logo

İnsanın Hali, Çağın Pür Melali

İnsanın Hali, Çağın Pür Melali

İnsanın Hali, Çağın Pür Melali

İmal edici çağın mamulü olan insan, bütünlük algısını kaybediyor. Parçaların sıra dışı bütünü olan özne, özelleşmek adına parçalarına ayrılarak sıradanlaşıyor.

Önce cümle kelimelere, ardından kelimeler hecelere, heceler ise tek başına anlamsız harflere bürünüyor/bölünüyor.

Dağınık harflerin damıtılmış mümessili haline dönüşmeyi hikâye yazımı ile karıştıranlar sadece harflerin estetik organizasyonunu yitirmediği gibi sonrasına taşınacak mesajı içkin mazruf olma karakterini de yitirmiş bulunuyor.

Günümüzde hakikat dışı tahrikler ömür boyu sürüyor. Bu tahrikler parçalayıcı ve ayrıştırıcı bölünmelere yol açarak insanı hakikatten uzak tuttuğu gibi, yaşarken ölü toprağını insan ruhuna üfleyerek insan bilincini de kötürüm ediyor. Teşbihte hata olmasın; ancak çağı tasvir etmenin kolaylığı da bulunmuyor, o halde senaryo diliyle söyleyelim: Bir küresel filmin zombi karakterinin kollektif bilince işlenmesinin doğurduğu mecburiyetleri taşıyacak omuzlar artık size ait değilse “kirletilmek güzeldir” terennümleriyle kendisini teskin eden zavallının kendi kendisini ikna ikilemi muhtemeldir ki açıklanamaz bir role gebedir.

Mübah alanın en genişlemiş bir dönemine şahit oluyoruz. Ne de olsa insanlar artık delirmişlik ile serbestlik arasındaki doğru orantılı ilişkiyi özgürlük zanneden absürtlüğü, maharet ideolojisi haline getiren üretim mekanizmalarının böldüğü, tükettiği ve başkalaştırarak imal ettiği çağcıl aygıtların eserleri. Bu döneme “kendini meşrulaştırmak için doğal olanı yok eden sentetik bireyler dönemi” desek yeridir.

Tarihin ve insanlığın doğal akışına müdahale edecek kanalların yolunu açan dünya savaşlarını organize edenlerin, yeryüzüne dayattığı mantığı “saf akılla” karıştıranlar kendilerine yüklenen korsan yazılımdan bîhaber, kaotik yüklü anormal ruh hallerini meşrulaştıracak mantıksal zemin bulabilmek için “yabancı” olmayı/kalmayı göze aldıkları sahte/yalan retorikler üretiyorlar.

O halde bir yönüyle çağın elimizden alamadığı, başkalarınca asla kullanılamayacak sadece şuurlu deliliğimiz elimizde kaldı demektir. Bir kısım idrak sahibi insanın bu deliliği niçin vermek istemediğini şiirle anlatmaya çalışalım:

BOŞ KULAÇ

Kulaç at belki yetişir dalga boyun sahile
Sere serpe uzansa da içindeki kıvranış
Kestirme akıntıya sürüklensen cisminle
Dirensende sonunu yok etmeyen aldanış…

Cesurca ve “delice” söylemek lazım; ayaklarımız üzerinde durmamızı sağlayan şuurlu bir delilik, ecnebi bir dünyaya asla teslim edilemez; başkalarınca kullanılan ve akıl küpünün neticesi olarak görülen sahte simalar ve ikircikli gülüşler, profesyonel edayla sunulsa da, modernlik yargıcının itkisiyledir. Bu itki hem hastalıktır, hem de hastalıklıdır. O halde profesyonellik bir nevi profanlıktır.

Bu meyanda idrak zaviyemizi de batılı tarzda profesyonelleştirmeye çalışanlara, tekdüze batılı bir mantığın dışında kalarak, hem delice hem de akıl/kalp/sezgi/duygu karışımıyla birlikte cevap vermek gerekmektedir. Dolayısıyla bu doğal durumumuzu ancak birçok farklı gibi görünen alanları ortak paydada buluşturabilecek bir bakış açısıyla muhafaza etme şansı bulabiliriz.

Netice de asıl önemli olan, veçhelerin ortak paydasında buluşabilmek değil midir? İşte çağdaş dünyanın ilkel yaptırım/ayrıştırma ve bölmelerine karşı şuurlu deli idrak haykırarak şöyle söyler: “Dinin, felsefenin, bilimin, psikolojinin, tasavvufun, sanatın ve edebiyatın hakikatleri ve dokunuşları, görebilen için ayrı ve birbirinden bağımsız değildir. Ayrı gösteren hatalı çağa mahkûm edilmiş mantalitedir. Bu hatalı mantaliteden uzak kalarak dinin, bilimin, felsefenin, psikolojinin, tasavvuf, sanat ve edebiyatın aynı hakikati dile getirdiği ortak payda da durabilmek ancak anlamı ve gerçek insanı doğurabilir.”

Anlamsız olan kişiliği ve disiplinleri parçalamaktır. Parçalamayı katil ruhlular yapar, parçalanmayı ise ölüler yaşar. Üzücü olan ise kendisini çok zeki zanneden insanın toprağa düşen cesedin parçalanması gibi mantalitesini parçalara ayırması ve kendi algısını parçalanmaya müsait hale getirerek kendini inkâra doğru sıfırlamasıdır. O halde maharet, hakikatin farklı görünen yansımalarını tevhidin kuşatıcılığı sayesinde bir arada tutarak yaşayabilmektedir.

Günümüzde ise gerçekleştirilebildiği takdirde hepimizi beşerden insan olmaya doğru tekâmül ettirecek hareket noktası; “Bir olanda buluşarak birlik hakikatine tutunabilmek, hakikatte fail olmayı sağlayan asıl itici kuvvettir” ifadesiyle dile getirilebilir. Anlamsız olan kişiliği ve disiplinleri parçalamaktır.Parçalamayı katil ruhlular,parçalanmayı ise ölüler yapar.Üzücü olan ise insanın toprağa düşen cesedin parçalanması gibi mantalitesini parçalara ayırması ve kendi algısını parçalanmaya müsait hale getirerek inkara doğru sıfırlamasıdır.O halde maharet hakikatin yansımalarını bir arada tutarak yaşatabilmektedir.Bunu ise Tevhid ilkesinin kuşatıcılığı sayesinde gerçekleştirebiliriz.Bir olanda buluşarak birlik hakikatine tutunabilmek…..Çünkü Tevhid , hakikatte fâil olmayı sağlayan asıl itici kuvvettir

“O halde ne yapmak lazım cancağızım?” diye birileri soracak olursa eğer, bize: “Göstergeyi/e/i anlamayı/ağlamayı ve değiştirmeyi öğrenene kadar insanın insana reva gördüğü senaryo ile alay etmek lazım gelir” diyebilmek düşer.

Eeee ne de olsa kendine serenat dizme, ötekine ise serzenişte bulunma konusunda bencilleşmeyi modern zamanda öğrenmiş insana, yine zamanla ilgili söylenecek geçerli benzetmeyi Peyami Safa yapmış olsun; “Zaman armutları olgunlaştırır”

Son Söz: Kitap okumadığı halde daha fazlasını isteyene çok azı anlatılır. Kıymet kitapla, kıyamet ise onu terk ederek başlar.

Yakup Bayakır

Etiketler: » » » » » » » »
1429 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.