logo

İslam Coğrafyasının Yeniden Şekillenişi

İslam Coğrafyasının Yeniden Şekillenişi

İslam Coğrafyasının Yeniden Şekillenişi

islam cografyasinin yeniden sekillenisi

2007 yılında TBMM salonunda 22 tane ülkenin sınırları değişecek diyen ABD Dış İşleri Bakanı ayakta alkışlanarak uğurlanmıştı. Akabinde Obama yaklaşık bir ya da iki yıl sonra aynı hazirunun huzurunda siyah rengi, Müslüman ismi, Musevi ruhu ve Hıristiyan kimliğiyle mesajlar verecekti. Barış ve insan hakları vurgusunu en üst perdeden kelimelerle ifade eden Obama girişte ve son cümlede ifade ettiği; “Esselamu Aleyküm” sözcükleriyle noktayı koyuyor, gözleri ışıldayan meclistekiler bu ikiyüzlü adamın selamını “Allah’ın selamı seninde üzerine olsun” diyerek siyah adamı evine uğurluyordu. Siyah adam barış kelimesinin sözcülüğünü en üst vurgularla ifade etmiş ve belli ki inandırıcı olmuştu. Ve o tarihten sonra sistematik olarak İslam Coğrafyasında kan akıtmalar başlamış ilk önce Sudan’da güney-kuzey diye fiili çalışmalar/çatışmalar su yüzüne çıkmıştı. Ardından meşhur Gazze bombardımanı (2009), sonrasında Tunus ayaklanışı, ardından Libya, Mısır, Cezayir, Yemen ve 2002 den beri çatışmaların hiç bitmediği Irak değişimlerin bariz olarak görüldüğü ülkeler arasındaydı. Sonrasında Suriye kan gölüne çevrilmişti. Bütün bunlar zihinlerde değişik şekilde algılanıyor pek çok insan devrimmiş gibi görülen bu değişimlerin yeni bir dizayn süreci olduğunu gündemine bile almıyordu.

Bu süreçlerin yönetiminde yeni yöntemler göze çarpıyordu. 2002 den beri Irak’ta hiç bitmeyen çatışmaların merkezine işgalci olmasına rağmen ABD-Irak halkı değil, Şii-Sünni çatışması oturtulmuştu. Burada çok özel bir hamle vardı. Neden ABD İran’ın Irak’taki yayılışına göz yummuş hatta Irak yönetiminin etkin bir İran dizaynına da ses çıkartmamıştı. Sebebi görebilen için oldukça açık görünüyor. ABD ve sömürgeci dünya İslam coğrafyasının yeniden şekillenişinde; mazlum-zalim, ezilen-ezen, kavramlarını zihinlerden çıkartıp Şii-Sünni kavramlarını net bir algıyla oturtmuştu. Çünkü İslam coğrafyasının kendi içinde tarihin kadim derinliklerinden gelen derin bir çatışması vardı. Şii-Sünni… Bundan daha güzel ne olabilirdi ki. Birinin inancına diğerini küfrettirip diğerine de aynı şekilde yaptırıldığında işler gayet yolunda gidecekti. İslam coğrafyasına şöyle bir baktığımızda bunu bariz şekilde görmek mümkün.

2010 yılında Suudi Arabistan’a 55 milyar doların üzerinde silah satıldı. İran kasıtlı olarak İslam coğrafyasında devlet ve istihbarat anlamında güçlendirildi ve çatışma olan her ülkede İran devletinin ve milislerinin varlığı gözlenmeye başladı. Bunun en barizi Suriye’dir. Bu hazin coğrafya çok daha değişik açıdan irdelenmelidir.

Dünyanın her tarafından getirtilen İslamcı mücahitler yerli halkın haklarını savunmaktan çok kendi “savaş egolarını” tatmin etmeye başlamışlardı. Önce Elkaide kurmaylı Nusra, Özgür Suriye Ordusu, Ahraruş’Şam ve hızla büyütülen Işid. Bu örgütler detaylıca incelenmelidir. Bütün bu yapıların içinde elbette ki masum ve itidalli mücahitler vardır. Kimseye detaya girip bir şey söylemek istemem. Ancak; İslam coğrafyasının yeniden güçlü bir şekilde kan gölüne dönmesi için Sünni merkezli gerillalara ve Şii merkezli yaygınlaştırılmış bir Şia yayılmacılığına ihtiyaç vardı. Bunun ikisi de kontrollü şekilde güçlendirildi. Savaşanların kim ve ne olduğuna bakmadan şunu görmek gerekir; Suud elindeki silahı sadece yemene kullanmamıştır ve kullanmayacaktır. Arkasına taktığı on tane Arap ülkesiyle birlik kurup yeni bir güç haline getirilmiştir. Suriye’deki, Irak’taki, Yemen’deki Şii-Sünni çatışması sadece oralarla da sınırlı kalmayacaktır. Egemen güçler TBMM’nde söz söylerken de, Suud’a silah satarkende, Suriye’de grupların kontrollü güçlenmesinde de, İran-Türkiye derin kavgasında da, Ortadoğu Sünni Şii, Kuzey Afrika otoritesizliğinde de, Kürdistan hayallerinin oluşumunda de en ince ayrıntıları öyle görülüyor ki dikkate almaktadırlar. Bir taraftan Şii ekol diğer taraftan Sünni ekol kendi hegemonyalarını güçlendirmenin dikta etmenin peşinde koşarken bu oyunu kuranlar kan gölüne dönmüş ve daha da dönecek olan Ortadoğu ve Afrika’nın nasıl pay edileceğinin yeniden hesabını yapmaktadırlar. 

Allah bu hesabı bozsun demekten başka çaremiz yok gibi görünüyor…

Fatih Alim Daşpınar

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2042 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.