logo

Katar Krizinin İşaret Ettikleri

Katar Krizinin İşaret Ettikleri

Katar Krizinin İşaret Ettikleri

Demokrat Partiden Başkan seçilen Obama’nın iktidara yürürken vaatlerinden biri, çatışmacı ve dünyaya nizam veren ülke rolünden ABD’yi uzaklaştırmaktı. Çin, Rusya ve İran gibi güç savaşına girdikleri, çoğu zaman da şeytanlaştırılan devletlerle daha iyi ilişkiler kurmaya çalışması, Obama’nın iç politikada itirazlarla karşılanmasına sebep olmuştu. Çok yakın dönemde İran’ın nefesini tıkayan ambargoların gevşetilmesi, İsviçre bankalarında bloke edilmiş paralarının serbest bırakılması, Amerika’nın iç gündemini hayli meşgul etmişti. Değişen Amerika’nın yeni imajını asla kabul edemeyecek sert bir muhalefet, bu gelişmelere şiddetle sesini yükseltmişti.

Cumhuriyetçiler dâhil kimsenin başkan adayı olabileceğini düşünmediği Trump, ülke ekonomisini yatırımlarla büyüteceğine ve iş imkânlarını artıracağına inandırarak o koltuğa oturdu. Başkan olduğu andan itibaren de Çin ve İran’a karşı seçim dönemindeki meydan okumalarında bahsettiği müsamahasız politikalarını uygulayacağını belli etti. Tek istisnası ABD seçimlerine müdahale ettiği söylenen Rusya’ydı ve bu ülkeyle olan şahsi ilişkileri de şu anda yargının konusu olarak Amerika gündemini meşgul etmekte.

Dünya genelinde son yirmi yılda en çok silah satın alan ülke konumundaki Suud, ABD’nin bir numaralı müşterisi olarak yeni dönemin başkanının Obama’nın refleksleriyle davranmayacak oluşunu memnuniyetle karşıladı. Açıkça görülüyor ki Trump, 79 devriminden bu tarafa ABD’nin terör başı ilan ettiği İran’la ilişkileri, kaldığı yerden sürdürecek ve körfezde bu gerginlik içinde en yakın müttefiki yine Suud olacak. Obama dönemindeki kırgınlıkların hızla unutulacağı, el ele yapılan “kılıç dansı”ndan belli oldu. Orta Doğu’da demokrat bir kesimle birlikte politika yapan ve Arap Baharı türü gelişmeleri memnuniyetle karşılayan Obama’nın ABD’si gitti, İran ve müttefiklerine karşı Suud’a açık destek veren yeni ABD arzı endam etmeye başladı artık. Yeni dönemin öncelikleri ve istikametine dair ciddi ipuçları veriyor bu yan yana duruş. 

ABD’nin İran’la husumeti kaldığı yerden sürdüreceğinin işaretleri almış bulunun Suud yönetimi de hiç gecikmeden bölgedeki dizaynına Katar üzerinden başlamış ve etki alanındaki diğer ülkeleri de etrafında toplamaya muvaffak olmuş görünüyor. Dünya doğalgaz ve petrol üretiminin en önemli merkezlerinden sayılan Basra Körfezi ve çevresinde 3 farklı ülke modeli var: Şii İran ve onun etki alanındaki yine Şii Irak ve Suriye, Suudi’lerin başını çektiği Sünni blok ki körfezin büyük bir kısmı ve Mısır’ı bu bloka dahil edebiliriz. Sonuncu grubun içinde Türkiye ve Katar gibi diğer iki blokla yakın ilişkisini sürdüren ve siyasetini mezhep temelli belirlemeyen ülkeler var.

ABD, Suud üzerinden İran’ı ve onunla alışverişi olan ülkeleri sıkıştırarak körfezi kendi hegemonyasında tutmak niyetinde. Hiç kimsenin şüphesi olmasın DAEŞ’in üstlendiği parlamento binası ve Humeyni saldırılarının arkasında da kışkırtıcı rolüne bürünmüş ve İran’ın sinir uçlarıyla oynamaya çalışan ABD varlığı görülmektedir.

Katar’ın özellikle Emir El-Tamim’in yönetimindeki dönemlerde daha da belirginleşen, bağımsız politikalarını uygulama eğiliminde olduğunu görüyoruz. Hem Şii hem Sünni kesimle ideolojik bir zemine taşımadan ilişkilerini sürdürürken bir emirlik olmasına rağmen, demokratik değerlerle barışık, şeffaflıktan yana, Arap halklarının görüşlerinin ülkelerin politikalarında belirleyici olmasını arzulayan, bunları dünya çapında medya kuruluşları ve düşünce toplulukları aracılığıyla yaygın hale getirmeye çalışan bir ülke görünümünde. Yani civarındaki dikta yönetimlerinden farklı bir misyonla ülkesini idare eden bir emirlik. Halkı standardı yüksek bir ülke vatandaşı olmaktan memnun ve tüm komşularda Arap Baharı çalkantıları hissedilirken Katar’da böyle bir rüzgârın esamisi bile okunmadı.

Özellikle Suud’un gözünde bir çıbanbaşı olarak sivrilen Katar, El-Cezire gibi medya organları eliyle Arap dünyasının alışık olmadığı soruları sorup tartışmaları gerçekleştirirken diğer monarşilerin de nefret oklarını üstüne çekiyor. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki yirmi yılda Körfez’in siyasi yapısı tamamen değişecek. Halkından tamamen başka türlü düşünen ve birçoğu haşmetli tahtının geleceğinden başka bir şeyi dert etmeyen liderler, istim üzerinde duruyorlar günümüzde. Trump, yarı buçuk tüccar aklıyla olayı şöyle özetlemişti. Körfez bölgenin risklerini biz göğüslüyoruz, maliyetini de bu ülkelerden çıkarmalıyız. Ardı arkası kesilmeyen silah ve uçak siparişleri alan ABD, Trump’un hesabınca masraflarını ödetmeye başladı bile.

Olayın terörü de teröristi de beslemek olmadığını, Katar’a yapılan “şiddet yanlısı örgütlere destek veriyorsun” ithamlarının “kuzuyu yemeyi kafasına koymuş kurdun suyumu bulandırıyorsun” demesine benzediğini görmek gerekiyor. Rakka’ya terör örgütü YPG ile omuz omuza giren ABD, trajikomik biçimde Katar’ı teröre-teröristlere destek vermekle suçluyor. Bu gelişmelerin ortasında her iki tarafla da dostane ilişkileri sürdüren Türkiye’nin kabul ettirebilirse arabulucu rolünü sonuna kadar oynaması, çatışmanın sıcak savaşa dönüşmesini elinden geldiğince engellemeye çalışması tek yol olarak gözüküyor.     

Ahmet Çağan                                                                                 

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » »
1505 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.