Son Dakika
Toplumun öznesi insandır. İnsanın özü “iyiliği ve kötülüğü” içinde barındırır. Aldığı eğitim ve yaşadığı ortam, insanın ”kişiliğini ve kimliğini” oluşturur. Bu durum “insan iradesinin ve duruşunun” ortaya koyma biçimidir. İnsanın içinde barındırdığı bu ikilem “iyi ile kötünün” bir ömür boyu süren sınavıdır. İnsan, “Zamana ve mekâna” göre devamlı “değişimler ve gelişimler” gösterir. Değişim gereksimi duyan insan, bulunduğu ortamın “ahlaki değerlerine ve insan ilişkilerine” göre şekilleniyor.
Türk insanının şekillenmesi ”kişiliği ve kimliği” büyük çapta “sistemle ilgili bir durumdur.” Bazıları bunu “dini eğitimin yetersizliğine” bağlayabilirler. Bu durumu yalnız dine bağlamak yeterli olmadığı kanaatindeyim. Yukarıda belirttiğimiz gibi başta “sistem olmak üzere, sosyolojik olaylar, eğitim, ilim ve ahlaki değerler” gibi kavramlar sıralanabilir. İnsanımız “bu hale nasıl geldi” sorusunu daha iyi anlayabilmek için, sistemle ilgili boyutunu biraz açalım.
Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti 1923 de kuruldu. Kurulur kurulmaz; “medeni kanun başta olmak üzere, borçlar kanunu, icra-iflas kanunu İsviçre’den” aldı. “Ceza muhakemeleri usulü kanunu ile ticaret kanunu Almanya’dan” aldı. “Ceza kanunu İtalya’dan, idare hukuku Fransa’dan” alarak aynen uygulamaya koydu. Üzerlerinde hiçbir değişiklik yapılmadan, sosyal ve kültürel yönden bünyemize uyup uyulmadığına bakılmadan tercüme yapılarak aynen uygulamaya konuldu.
Bize ait olan “İslami değerler” ve “kültürel yaşantımız” yalnız “cenaze-defin işlemlerinde” uygulandı. Bu uygulama sonucunda Batılı olabildik mi? Hayır. İslami bir ülke olabildik mi? Hayır. Geleneğine bağlı bir ülke olabildik mi? Hayır. Peki, nasıl bir ülke olduk?!
Şimdi soruyorum size:
Böyle karmaşık, bünyemize, toprağımıza ve coğrafyamıza uymayan bir sistem içinden “nasıl bir insan profili” ortaya çıkar?
“Avrupalı” desen, değiliz. “Müslüman” desen, Allah bilir. “Osmanlı” desen, değiliz. “Gelenekçi” desen, hiç değil.
Bunların yanında Küresel Yahudi Siyonizm’i, medya ve film sektörünü devreye sokarak insanları uyutmaya çalıştı. Müzik, sanat ve futbolla, kitleleri hissizleştirdi. Eğitimimize müdahale ederek boş insan tiplemesi oluşturdu. Sermayedarlar oluşturarak, “menfaatçi ve çıkarcı bir neslin” yetişmesine öncülük etti. Yahudi Siyonizm’i, Laikliği bütün dünyaya kabul ettirdi, zararlarını bildiği için kendisi uygulamadı. Yani İsrail’de laiklik yoktur.
Bu uygulamanın nasıl gerçekleştiğini kurbağalar üzerinde yapılan bir araştırma ile açıklayalım;
Bir kurbağayı kaynayan suyun içine atmışlar. Kurbağa suya temas ettiği anda direkt kendini dışarı fırlatmış. Başka bir kurbağayı ise ılık suyun içine koymuşlar ve alttan çok kısık bir seviyede ateş vermişler. Su ısındıkça kurbağanın vücudu yavaş yavaş uyum sağlamış ve neticede bu yavaş değişim sonucunda kurbağa yanarak, yani suyun içinde haşlanarak ölmüş.
Bize de aynısı uyguladılar.
Şimdi de bu sistem sonucunda, ortaya çıkan insan tiplemelerinden ve sosyal olaylardan birkaç örnek verelim;
Eskiden ikiyüzlü insanlar vardı, şimdi çok yüzlü insan tiplemeleri türedi. Eskiden kadınlar güzelliklerini sergilerlerdi, şimdi cinselliklerini sergiliyorlar. Eskiden erkekler eşini kıskanırdı, şimdi ne kadar müstehcen giyinirse, ne kadar vücudunu gösterirse onunla övünür duruma geldiler. (Tabi bazı erkekler için .)
“Kadına özgürlük vereceğiz” diye kadınları namlunun ucuna sürdüler. Bunun neticesinde, “kadın cinayetleri” her geçen gün artarak devam ediyor. Bunların %65 alkolden olduğu istatistiklerle ortada.
Eşcinsellik, sapık ilişkiler yaygınlaşarak toplum katmanlarına nüfuz etti. En değerli varlıklardan biri olan, aile yuvasının içine virüs girdi.
Güvenli insan bulmak neredeyse imkânsız hale geldi. Yalancılık öylesine yaygınlaştı ki adeta normal hale gelmeye başladı.
Hemen hemen herkes, “menfaat ve çıkar ilişkilerini” her şeyin üstünde tutar hale geldi. Nedense bu durum “okumuş kesimin üzerinde” daha fazla görülüyor.
“Laik-Seküler kesim” bütün dinlere saygılı olduklarını söylüyorlar ancak “İslam’a ve Müslümanlara” düşmanlar.
Amerika Amerikanlığıyla övünüyor, Rusya çarlığıyla övünüyor, İngiltere geçmişten gelen krallığıyla övünüyor, bizim laik kesim ise ecdadına ve Osmanlı’ya düşman.
Teknoloji ve iletişim insan hayatını kolaylaştırdı ama huzuru ve muhabbeti aldı götürdü.
Çare:
Her dönemde sorunlar olur. Her sorunun da mutlaka çözümleri vardır. Ben burada yalnız bir çözümü öne çıkaracağım.
Her birey, iradesi dâhilinde olan işlerden sorumludur. İradesi dışında olan işlerden sorumlu değildir. Bu hem dünya âlemi ve hem de ahret âlemi için geçerlidir.
Aile yuvası, her bireyin kendi iradesi dâhilinde olduğundan burada sınır yoktur, her birey istediğini aile ortamında yapabilir. Bütün olumsuzluklara rağmen, hem kendisi hem de ailesi için yapması gerekenleri yerine getirmekle sorumludur.
İradesi dışındakiler ise bol bol dua edip Yaradan’a sığınmalıdır.
Mustafa K.TOPALOĞLU
Yorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER