logo

Gök Kubbe Yıkılmadan

Gök Kubbe Yıkılmadan

gokke kubbe yıkılmadan

Gök Kubbe Yıkılmadan

Gerginliği tırmandırmak için meğer herkesin elinde ne kadar cephane varmış. Meğer insanlar yarın öbür gün lazım olur diye yıllar yılı yemeyip içmeyip neler biriktirmiş. Eskiden bu yana ekmeğini polemik ve çamurdan çıkaranları zaten bilirdik de, koca koca  aklı selim insanlar, onların da bu vahşi kavgaya odun taşıdığını görmek vicdanları örseliyor.  Ve ülkemiz hesaplaşma görüntüsü altında, ileride bir tür fetret devri olarak anılacak, bir felakete sürükleniyor. Geleceğimizi de ipotek altına alacak kavgadan bir kazanan çıkacaksa bile kaybedenden daha az şey yitirmiş olmayacak.

Tarihimizin her sayfası yüzlerce örneğiyle dolu bu güç kavgasını o kadar yaşamış bir milletiz ki, bu tecrübeleri bizlere hatırlatması için hiç kimseye ihtiyacımız yok.   Vesikalarla sabittir ki bu cedelleşmede, görünen çok az şey, olup biteni doğru biçimde aktarır. Olaylar az bir zaman içinde bir algı yönetimi ve zihin belirleme mühendisliğine dönüşür. Taraflar ortadaki konuyu bırakarak yakın ve uzak zaman dilimlerinden zihinleri bulandıracak bir sürü toz ve toprağı, ortalığa boca ederler.

Seyircilerin işi de en az pehlivanlar kadar zordur bu karmaşık ortamda. Her gün televizyon, gazete ve sosyal medyasına varıncaya dek bin türlü itham, eleştiri ve karalamayı seyrede seyrede, önce birine sonra diğerine hak vererek, açıktan ve fısıltı kanallarıyla konuşulanları da hesaba katarak, iyice aklı bulanır. Şayet birinin haklı olduğuna karar verebilecekse, bu aklının değil duygularının kararı olacaktır. Çünkü havada uçuşan belge, bilgi ve suçlamalardan bir sonuç çıkarmak için mutlaka taraf olmaya ihtiyaç var.

Toplumumuzun mütedeyyin kesiminin iki ana damarının çatışmasına şahit oluyoruz. Birinin siyasi cenahta diğerinin özellikle eğitim faaliyetleriyle, onlarca yıldır kamuoyunun huzurunda çalışmalarına tanıklık ediyoruz. Birinin tüm merkez sağı kaplayarak yanına aldığı demokrasiye inanmış herkese, Türkiye için iyi bir şeyler yapma yolunda ne fırsatlar sağladığını görüyoruz. Görmek istemeyen gözlere rağmen, ülkemizin son on iki yıl içindeki daimi büyümesi, tıknaz bürokratik engellerin tıkadığı yolları açma konusundaki muvaffakiyeti, dünyaya yeni bir Türkiye algısı sunmadaki başarısı ortada. Bunları tüm engellemelere, parti kapatma davalarına, demokrasi dışı yollardan çelme takma girişimlerine rağmen gerçekleştirebildi iktidar partisi. Diğeri, özellikle Avrupa ve Amerika merkezli, 11 Eylül sonrası dünya televizyonlarını hatırlayın, dünyaya kavgacı hatta terörist, hırçınlıktan başka bir sunacağı bir şeyi yokmuş gibi takdim edilen Müslümanlık algısını, Orta Asya ve Afrika kuşağında açtığı okullarla yıkan bir hareket oldu. Bilim olimpiyatlarındaki başarılarıyla modern yarış hipodromlarında Müslüman dünyanın da var olabildiğini gösterdi. Gittiği yerlere insanlığın ortak vicdanını da taşıyan bu gönüllüler hareketi, halis bir müminliğin, fedakârlığın ve feragat etmenin erdemlerini de kuşanarak bu bölgelerde yer aldı. Günümüzdeki çatışmada taraflar, bu en bilindik hakikatlere varıncaya kadar her konuyu tartışmalı hale getirmek için,  iyice gözlerini karartmış vaziyetteler. Tuttuğumuz saf bize en yalın hakikatleri bile başka türlü gösteriyorsa eğer, nasıl bir akıl tutulması içinde olduğumuzu bir kez daha düşünmeliyiz.

Birçok ailenin içinin yangın yerine dönüştüğünü, aynı sofrayı her gün paylaşan insanların bile münakaşa ettiğini ve ayrışmaya doğru gittiğini hepimiz görüyoruz. Konumu icabı bir renk taşımak zorunda kalanların dışında, toplumumuzun büyük kısmına hâkim olan duygu “arada kalmışlık”. Savaşı köpürtüp insanların sinirlerini gerenlerin bu tablonun vahametini mutlaka anlamaları gerekiyor.

Ne kadar süre yumruklar sıkılı durursa geri dönüşün o kadar zorlaşacağı bir manzara var karşımızda. Gün geçtikçe yaralı sayısı artıyor ve insanlar aynı acıyı karşısındakine yaşatmak için fırsat kolluyor. İvedilikli olarak kılıçların kınlarına geri dönmesine ve kavganın failini arama lüzumsuzluğunu düşmeden toparlanmaya ihtiyacımız var. Türkiye bu badireden öz kardeşine yan gözle bakmamayı, adaletin herkese lazım olduğunu ve tam bir yansızlık içinde işlemesi gerektiğini, devletin aygıtlarının içinde partizanca davranılamayacağını ama kuşatılıyoruz korkusuyla otoriterleşmenin de bize kaybettirdiklerini öğrenerek çıkmalıdır. Hiçbir şart koşulmadan ve kimsenin bu mücadeleyi kaybettiği, onurunun kırılıp pes ettirildiği düşünülmeden birer adım geri atılmalıdır. Aksi durumda, on yıllardır üst üste konulan her şeyi tarumar etmiş olmanın vebali iki tarafın da başına yıkılacaktır.

Etiketler: »
1069 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.