logo

İran Düşmanlığı ve Değişmeyen Kadim Birliktelik

İran Düşmanlığı ve Değişmeyen Kadim Birliktelik

İran Düşmanlığı ve Değişmeyen Kadim Birliktelik

 

İran devriminden sonra İslami camia arasında ezilmiş halkların devrimi olarak kabul edilen sempati duyulan İran İslam Cumhuriyeti Türkiye’de yeni bir döneme girdi. Özellikle Suriye savaşından sonra Türkiyeli Müslümanlar arasında ABD ve İsrail’den çok daha tehlikeli bir nitelemeyle karşı karşıya kaldı.

 

2006 İsrail’in Lübnan’a saldırısı sonrası İran’ın büyük itirazlarına rağmen AB Türkiye önderliğinde Lübnan’a üs kurdu. Türk basını ve İslamcı camia bu değişimlerle alakalı hiçbir yorum yapmadı. Yapsa bile dişe dokunur nitelikte değildi. İran o dönemde Suriye üzerinden Lübnan’a yapılan silah sevkiyatlarının inkitaya uğrayacağından yüksek oranda rahatsız olduğu için Suriye-Lübnan ekseninde yenilenmesi gerekli bir politikanın olması gerektiğine inandı. Türkiye-Suriye yakınlaşmasından ne kadar rahatsız oldu bu tartışılabilir. Ancak kabul etmesek de İran kendi lojistik ayaklarının kesilmesinden ve Lübnan Hizbullah Savaşının bizzat dolaylı olarak kendisiyle yapılmasından rahatsızlık duyduğu için politikalarını daha sert ve tek taraflı uygulama kararı aldı. Bunun örneği Suriye iç çatışmalarının başladığı günden itibaren bariz bir şekilde göze batmaktadır.

 

2007 yılında TBMM’nde konuşma yapan ABD Dışişleri Bakanının Endonezya’dan Fas’a 22 ülkenin sınırının değiştirileceğinin açık bir dille ifade etmesi, o dönemde İran basınında geniş yer buldu. Ancak ne acı ki Türkiye basını bunun ne anlama geldiğini bile anlamadı. Aslında her şey Türkiye’de iç siyasetin gölgesinde kalıyordu. Bir kaç muhalif yazarın haricinde Ankara’nın genel siyaset algısının dışında bir fikrin geliştirilmesi neredeyse imkânsızdı.

 

Sırayla düğmeye basıldı ve değişimler başladı. İnsanlar öldü. Gruplar türedi. Ülke başkanları lağım çukurundan çıkartıldı. Suriye aynı şekilde bu süreçten en son nasibini alan ülke olarak tarihe geçti. Savaşın başladığı ilk günlerde Türk basını Esed’e ömür biçiyordu. Üç ay, bir ay hatta bir hafta. Ben ise bu savaşın en az beş yıl süreceğini hatta ARMAGEDON ile ilintilendirilip büyük bir katliam savaşının başlangıcı olacağını yazmıştım.

 

İslamcı gruplar savaşın başından itibaren nereden başlatıldığı ve bu savaşı kimin yönettiğini hiç düşünmeden kargaşayı bir özgürlük mücadelesi olarak algılayıp direk rejim düşmanı oldular. Türkiye’deki neredeyse her Müslüman birkaç ay önce ortak bakanlar kurulu yaptığımız, gümrük anlaşması yaptığımız, vizeleri kaldırıp gidip geldiğimiz Suriye rejimini anlaşılmaz bir biçimde dışladı. Bu süreçte İran rejime sonsuz destek veriyor ve yıkılmaması için her türlü şeyi yapıyordu. Savaş boyunca İran, rejimin devamı için her türlü desteği verdi. Burada anlaşılmayan şey şudur; İran’ın rejimi ayakta tutmasının sebebi nedir? Ve İran gerçekten Suriye içlerinde Türk ve Arap basınında yazıldığı gibi bir Sünni katliamı yapmış mıdır? Ben bu soruların cevabının ülkemizde sağlıklı bir şekilde analiz edilebildiği ve hakikatin ne kadar doğru anlaşılıp anlaşılmadığı hakkında pek emin değilim. Hele hele bin parçaya bölünmüş Suriye gönüllülerinin birbirini yediği gerçeği karşısında İran’ın içeride neler yaptığını anlamak pek kolay değil.

