Son Dakika
İnsan en çok da sürgün yediğinde memleketini, zindana girdiğinde özgürlüğünü, gurbete gittiğinde her şeyini; hayatını, aşklarını, yaşadığı ne varsa tek tek gözden geçirir. En azından bu benim için hep böyle oldu.
Ben hayatım boyunca mazideki her şeyi süzgeçten geçiren oldum. Hususen yanlız yaptığım seyahatlerde bunu çok daha fazla yaptım. Evet ben çok yalnız seyahatler yaptım. Bunun ne demek olduğunu ancak tek başına yola çıkan adam anlayabilir.
Biliyor musunuz insan, doğru analizleri hem kendisi için hem ülkesi için hem insanlık için en çok da içinde bulunduğu hayatı sağlıklı ve yalın analiz etmek için, kendi mecrasının dışına çıkınca ortaya koyabiliyor..
Müthiş bir yüzleşmedir yanlız seyahat etmek!
41 ülke gezmiş birisi olarak söylüyorum; insan hakikati, devinimli ve coşkuluyken ama her şeye rağmen itidalli ve mümeyyiz akılla hareket ederek düşündüğünde bulur.
Kadim Anadolu deyişlerinde ne der; “atını bağlayan ölür.” Çünkü insan, asla durmaması ve hareket etmesi gereken bir varlıktır. Eşinin, çocuklarının, malının ve mülkünün bekçiliğini yapmaması gereken pır pır uçan, bu dünyaya ait olmayan ruhani bir varlıktır insan.
Ben diyorum ki; insan yanlız kalınca Rabbiyle yüzleşir. İnsan yanlız kalınca günahla yüzleşir. İnsan yanlız yürüyünce kendisiyle yüzleşir. İnsan başka sokaklarda yürürken korkularıyla yüzleşir. İnsan bir kızla tek başına kaldığında nefsiyle yüzleşir. Yanlız seyahat, insanı; kalbiyle, ruhuyla, bedeniyle yüzleştirir.
Hepimiz bu hayatin içinden çıkıp gideceğiz. Bu dünya kimseye kalmayacak. O yüzden ne güzel şeydir yüzleşebilmek, kendin olabilmek, yanlız yürüyebilmek, sürü olmamak, köleleşmemek.
Bulunduğumuz hayatin doğruluk debilerini güçlendirelim. Kötülerin yer tutmadığı, iyiliğin yeşerdiği değerleri kavileştirelim. Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz. Unutmayalım ki kötülük hızlı organize olur, iyilikse yavaş. İyiliği belki yavaş ama doğru değerler üzerinden organize etmenin yollarına bakalım. Bu dünyada hoş bir sadâ bırakalım.
MAHZEN bir sığınak olsun, iyiliği yeşerten kötülüğe set olan bir dayanışma merkezi olsun. Mahzen hüzün yeri olsun yüreklerimizin kendine ağladığı. İçimizdeki acı ve izdıraplar için ağlatsın bizi. İçe döndürsün, içe davet etsin, içli olsun. Mahzen bir bilge sıçrayışın kuluçka yeri olsun, düşünce üreten bir mektep, berrak ve temiz insanların bulunduğu kadim bir sığınak olsun. Mahzen üç mana içeren yönüyle her anlamda nasibimiz olsun.
Mahzen; hifz kökünden muhafaza alanı. Hazene kökünden hüzünlenmek. Mah: ay, zen; kadın. Her üç manada da güzel olan bir yerdir. En güzel manada kalasın ey mahzen!
Mahzen; hayatın akışını sağlayan bir kadının gül cemali, yüreklerin sevdası, sığınağı, hüzün yeri olsun. Demem o ki değerli dostlar, ben mahzeni yaşadığım hayatın akışına bağlı olarak vakfediyorum, belâ bedel.
İçinde birlikte olduğumuz, grup olduğumuz mahzenle elimdeki mahzeni mecz etmek istiyorum. Allah kalbimi biliyor ki ben her şeyimi zaten yıllar yıllar önce vakfettim. Hayatımı, çocuklarımı, eşimi her şeyimi. Sırtında çanta ile yola çıkmaya hazır bir seyyahım.
Dünyadan tapusuz gitmek için çabalayan biri. Tapu için çabalayan insanları gördükçe tapusuz ölmeyi şiar edinmiş biri. Allah’ım bana tapusuz ölmeyi nasip et. Senin olan ruhumun teslimiyetini kolay kılmak için üstümde dünyalık hiçbir mülk bırakma. Mülkiyetin içimdeki cemiyet değerlerini yok etmesine müsaade etme!
Ben bu yakarışları çok sık yaparım. Çünkü; mülkiyet, insanı dünyaya bağlar, köleleştirir, asaleti yok eder. Mülkiyetle iştigal olan kalp kararır. Çünkü; mülkiyet, mülke hizmettir. Mülkiyet hakkı sadece Allah’ındır.
Yaşamak için savaşacağız. Evet, ben de bu coğrafyalara binlerce km uzağa “bir umuttur yaşamak” diyerek geldim. Bu başka bir şey. Kazanmak için çırpınmak farz. Mülkiyet edinmek için ise çabalamak çok çok başka bir şeydir.
Eşyanın “külli şey” olan Kur’ani tabirle her şeyin bir şey olduğunu bileyim diye direniyorum hayata. Dik durdukça sınavlarım artıyor. Dik durdukça yaralarım çoğalıyor. Dik durdukça hayat biraz daha zorlaşıyor.
Ama anlam kazanan bir derinliği de ziyadesiyle görüyorum. İnsanların nasıl menfaatperest ve sinsi olduğunu. Hak ve hakikatin üstünün nasıl sertlendiğini, ruhların nasıl paranın kölesi olduğunu, iyilerin sahada olmadığını, kötülerin her köşeyi nasıl tuttuğunu görüyorum.
O yüzden başımı her dik tuttuğumda bir sürü bedel ödüyorum, başıma nelerin geldiği aşikar. Dik durmanın bedelini ağır ödüyorum dostlar. Hayat boyu dik duranların bu bedeli ağır ödediği gibi. Bundan çok muzdarip falan değilim. Bu benim sınavım ve mücadele alanım, mücadele edip savaşmak benim görevim.
Ancak çok net ve kararlı bir şekilde üzerimde bulunan MAHZEN’i vakıflaştırmak istiyorum. Bu bağlamda bana yardımcı olursanız sevinirim. Öneri ve kolektif fikirlerinize ihtiyacım var. Doğru bir vakıf, doğru bir organizasyon, doğru ve kalıcı mekân.
Sevgi ve muhabbetlerimle.
Fatih Alim DAŞPINAR
Etiketler: atını bağlayan ölür » bursa » Fatih Alim Daşpınar » GURBETTEN MAHZENE MEKTUP » ırgatlı köprüsü » külli şey » mahzen » mahzen bursa » mahzen cafe » mahzen kafeYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER