logo

Haddi Bilmek

Haddi Bilmek

Haddi Bilmek

haddini bilmek

Had ne, hudut ne, nereye kadar?

Had sözlük manası itibariyle sınır veya düz çizgi manasındadır. Tüm kainatta bir çizgi bir sınır vardır. Canlılar birbirleri arasına çeşitli vasıtalarla sınırlar koyar. Aslan dışkısıyla, insan tel örgüyle bir şekilde sınır çizer. Bir görünmez terbiyedir sınır. Ahenkdir, nezakettir. Ahenkli hudutlardır. Erdemdir kendini bilmektir, yüz sürmektir yere.

Kainat haddi bilmek üzerine kurulu, güneş haddini bilir ne uzaklaşıp dondurur Dünyayı nede yaklaşıp kavurur… Bakalım deryalara, çıkmaz karalara bitirmez yaşamı. Tüm hayvanlar zayıfları avlar fazla olanı… İhtiyacı kadar olanı tüketir.

İnsana bakalım sade ülkemizde tüketim ihtiyacın iki katı. Ecnebilerde dört beş katı… Bir açgözlülük, bir göz doymazlık, bir kanaatsizlik almış başını gidiyor. O derece ki yaptıklarımıza tapar noktasına gelmişiz. Kendi ellerimizle ürettiklerimiz, her şeyin üstünde olmuş. Bu had bilmemek sonumuzu getiriyor farkında değiliz. Domatesin ekmeğin parasını veren biziz ancak yağmuru veren parayla vermiyor… Her tükettiğimiz şeyde ne kadar az ziyan ederiz gözüyle bakmazsak yağmuru veren bereketi veren, keser yağmuru durdurur kar yağmasını…

Sanki kuraklığı kıtlığı istercesine bir şükürsüzlük, müsriflik. Bu kadar anormal, ekmek, sebze israf etmek Yaradan’ın hoşuna gitmez. Kıymeti bilmiyorsunuz! Kısalım biraz der herhalde…

Özgürlük gerekli olmazsa olmaz; ancak sınırsız değil tabii. Bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerdir sınır… Ana-babanın çocuğuyla, komşunun komşusuyla sınırı vardır. Çocuğumuzun dahi odasına kapısını vurmadan girmemeli!

Hazreti Ömer, bir şüpheliyi takip ederken, şüpheli kendi evine girer. Hz.Ömer camdan içeri bakarken, evin hanımı sınırın buraya kadar içeri bakamazsın der. İşte hadd…

Celalli Padişah Yavuz hazretleri silah kaçırdıkları sebebiyle, ticaret yolunun kapatılmasını

Emredince, hocası karşı çıkar ve kararından vazgeçirir işte hadd…

Abdülhamit Han, kendi aleyhinde faaliyette bulunan yurt dışındaki insanlarımızın yanlarına adamlar yollar. Gönderdiği adamlara tembihi şudur: Bu paraları alın o kişilere para verin, yabancılardan para almasınlar, para alan emir alır. Hakanın gönderdiği kişiler yurtdışındakilerle öyle bir temas kurar ki; Hakan’ın muhalifiymiş gibi rol yapar ve o insanları ikna edip memlekete dönmelerini sağlarlar. Yurda dönenlere de padişah maaş bağlar…

En ileri gelen münafığın cenazesini bizzat Hz.Peygamber kıldırarak münafıklığı gömer…

Ya memleketimiz de durum ne. Korkunç bir bağnazlık körü körüne bağlılık. Birbirlerine çok seviyesiz bir yaklaşımla itham içerisinde birçok topluluk maalesef… Bizimkiler yanlış yapmaz, bir bildiği vardır. Hamakati artık bitmeli… Kırk yıldır azdırılan taraftarlığı ne zaman bırakacağız…

Dünyada hiçbir memlekette çatışmayla, kavgayla bir yere gelinmemiş. Bir uzlaşı olmuş, ortak bir paydada buluşulmuş ilerlemek için, herkese saldırmak herkesle gerilim, kişilerin ikbali için belki günübirlik geçici yükselmelere yol açar ancak memleket hep zarar görür.

Ne demiş atalarımız keskin sirke küpüne zarar. Büyük firmalarda en alt kademedeki kişilerin fikri alınmadan, iş yapılmazmış. Koca Sinan çocukların lafına bakmamış mı? Çekin şu minareyi düzeltelim dememiş mi?

Herkes sınırını iyi bilmeli…

Evin reisi bile her odaya paldır küldür giremez… Sınırı var…

Mecelle de, ne diyor: Devletin vazifesi anlatılırken hadleri ikame yani sınırları netleştirmek…

Edep yahu dedikleri haddi bilmek olsa gerek.

Emir Sultanı anmamak olmaz; talebelerine derki “bakın toprağa ne kadar canlıyı beslediği halde ayaklarınızın altına serilmiş hiç böbürlenmiyor” işte ölçü…

Anlayana…

Etiketler: » » » » » » » » » » » »
3004 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.