logo

Oku!

Oku!

Oku!

Oku

Güncel olaylarla yoğrulmuş hayatımızda, evlatlarımıza vakit ayırıyor muyuz?

Hayatın içindeki koşuşturmaca da vakit ayıramadıklarımızın önümüze çıkaracağı olumsuz sonuçları da göğüslememiz gerekecek. Ailelere öğüt veren kelli felli adamlarla çok okumuş-bilmiş kadınların tavsiyelerindeki “kaliteli beş dakika” geçirilme önerisi kendi bizliğimizin içinde yankı uyandırmalıdır. Yabancıların öğütlerinden hareketle -genelde ekmeğimizin, aşımızın içerisine zehir kattıkları gerçeğini yüzyıllar bizlere gösterse dahi-kendi doğrularımızla harmanlayarak yazılan reçeteleri yine kendi ecza depomuzdan almalıyız.

Kitap okuma üzerine öz eleştiri yapabilenlerdenim. Ama yetmiyor kendimi eleştirmem. Yetiştirmem gereken “bana benzeyen/bize benzeyen” çocuklarım var. İşte bunun için arıyordum kendi ecza depomu. Kitap okuma alışkanlığı üzerine yaptığım söyleşilerde paylaştığım birkaç hususu aktarmak istiyorum.

Çocuklara okuma kültürü kazandırmak isteyen bizlerin, önümüze konulan Japonya/Avrupa örneklerini irdelemeden reddetmemizin sebebinin ecdadımızı okumamaktan kaynaklandığını sanıyorum. Oysa okuma ve yazma konusunda örnek alınmış medeniyetimizin, “kendi özünü unutturma ve kendinden yoksunlaştırılma” politikalarının içinde kaybolmasını seyrettiğimizden okumuyoruz. Kendisi okumayan anne ve babaların, okul ders kitaplarının dışında (ki bunu dahi kabul ederiz ancak yetersiz) kitap okumayı reddeden çocuklarının olması kadar doğal bir şey yoktur. Armut, armut ağacının dibinde, elma ise elma ağacının dibinde aranır. Lakin bize ait kültürle yoğrulmamış çocuklarımızın, hangi ağacın dibinde bulunacağı da çok az okuyan bir kişi için bile malumun ilanı olacaktır. Bu sebeple diyoruz ki önce anne ve baba okumalı. Okuduklarını da çocuklarına anlatmalı. Zira “Oku” emrine tabi bir ümmetin “uyu” telkinine direnmemesi beni oldukça şaşırtıyor. Ondandır ki verilen ilk emri iyice sindirmek gerek. Okumak ve okutmak gerek.

Tüm bunları söylerken başıboş bir okumanın beyaz eşyaların kullanma kılavuzlarını okumaktan öteye geçmeyeceği gibi bir de üzerine yanlış fikirlerin de zihinlerde yer bulacağını unutmamak gerekir. Mahalledeki bakkaldan okul açılış zamanlarında alınan boyama kitaplarındaki kendi kültürümüzden uzak resimleri boyatma gayretleri ile bir milyonculardan alınan içi bol küfürlü yazınları almak da aynı derecede kötü ve isabetsiz. Çocuğumuza kıyafet alırken gösterdiğimiz ilgiyi ve özeni maalesef çocuğumuzun zihin haritasının mimarisini oluştururken göstermiyor oluşumuzu kendi özümüzdeki eksikliğe bağlıyorum. Bu noktada çocuklarımızın gelişimi konusunda daha fazla bilgilenmenin yollarını aramak gerekiyor. Yani önce kendimizi yetiştirmek adına okumalı sonra çocuklarımıza okuma bilinci ve zevki kazandırmalı ve okuma zevki kazandırırken de dikkatli/hassas olmalıyız.

Çocuklarımızın hayatla mücadeleleri bizimkilerden biraz daha sarmal ve zor oluyor. Onların yaşamlarındaki uyaranların birçoğuna maruz dahi kalmadık. Yeni nesilleri yetiştiren ebeveynlerin otuzlu yaşlarda olduğunu varsayarsak, birçoğunun çocukluğu birkaç televizyon kanalı biraz da internet salonlarına denk düşmüştür. Çoğu çocukken evlerinin önlerindeki/yanlarındaki açık alanlarda oyun oynamıştır. Kitap konusunda ise çizgi romanlardan öteye geçmemiştir yıpranması. Hatta çizgi romandaki düşüncelere maruz kalırken sağlam bir aileye sahip ise gelişmesine destek olmuş bile olabilir. Oysa bugünümüz dünümüzden daha fazla uyarana sahip. Bu uyaranlar tedbir alınmadığı takdirde çok kısa bir zaman diliminde çocuklarımızı ve gençlerimizi sayısız tuzağa çağırmakta. En basit anlamıyla telefon ve bilgisayar oyunlarına bağlanmış asosyal bir nesil yetişmesi ufukta görünmekte. Yani hiçbir kötülüğün dokunmayacağını düşünsek bile tembelliğe, tüketmeye çağırmakta. Onlar için harcanan zaman yapmaları gereken diğer şeylerin zamanından çalmakta. Oysaki akıllıca kullanılacak olan bu uyaranlar çocuğumuzun gelecekte ülkemizin mimarisine yön verme yetisine sahip olmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda son söyleyeceğim şey; çocuğun oyunu, onun ilacıdır. Kastım küçük bir ekrana bağlı oynanan oyunlar değil arkadaşlarıyla ve ailesiyle beraber oynadığı oyunlardır.

En başa dönersek “Oku” emrine uyarak önce biz başlamalı, çocuğumuzun yetiştirilmesinde kendimize yeti kazandırmalıyız. Sonrasında ise çocuklarla beraber okumalı ve onlara örnek olmalıyız. Eğer ki biz bunu yapmazsak birileri çocuklarımızın kulaklarına masal okur ama biz anlamayız.

Selametle…

Erdoğan Ergin

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
3766 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.