 

Türkiye yıllar sonra Suriye konusunda hatalar yaptığını anlayıp İran-Rusya üçgeninde yeniden haklı olarak bir politika geliştirmenin kaçınılmaz olduğuna inanmıştır. Maalesef geç kalınmış bir hamle olduğunu anlamıştır. 870 km. sınırımızın olduğu Suriye topraklarının paramparça edilmesi, Türkiye’nin kendi geleceği açısından çok büyük bir tehlike…

 

Türkiye 15 Temmuz kalkışmasından sonra bölge politikalarını tamamen değiştirerek İran’la Türkiye’deki Müslümanların düşmanlık arzularına rağmen yakınlaşma politikası gütmüştür. Diyanet İşleri Başkanı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın İran seyahati ve yaptığı açıklamalar akabinde Kazakistan’da yapılan İran, Rusya ve Türkiye’nin barış görüşmeleri Türkiye’nin yeni bir anlayışla bölgeye yöneldiğinin göstergesidir. Türkiye ve İran Ortadoğu ve Arap Coğrafyasında batı tarafından pompalanan mezhep çatışmalarının büyük bir infial yaratacağının farkındadır. Aynı şekilde İran’ında bu süreçte büyük bir oyunun olduğunu anlayarak Türkiye’ye yanaşması umut vericidir. Bugün itibariyle İran politikaları tamamen değişmiş 35 yıl sonra ilk defa İran Genelkurmay Başkanı tüm kurmay ekibiyle Türkiye’ye gelmiş ve bölgesel işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. Bu anlaşmalardan sonra İranlı yetkililerin yaptığı açıklamalarda Türkiye İslamcı basını tarafından hiç dillendirilmese de oldukça tartışılacak biçimde İran, Türkiye ile yapılan anlaşmalar neticesinde Esed rejiminin devamına karar verilmiştir açıklamaları yapmakta ve bu Türkiye tarafından tekzip edilmemektedir.

 

Anlaşılan o ki devletlerin politikaları halkların duygusal ikliminden çok uzak ve devletlerarası münasebetlerde çıkarların olduğu açıktır ve bölgesel perspektif içerisinde İran ile Türkiye’nin çıkarları aynı doğrultudadır. İran’sız Türkiye’nin, Türkiye’siz İran’ın olmayacağı açıktır.

 

Şimdi en çok şunu merak ediyorum; yedi yıllık savaş sürecinde Türkiye’ye İran düşmanlığı pompalayanlar, bugün İran-Türkiye yakınlaşması konusunda nasıl tavır alacaklardır. Armegedon Savaşı hazırlıkları tüm hızıyla devam ederken İran-Türkiye anlaşmalarının kalıcı ve çözüm odaklı olmasını ümit ediyorum. Zira “doğudan bir gaz gelecek ve Yahudi ırkı hariç dünyanın üçte birini yok edecek ve Tevrat’taki bu fikre paralellik arz eden uydurma hadiste belirtildiği gibi; doğudan bir gaz gelecek Müslümanlar hariç herkesi öldürecek” aynı coğrafya ve aynı ağzın kullanılarak bölgeyi kana bulamaya hazırlanan çetenin oyunu ancak oyunla bozulur. Allah hiç şüphesiz tuzak kuranların en hayırlısıdır.

 

Bugün dünya basını Kuzey Kore’nin Esed rejimine kimyasal verdiğini konuşuyor. Korkum şu ki kötü çocuk ilan edilen Kuzey Kore üzerinden bir nükleer savaşlar ve toplu ölümler planlarının olasılığı. Çünkü Kuzey Kore kapalı bir kutudur. Ancak Tevrat’taki uydurma ayete uygun olarak “doğudan bir gaz gelecek” kurgusuna çokta uzak durmuyor. Allah mülkün sahibidir ve biz ona iman eder ve yalnızca ona sığınırız.

 

Fatih Alim Daşpınar 

Etiketler: »
1696 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.