logo

İhya ile İmha Arasında Sendikal Mücadele Sınavımız

İhya ile İmha Arasında Sendikal Mücadele Sınavımız

Bizim medeniyet tasavvurumuzun simgesel şehri Medine’dir diyor Muhammed Hamidullah. Medeniyet kurgumuzu kavramsal olarak Yesribi, Medine kılan şehrin temellerini doğru okuduğumuzda ancak anlayabiliriz.

Bizim sendikal dilimizin duayenlerinden Diyanet-Sen eski Genel Başkanı merhum Ahmet Yıldız “Hılful fudul” ile başlatır sendikal serüvenimizi. Kurucu Genel Başkanımız Merhum M.Akif İnan, “hangi düşünceden olursa olsun, hangi fikir kampından olursa olsun ..”  diyerek hak sahibine hakkını verme mücadelesi olarak tanımlar bu zemine dair bakışımızı. “Medeniyet sendikacılığı” olarak yürüdüğümüz bu kutlu yolu tanımlarken kuşkusuz Hamidullah’ın medeniyetimizin inşa serüvenine dair saptamalarını birlikte ele almalıyız. Bu yönüyle bakıldığında,” Mescit-Suffa ve Çarşı” denklemi üzerine inşa edilen Yesrip, bir medeniyetin yükseldiği şehir anlamında Medine olmuştur.

Sendikal mücadelede takındığımız tavır, kullandığımız dil ve argümanlar, “Mescit” simgesi üzerinden değerlerimize sadakati ifade eder. Hak ve özgürlük mücadelesi bağlamında bizim için öncelikli referans elbette ki kendi medeniyet değerlerimizdir. Bu değerlerin ihyası ve inşası, “iyilikleri çoğaltma, kötülükleri azaltma” anlamında öncelikli ödevimizdir. Ancak biz diğerleri gibi kendi özgürlüklerimizi talep ederken, başkalarına yaşama hakkı tanımamayı doğru bulmayız. Merhum Akif İnan’ın deyimiyle, onlara da “hakkı hayat” tanınmasının mücadelesini veririz.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü bağlamında kadın haklarına vurgu yapıldığı ve 2 kadın çalışandan 1 tanesinin mobinge uğradığı yönündeki tartışmaların yaşandığı bir süreçte, kadına dair en ağır işkencelerden sayılabilecek çalışma hakkı ile başörtüsü arasında tercihe zorlandığı günlerin tecrübesinin söyleyeceği çok şey var. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Memur Sen Camiası olarak biz ideolojik bağnazlıkları nedeniyle insan hakları bağlamında sınıfta kalan sağdan soldan sendikalar gibi davranmayarak Aralık 200 yılında yapılan “İş Bırakma Eylemi” ne katılarak söylemiyle eylemi bir olmanın imtihanını vermiş bir geçmişe sahibiz.

Medeniyet sendikacılığımızın önemli kodlarından sayılabilecek Medine kurgusunun ikinci ayağı “Suffa”, kavramsal muhtevasıyla bize eğitim sürçlerine dair söz söylememizi zorunlu kılar. Ders müfredatlarından öğretmen kariyerine, öğrenci niteliğinden eğitim ortamlarına kadar deyim yerindeyse eğitimin her sorununa dokunmak ve çözüm üretmek bizim sendikal görevimizdir. Bunun dışında, eğitim çalışanlarının özlük sorunları -bir asli görev olarak- zaten varlık nedenimizdir.

Bu günlerde “mal bulmuş mağripli ” gibi, daha önce bizim yetkili sendika olarak talebimiz olan ve belirli bir mesafe kat ettiğimiz “Nöbet görevinin ücretlendirilmesi” meselesi bir algı oluşturma ile bizim kayıtsız kaldığımız bir alanmış gibi gösterilmektedir. Bir inşa medeniyeti yordamıyla ihya mantığı üzerinden sendikacılık yapıyorsak “bir şey yaparken bir başka şeyi yıkma” yanlışına düşmek ne kadar doğrudur?

Kaosa davetiye olabilecek “Nöbet tutmama eylemi” -aynı hizmet kolunda sendikacılık yapanlara saygı bağlamında- anlamlı olmakla birlikte iyi etüt edilmeden “ihya yerine, imha” mantığı ile hareket etme riski barındırmaktadır. Biz öteden beri “İş bırakma” eylemini boşanma örneğinde olduğu gibi “Allah’ın kerih görmekle birlikte lüzumu halinde meşru” saydığı ve bunun da yeri geldiğinde; “nush ile uslanmayanı tekdir” kabilinden ders olarak değerlendirmekteyiz. Yakın geçmişte bu tavrımızın neticesi olarak ortaya koyduğumuz “İş Bırakma Eylemi” anlamında irademiz bellidir.

Peki biz ne diyoruz?

“Nöbete Ücret Angarya’ya Hayır” sloganıyla dile getirdiğimiz ve bunu gerçekleştirmede de ısrarlı olduğumuzu birçok zeminde açıkça deklare ettik. Bunu söylerken yaslandığımız zemin yine kendi medeniyet kavramlarımızdır. Medine’nin üçüncü saç ayağı “Çarşı” simgesiyle ortaya koyduğumuz temel yaklaşım, yapılan işin ücretlendirilmesi ve emeğin hakkını iade etmektir. Ancak “her yiğidin yoğurt  yemesi..” aynı olacak değil elbet. Türkiye’nin kök sorunlarından biri olan başörtüsü sorununu, toplumsal meşruiyet zemini oluşturarak 12 milyon küsur imza ile çözen bir iradenin temsilcisi olarak diyoruz ki;

“Kimisinin attığı imza, kimilerinin attığı taştan daha çok sonuç verir.” Eğitim Bir Sen’in, Angarya olarak kayıt altına alınmasını sağladığı Nöbet sorununu attığımız imzalar ile çözeceğiz.

Çünkü bizim derdimiz, “bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir.”

İdris Şekerci
Eğitim-Bir-Sen
İst.6.Nolu Şube Başkanı

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1394 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.