ehil kişilerden fikirlerini, düşüncelerini almak suretiyle istişare yapmalı, onların bilgi birikimlerinden istifade etmelidirler. Bu istişare olayını da sadece büyüklerin söz ve nasihatlerini dinlemek olarak algılamamalı, aynı zamanda beraber siyaset yaptıkları genç siyasetçi arkadaşlarıyla da yapılan ya da yapılacak olanları karşılıklı fikir alış-verişinde bulunarak daha muhkem hale getirmelidirler.

İşte belki de genç bir siyasetçinin rehber edinmesi gereken nasihatlerden biri de bu olmalıdır. Bunun yanında Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın bir konuşmasında ifade ettiği şu sözler istişarenin ne kadar da önemli olduğunun çok açık bir ifadesidir: “Her işinizde istişare ediniz’ hükmü gereğince böyle bir inancın içinden geliyoruz. Herkes, Ömer olmak, Ömer gibi olmak ister ama kılıcıyla Ömer’i düzeltecek yol arkadaşları olmadıktan sonra Ömer olunmaz, Ömerlik makamına erişilmez. Teşkilatımız içinde, Allah’a çok şükür, sağlam yol arkadaşları sayesinde Ömerlik makamına ulaşabilecek nice kahraman var. Bundan da kimsenin endişesi olmasın. Bizim davamız tabii ki bir insanlık davası, bir Türkiye davasıdır. Türkiye davasında her türlü isim tartışması, makam tartışması, her türlü ikbal tartışması gereksizdir, aynı zamanda yaralayıcıdır.”

İstişare kavramı doğru istikamette yol alabilmemiz, yanlış kararlar verme noktasında bizleri frenleyecek, doğrunun ve güzelin hâkim kılınması noktasında bizlere rehber olacak yegâne yol ve yöntemdir. Bu konuda özellikle Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un şu dizelerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

“İhtiyar amcanı dinler misin, Oğlum Nevruz,

Ne büyük söyle, ne çok söyle, yiğit işte gerek,

Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme,

Özü sağlam, sözü sağlam adam ol, ırkına çek.”

Sözlerime son verirken özellikle heves ve arzularına alet olmadan 2053 ve 2071 Türkiye’sini inşa etme noktasında azim ve kararlılık gösteren o dönemlerin meçhul liderlerine selam olsun.

Unutulmamalıdır ki bu büyük dava basit ve menfaatperest kişilerle değil, asil ve diğergam kişilerle yükselecektir.

 

Selam ve dua ile…

Genç Gümüşhaneliler Platformu Başkanı

MAHMUT TÜRKEL

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » »
2183 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.