logo

Obama’nın Ardından

Obama’nın Ardından

Obama’nın Ardından

Sekiz yıl önce büyük umutlarla ABD’de yönetime gelen Obama, yalnız kendi halkı için değil dünyanın geri kalanı için de umut işareti olmuştu. Irkçılığın en yüz kızartıcı uygulamalarının çok yakın dönemlere kadar devam ettiği bir ülkede, siyahi ve dar gelirli bir zümrenin içinden geliyordu yeni başkan. Yeteneğiyle ülkenin en iyi üniversitelerinde okumuş ve bileğinin hakkıyla senatoya seçilmiş sonrasında Demokrat Parti’nin adayı olup başkanlığa yürümüştü.   

Geri kalan dünyayı biçimlendirmek isteyen, müdahaleci tavrı zaman zaman başka milletlerin iç işlerine kadar uzanan (İran seçimlerini hatırlayalım), düzen koyuculuğundan taviz vermeyen ABD’nin dünyada savaş çığırtkanlığı ve nefretle yan yana anılan imajını düzelteceğini anlatıyordu Obama. Bu savaşları bitireceğini ve çatışmasız bir dünyanın nimetlerinden herkesin faydalanacağını savunuyordu.

Silah ve müdahale esaslı ülkeyi, daha çok üretim ve ticarete yönlendireceğini ifade ediyordu yeni başkan. Sosyal politikalarını, sağlık reformuna dair planlarını insanlar heyecanla dinliyorlardı. Irak’tan askerlerini çekeceğini ve bölgede kalıcı barışın sağlanması yolunda kararlılık göstereceğini söylüyordu. Fakat 8 yılın sonunda yaptıkları ve yapamadıklarıyla şimdiden en çok eleştirilen başkan olma yolunda hızla ilerliyor.

Ülkemizi de içine alan bölgeyle ilgili politikalarda, Irak’ta bir istikrar sağlanamadığı gibi, Bin Laden sonrası küçülen El-Kaide ve benzeri yapılanmaların bu güçsüz coğrafyalarda DAEŞ’i ortaya çıkardığı görüldü. Türkiye başta olmak üzere bölgedeki pek çok ülke, terör örgütlerinin açık hedefi haline geldi.

İran’ı nükleer sınırlamalara zorlayan anlaşmayı kabul ettirerek 30 yılı aşan ABD-İran restleşmesinde bahar rüzgârları estirdi Obama. Bunu, ülke içindeki Musevi lobilerinin hışmına uğrama ve İsrail’in öfkesine maruz kalma pahasına yaptı. Sonucundaysa eli biraz daha rahatlayan İran, mümin hassasiyetinden uzak ve bağnaz mezhepçilik anlayışıyla bölgedeki Şii-Sünni gerginliğini daha da alevlendirdi. Esad’ın hala Suriye’nin bir bölümünün başında kalabilmesi -10 milyona yakın mağdur Suriyelinin göçmen olarak ülkelerini terk etmek zorunda kalmalarına rağmen- İran’ın politikaları sayesinde mümkün olabildi.   

Rusya’nın güçlü Putin yönetimindeki agresif siyasetini durdurmakta da Obama başarılı olamadı. Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını istemesi, Putin’i son derece sinirlendirip Ukrayna başta olmak üzere bölgeye dair daha baskıcı politikalar izlemesini getirdi. Ayrıca Akdeniz’deki menfaatlerini koruma konusunda ne kadar kararlı olduğunu da savaşı göze alarak Esad’ın yanında yer almasıyla gösterdi. Obama, sonuca razı olarak daha esnek politikalar izlemek zorunda kaldı.

Kendi ülkesinde işsizlik oranlarını kısmen düşürebildi eski başkan. ABD’nin en büyük sorunu olan sağlık politikalarındaysa Cumhuriyetçilerin engellemeleri sonucu istediği köklü reformları yapamadı. Yine de poliçe kapsamlarını genişletip daha geniş kesimlerin sağlık güvencesinden yararlanmasını mümkün kıldı.

Türkiye ile ilişkiler konusundaysa son dönemde büyük bir hayal kırıklığı oldu. Üç sene öncesinde BM çatısı altında Suriye’ye müdahale kararı alınmıştı. Bu kararın uygulanması için gerekli politik desteği temsilciler meclisinden çıkaramamış, Türkiye ve dünya, bugün-yarın Esad’ın yaptığı katliamlar ve sivil halkın hedef haline gelmesi duracak diye bakarken Obama ve ABD yönetiminin acizliğiyle karşı karşıya kalmışlardı. Türkiye’nin başına 30 yılı aşkın zamandır bela olan bölücü örgüt ve onun şu anda Suriye topraklarındaki uzantısı YPG yapılanmasına karşı ikircikli tavrı, ülkemizin defalarca ikazına rağmen bu teröristlere silah, mühimmat ve lojistik desteği sağlaması ikili ilişkilerdeki güven duygusuna ağır hasar verdi.

15 Temmuz sürecinde ülkemizde olup bitenleri anlamlandırma konusunda da ne ölçüde gerçeklerden uzak olduğu görüldü eski başkanın. Gerek askeri kalkışmaya karşı tavırsızlığı gerekse halkın oylarıyla yönetime gelmiş iktidara ve sivil siyasete destek vermeyişi, kendisini demokrat olarak takdim eden bir ülkeye ve başkanına hiç yakışmadı. Yüksek bilişim teknolojileri ve istihbarat ağıyla, kendi ülkesinde alınan “Türkiye’de bir askeri kalkışma kararı”ndan habersiz gibi davranması da bir o kadar inandırıcılıktan uzak idi. Fethullah Gülen’in iade talebine karşı, baştan itibaren ayak sürümesi ve kendi iç hukuk sistemini gerekçe göstermesi de işin nereye varacağını gösterdi. Bugünden bakarak Türkiye’den giden yüzlerce delil dosyasına rağmen iade talebinin karşılanmayacağını görmek için de uzun boylu analiz yapmaya gerek yok.

Obama Türkiye’nin hafızasında, iki ülkenin dostluk ilişkilerine verdiği ciddi zarar ve telafisi güç kayıplarla hatırlanacak. 

Ahmet Çağan

Etiketler: » » » » » » » » » » »
1283 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.