Son Dakika
Bugünlerde hangi ayaküstü sohbete dahil olsak ya da bir çay içimlik muhabbete başlasak aynı sorunları duyuyoruz. Hatta biz de kendimizi şikâyetlenir halde buluyoruz; “Evlenme yaşı yükseldi, gençler artık evlenmek istemiyor. Herkes boşanıyor canım. Geçen günde falancalar boşandı. Eskiden bir tas çorba yeterdi, şimdilerde aile olmanın kıymeti bilinmiyor” farklı versiyonlarıyla sürdürebilirsiniz bu cümleleri…
Sayın Cumhurbaşkanımızın da gençlerin evlenmek istememesine vurgu yapmasıyla konu artık siyasi arenaya bile taşınmış durumda. Fakat bu cümlelere bir de şuradan bakalım: Artık insanlar aile kavramını tartışıyor, özgürlük kavramını yeniden tanımlıyor. Boşanma ya da evlenmeme üzerinden somutlaşan bu tutumların haklı ya da haksız tarafları var mı? Peki, nedir bu karmaşanın sebebi?
Konuyu besmelesiyle en başından almakta fayda görüyoruz; İslam Aile Hukuku ve Türk Medeni Kanununun ortak ve farklı yönleriyle aile yapısı ve toplumun ferdi nasıl tanımlanmış?
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de; “Kendilerinde sükûnet bulup, huzura eresiniz diye, kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi, aşk ve merhamet peyda etmesi de O’nun varlığının, kudretinin ve yeniden diriltmesinin delillerindendir. Bunlarda gelişmeye devam eden, tefekkür-düşünme ağına sahip, faydalı sonuçlar elde edebilen toplumlar için, Allah’ın kudretini, kurduğu düzeni gösteren deliller, birçok dinî ve sosyal konunun çözümüne işaretler vardır.” Rum Suresi 21.Ayette buyurarak eşlerin toplum ferdi olarak bir araya gelmesiyle oluşan huzurlu aile yapısı ve toplum faydasını işaret etmiştir. Peki, huzurlu bir aile ve faydalı toplum yapısı için hangi düzenleme ve yönergeleri getirmiştir?
1. İslam Aile Hukuku ayette de belirttiği üzere konuyu huzurda bağlayacağı için adımı da huzurla atar. Kişilerin birbirlerini bizatihi görüp tanıyıp suretlerini, huylarını beğenmelerini şart koşar.
* Bu basit, herkesçe bilinen konunun günümüzde “Ben gördüm beğendim oğlum sen de seversin, daha iyisini mi bulacaksın” dan tutun ; “derneğimizin, vakfımızın, cemaatimizin, okulumuzun, camiamızın, falanca arkadaşımın … kızı/oğlu” diye tanıştırılan ve basit düzeyde tutulan detaydan ve beklentiden uzak, iş akitlerini andıran evlilikler olduğuna sıklıkla şahit oluyoruz. Şahsımın bu minvalde baktığı boşanma davası dosya sayısı epey kabarmış durumda.
* Hikâyelerin kesişim kümesi ortalama olarak şöyle oluyor; bir kızın aidiyet ya da üyeliğinin bulunduğu topluluk içinde erkeğin annesinin de aidiyet veya üyeliği bulunmaktadır. Annenin beğenmiş olduğu hanımefendinin, beyefendi ile geçineceği düşünülür. Soru-cevap ve belli şartlardan oluşan bir-iki görüşmeden sonra taraflar anlaştıklarını düşünmüşse evlenilir. Sürpriz olduğu düşünülen fakat bariz olan durum ortaya çıkar: Evlilik görüşmelerde ileri sürülen soru cevaplara benzememektedir. İleri sürülen şartlara karşı tarafın uymasını geçtik kişinin kendisi bile uygulama ortamı bulamamaktadır. Evlilik iş akdine benzememektedir. Hızlanan dünya hayatında gündüz iş temposunda koşturan bireyler akşam evde de kendilerini iş ortağı temposunda bulmaktadırlar. Bir şeyler yanlıştır. Boşanmaya karar verirler.
2. Taraflar ortak bir dünya hayatını birlikte yan yana yol yürümek konusunda mutabakata varabilecekler midir?
* Bu soru modern zamanla birlikte kendini göstermeksizin ortaya çıktı. Halen hiçbir platformda konuşulur değildir. Fakat biz bu soruna müvekkillerin bizlere başvurma şekillerinde, anlatımlarında ve dilekçelerde sıklıkla rastlıyoruz. Birkaç örnek vermek istiyorum;
Evlilikten önce hayatla hiç karşılaşmamış bireylerin eş olmaları: Bu merkezde toplanan sorunlarla boşanma talebinde bulunan taraflar eşinin sorumluluklarını yerine getirmediğinden, evlilik içinde yalnız kaldığından, müşterek çocuğun karşı tarafın ilgi, sevgi ve eğitiminden yeterli derecede yararlanamadığı için destek olarak taraflardan birinin anne-babasının devreye girdiği veya girmek zorunda kaldığından bahisle bundan türeyen sorunlardan dem vuruyor: Taraflardan birinin ailesinin yeni kurulan aileye fazla müdahil olması, baskıcı olması, eşler arasında aileler sebepli çok fazla tartışma meydana gelmesi, kadınlık ya da erkeklik gururunun incitilmesi, değersizlik hissi, yalnızlık, modern hayatın sorunlarıyla ve geçim sıkıntıyla tek başına mücadele edememe, ekonomik sebeplerle tartışmalar, kadının kısıtlandığını ileri sürmesi gibi.
Yukarıda bahsedilen her bir virgül arası konu bizler için başlı başına boşanma davası sebebi ve konusu olup mahkemelerin ve Yargıtay’ın boşanma sebebi saydığı hususlardır esasen. Fakat tüm bu sorunlar ortak bir konudan başlıyor: İki farklı birey bir yolu yan yana yürüme şeklini hiç düşünmediler ve evlilikten önce toplum karşısında hiç birey olmadılar.
İslam birey olma ve kalmayı sağlayabilmek için eş olma sürecine geçiş için bazı püf noktaları koymuştur. Fıkıh camiası bu püf noktaları “denklik” adı altında ele alıyor:
Dinde denklik: Müslüman bir hanımefendinin ancak Müslüman bir beyefendi ile evlenebileceği; Müslüman bir beyefendinin de ancak ehli kitaptan-Müslüman bir hanımefendi ile evlenebileceğine dair denklik ölçütüdür. Türk Medeni Kanunu (TMK) uygulamasında mahkemeler, taraflardan birinin diğerinin inanç ve değerlerini aşağılamasını, hor görmesini, hakaret ve ithamda bulunmasını boşanma nedeni saymaktadır. Yargıtay, psikolojik baskıyı ve duygusal şiddeti de boşanma sebepleri arasında değerlendirir. Sürekli eleştirilmek, eşin kişiliğine veya yaşam tarzına sürekli saldırıda bulunulması, duygusal yıpranma yaratır. Yargıtay, bu durumun eşler arasında onarılamaz bir güven kaybına ve evlilik birliğinin devam ettirilemeyecek hale gelmesine neden olduğunu belirtir.
Dindarlıkta denklik: Hanımefendi ve beyefendinin dini hassasiyet konusunda birbirlerine denk olmaları demektir. Cenab-ı Hak Nur Suresi 26. Ayette: “Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır. O temiz olanlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır” buyurarak yaşam biçiminde ve anlayışında gelecek beklentisinde ve ufuk çizmek konusundaki ortak noktayı yakalayabilmeyi hedef alır. TMK 163. maddesine göre, eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler ve bu nedenle, bu kişiyle birlikte yaşamak diğer eşten beklenemez hale gelirse, bu durumda diğer eş her zaman boşanma davası açabilir. Madde 163 – Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.
Durumda- statüde denklik: Soyda, boyda (kabile-ırk) malda, eğitimde, fiziksel özellikte, kültür ve entelektüellikte, statüde denkliktir. Muhammed Emin Yıldırım’ın “Evlilik Ahlakı” kitabında “Oğlumuzun hayat standardı belli. Aklında profil belirlemiş, evinde kendisine hizmet edecek bir hanım arıyor. Tıp fakültesinde okuyan bir kız görmüş. Doktor olup hizmet etmek isteyen hanım kızımızla oğlumuz çalışma mevzusunu konuşmamış. Evlendikten sonra eve mahkûm etmeye çalışıyor, o kız evde durur mu?! Bu kadar emeğin zayi edilmesi doğru bir şey midir?” örneğini vererek bizim dosyalarımızda sıklıkla karşılaştığımız konunun özet hikâyesini tasvir etmiştir. Boşanma dosyalarında bu durum beyefendinin kısıtlama ve baskıları ile hayatın öğrendiği anlamını kaybeden hanımefendinin giderek mutsuz olması nedeniyle boşanmak istemesi ve evlenmeden önce bireysel yeteneği ile bulunduğu mevkiinin kaybı, kazanmaktan mahrum kaldığı ekonomik kazanca denk düşen maddi tazminat talebinde bulunması ile sonuçlanıyor.
Modern çağ gereksinimleri bakımından birey olmayı da bir sonraki yazımızda dile getirelim.
Selametle.
Av. Büşra BULUT
Etiketler: Av. Büşra BULUT » Avukat Büşra Bulut » avukat büşra bulut kimdir » BİREY OLMAK MI AİLE KALMAK MI » Büşra Bulut Kimdir » büşra bulut köşe yazıları » İslam Aile Hukuku » Rum Suresi 21.Ayet » TMK 163. maddesi » Türk Medeni Kanunu » Türkiye'nin En Başarılı Avukatı Büşra Bulut YazdıYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER