logo

Yapabilirsin Muharrem

Yapabilirsin Muharrem

Yapabilirsin Muharrem

muharrem ince

Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Horoz tellal iken, çakal imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken… Muharrem Kemal’in koltuğunu tıngır mıngır sallar iken, Kemal düştü beşikten, alnını yardı eşikten… Muharrem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler Kemal’e kapı arkasındaki köşeyi…

Geliyor Kılıçdar, Kılıçdaroğlu…

Günlerden CHP kurultayı. Vakit Cuma saati. Ortam gergin. Kılıçdaroğlu hiç görmediğimiz öfkeyle bağırdı çağırdı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayının kaybetmesinin de acısı olsa gerek, siyaset anlayışında radikal değişiklikler yaşanmış. Rakı sofralarında ülkeyi kurtaran aydınlar partiden atılacakmış! Rakı içmekle övünüp duran CHP’lilere rest! Dehşetle izledik.

Üstüne basa basa konuşmalar, jest ve mimiklerden tutun da “ceketini çıkarmak için izin istemeye” kadar bana hep Erdoğan’ı hatırlattı. İlk zamanlar karşımıza çıkarılan, şapkalı, masum halk çocuğuna ne olmuştu? O eski halinden eser yoktu şimdi. Bir de “Haram lokma yemedim” sloganına destek vermesin mi? Gözüm o an bıyıklarına takıldı. Sonra yaptığı yeni gafa gülüverdim. İlk televizyon Amerika’da bulunmuş. İlk siyaset nerede bulundu bunun cevabı yoktu. Ama borçtan kurtulmanın cevabı hazırdı: “Sokaktaki vatandaş siyasetle fazla ilgilenmiyor. Neden? Çünkü borç batağında. Seni borç batağından kurtarmak CHP’nin görevidir. Beni seç, sana borç batağından nasıl kurtulacağını gösterecem. Önceden diyecem zaten sana” Evet duydunuz. Borcu olana önceden diyecek. Bize de söylerseniz çok sevinirim, merak ettim. Baya iyi bir fikir olsa gerek ki CHP iktidar olsaymış, bize gelişmiş ülke diyeceklermiş. “Gelişmekte olan ülke” diye Erdoğan hükümeti yüzünden diyorlarmış. Marmaray’dan, hava limanından, üçüncü köprüden daha büyük bir proje düşünüyor sanırım. Bunların yapılmasına o yüzden karşı çıkmıştı. Daha çılgın projeler varken neden denizin altından geçmekle yetinsin ki? Hem o zaman Almanya da kızmazdı. Zaten aramız limoni. Merkel teyzenin gözlerindeki o hüznü hissedebiliyorum. Erdoğan’ın sesine dahi hasret kaldı. O kadar kötü bir dış politika güdüyoruz ki Kılıçdaroğlu buna da çok sert çıktı. Tel Aviv, Mısır ve Şam’da büyükelçimiz yokmuş! Düşünebiliyor musunuz?! Netanyahu, Sisi ve Esad’la aramız çok bozuk! Yeter yahu! Asosyal miyiz biz? Ortadoğu bataklığına(!) batıverdik diye bu çok güzide insanları kaybetmek zorunda mıydık? Bunlar Türkiye’ye yakışıyor muydu?

Sandalye… Gözüm sandalye aradı. Havada uçanlardan. Televizyon karşısında benim sinirlerim hopladı. “Yapabilirsin Muharrem” dedim. Ama o an Muharrem bunu düşünemezdi. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun dediğine göre CHP bir düşünce kuruluşu değildi. CHP’ye giriyorsan programına uyacaksın. Onlarla aynı düşünmezsen cıs olursun. Tek tip CHP. Tek tip CHP’li. Böyle birbirini gözünden tanıyacaksın, hep aynı şeyler aklına gelecek. ”Çok ortak noktamız var biliyor musun? Ben cümleye başlıyorum devamını bizim il başkanı getiriyor. Ay bu ne kadar tevafuk Şaziment Hanımcım?”

Gökten üç elma düştü. Biri Kemal’e, biri Muharrem’e. Birini de Ekmeleddin Bey’e ithaf ettim. Öyle ya unutursak kalbimiz kurusun. “Çocuklarımız hep şeker yiyebilsin.” diyordu. Hadi ona elma şekeri düşsün… Onlar eremedi muradına, biz çıkalım kerevetine…

Sema Gündağ

 

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » »
1749 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.