logo

Türkiye Dirayetini Sürdürmeli

Türkiye Dirayetini Sürdürmeli

Sınırlarımızın ötesinde 90’ların başından beri devam eden istikrarsızlık, üç yılı aşan Suriye çatışmalarıyla başka bir boyuta taşında. Etnik ve mezhepsel farklılıkların iyice içinden çıkılmaz hale getirdiği topraklarda, Türkiye başından itibaren taraflara sükûnet tavsiye ederken bir an önce uzlaşılması için daima destek oldu. Esed’e defalarca yaptığı ikazlar sonuç vermedi ve ülkedeki iç savaş, kısa bir dönemde, çeşitli silahlı grup ve yapıların cirit attığı bir kör dövüşüne dönüştü.

Bu manzaranın ortasında başlarda çok sesi çıkmayan IŞİD, son bir yıllık dönemde, yaptığı hamleler ve sosyal medyaya da yansıyan canice görüntüleriyle dünyanın nefretini topladı.

El-Kaide ile yollarını uzun süre önce ayırmış, devlet kurma iddiasında ve silahlı bir örgütten söz ediyoruz. Cihat yaptığını savunurken, yollarda sivil araçları tarayan militanların görüntüleri, nasıl bir İslami savaş içinde oldukları hakkında güçlü bilgiler veriyor. Anlaşılan tamamen merkezi kontrolün kaybolduğu ve otokontrol sisteminin yitirildiği, sadece kan dökme duygusunun bir araya topladığı bir yapı ortada gezinmekte.

Dünyanın dört yanından kendisine taraftar bulabilen hatta Afrika ve Avrupa’dan bile gönüllülerin aktığı bir yapı haline dönüştü IŞİD örgütü. Önceleri Esed’in kontrolünde olduğu zannedilen örgütün aslında, Körfez ülkelerince de tam olarak yönlendirilemediği ve herkesle savaşan, bir mantık dizgisi ve strateji gözetmeyen bir oluşum haline geldiğini artık herkes kabul ediyor. Fakat bütün bölge ülkeleri, örgütü bir şekilde kullanmak, yönlendirmek ve rakip ülkelere karşı kendine avantaj sağlayacak şekilde ondan istifade etmeye çalışıyor. Ortaya dökülen masum sivillerin kanı ve yok olan hayatlar, kimsenin umurunda olmuyor.

Çok değil bundan bir sene evvel şimdiki manzaranın tam tersi bir görüntü vardı gözlerimizin önünde. Türkiye, Suriye’deki vahşet manzaralarının bir an önce düzelmesi için bölgeye Birleşmiş Milletler güçlerinin müdahalesi konusunda ısrarcıydı. İşe bakın ki Türkiye’ye bu konuda evet diyen İngiliz Başbakanı Cameron, parlamenterlerini razı edemeyip meclisten müdahale kararı çıkartamadı. Obama ise müdahale kararını kendi meclisine bile götüremedi. Çünkü tüm gelişmeler kararın çıkmayacağı ve Obama’nın gücünün daha fazla sarsılacağı yolundaydı.

Özellikle Kürt bölgesini de içeren petrol sahalarına doğru IŞİD’in ilerleyişi ve kuyuları kullanmaya başlaması, enerji konusunda aşırı hassas Amerika’yı ve Batılı ülkeleri harekete geçirdi. Rusya ve İran’ın karşı çıkışlarına rağmen anlaşılıyor ki kendilerini fazla riske atmadan hava saldırıları yoluyla IŞİD’i kontrol altına almaya çalışacaklar. Yani bitirici kara harekâtı mümkün olmayacak, caydırıcı olması beklenen bir taarruzla vaziyeti kurtarmaya çalışacaklar. 

Türkiye ise Batılı müttefiklerinden farklı bir tavır alıyor. Gerek sayıları elliye yaklaşan konsolosluk rehineleri gerekse sığınmacılar sebebiyle son derece hassas bir noktada bulunuyor. Diğerlerinin aksine terörün kol gezdiği bir coğrafyanın hemen kıyısında yaşıyoruz. Müttefiklerin yanında doğrudan yer almak ülke topraklarının hedef haline gelmesi gibi bir sonucu doğurabilecektir. Suriyeli sığınmacıların arasına karışarak ülke topraklarımızda eylemler yapmaya başlayan militanlar, bizi kendi bataklıklarına daha fazla çekecek ve topraklarımızda başından beri hiç istemediğimiz savaş görüntüleri ortaya çıkabilecektir.  

Bir sene önce, Türkiye’nin Batılı müttefikleri ikna çabalarına, bu sefer başka bahanelerle söz konusu ülkeler, kendiliğinden razı olmuş gibi görünüyorlar. Fakat ülkemizin önündeki şartlar, bir yıl öncekinden çok farklı. Hükümet, Suriye ve Irak’ta olup bitenleri işitmezden gelen tüm dünyanın aksine, kimden geldiğine bakmadan, sivillere yapılan tüm saldırılara karşı, insanlığın vicdanı oldu. Yalnız kalma pahasına en sert çıkışlarla kamuoyunun dikkatini olaylara çekmeye çalıştı. Günümüzde gelinen noktada hiç kimse ülkemizi inisiyatif almamakla suçlayacak noktada değildir. Ülkeler yurtdışındaki insanlık olayları karşısında insancıl ve vicdanlı olmak yerine siyasi ve pragmatist olmayı tercih ettiler. Bizim en büyük kabahatimizse, yıllardır toprakları dışındaki facialara karşı sabıkası hayli kabarık Batılı politikacılardan insaf beklemek ve sağduyularının galip geleceğini zannetmekti.         

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1620 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.