Son Dakika
Hz. Muhammed (s.a.v.) vefat eder.
Kainat sessizleşir, çöle hüzün çöker ama bitmez entrikalar, taht kavgaları…
Yeniden hüzün çöker çöllere…
Din tamamlanmış, Hz. Muhammed (s.a.v.) görevini yapmış ve hakka yürümüştür. Rivayetlere göre; “Benden sonra velayet Ali’nindir” Hz. Muhammed (s.a.v.)
Hz. Ali halife olacaktır. Ancak Hz. Ali şaşkındır. Dışarıda büyük bir kavga vardır, halife kim olacak. Taht ve saltanat kavgası daha ilk günden başlamıştır.
Az kişiyle Hz. Muhammed’in (s.a.v.) cenazesi kılınır. Ehli sünnet kaynakları cenazenin 17 kişiyle kılındığını teyit eder. Veda Haccı’nda, bir sene önce 100 bin kişiye hitap eden 10 binlerce iman ehlinin olduğu Mekke, Medine, Arabistan topraklarında Hatemül Embiya olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) cenazesi 17 kişiyle kılınır.
Bundan sonrası tam bir trajedidir. Kavgalar hiç bitmez!
Sırasıyla hızlı hızlı geçerek anımsayalım o günleri:
Cenaze sonrası Hz. Ali’de büyük sessizlik, dışarıda ise büyük kavgalar vardır. Halife kim olacak?
Hz. Ali kapanmıştır. Hem eve kapanmıştır hem de içine kapanmıştır. Defin işlemleriyle uğraşırken Mekke’nin seçkin sahabelerinin halife kim olacak kavgası Hz. Ali’yi küstürmüştür.
Daha ilk günden Ali’yi sevenlerle Ali’ye sövenlerin kavga tohumları ekilmiştir. Birinin halife ilan edilmesi gerekmektedir. Fitne kol gezmektedir daha ilk günden.
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman, Hz. Ali’ye gelir: “Ey Ali velayet sana verilse de ümmetin ittifakı gereklidir” sözleri sessizliği bozar.
Hz. Ali şaşkın şaşkın teklifi getirenlere bakar. Teklifiniz nedir?
Yaşça en olgunumuz ve Rasul’ün yol arkadaşı Hz. Ebubekir halife olsun denilir. İlmin kapısı Hz. Ali olacakları hissetse de ümmet içinde ihtilaf ve kavganın çıkacağını gördüğü için sesini çıkarmaz ve bildiğiniz gibi yapın der. İkna olmaz Hz. Ali ancak yapacakta bir şey yoktur. Hz. Ali fitne çıkmasın diye ikna edilir ve halifelikten vazgeçer. (İ. Süreyya Sırma-İslam Tarihi)
Hz. Ebubekir halife olur sonrasında Hz. Ömer sonra Hz. Osman ve en son Hz. Ali halife olur.
Varlığını üç halife döneminde de yeşerten Ümeyyeoğulları güçlü ve sinsi bir lobiyle devleti ele geçirmek için her türlü entrikayı yapmaya devam etmiştir.
İrili ufaklı bir sürü olayın içinden geçen İslam toplumu maalesef tedricen entrikacı aileye yani Ümeyyeoğulları’na yenik düşmüştür. Ümeyyeoğullarından Hind ne Süfyan aklı, devletin her köşesinde kol gezer. En büyük organizasyonu Hz. Aişe üzerinden organize ederler. Kimin fitnesiyle gerçekleştirildiği aşikâr olan Cemel Vakası savaşında yaklaşık 20 bin insan ölmüştür.
Hz. Ali’ye karşı Hz. Muhammed’in (s.a.v.) eşi, savaş ilan etmiştir. Hz. Ali şaşkındır, Ümeyyeoğulları mutlu, Mekkeli Yahudiler ve din düşmanları çıkarılan fitneden oldukça hoşnuttur.
Hz. Aişe ordu kurup Hz. Ali’ye savaş ilan etmeyi hangi gerekçeye dayandırmıştır?
Fitne tohumu güçlü bir şekilde ekilmeye devam etmektedir. 20 bin insanın kanı, kimin hanesine yazılacaktır?
Biri Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en güvenilir adamı, damadı, ehli beyti, amcasının oğlu, velayet benden sonra Ali’nin dediği kişi diğeri ise Hz. Muhammed’in (s.a.v.) eşi! Ne kadar trajik değil mi?
Hızlı geçelim!
Fitne çok organize ve güçlü bir şekilde devam etmektedir. Hind’in ve Süfyan’ın oğlu zorlama bir anlayışla vahiy katibi yapılmıştır. Zira ulvi bir ünvan bu dönemler için kıymetlidir.
Mekke 630 yılında fethedilir, Hz. Muhammed (s.a.v.) 632 yılında vefat eder. Bir iki yılda nasıl vahiy katipliği yaptırılmışsa!
Sorular çok, hızlı geçelim!
İktidarını sehven kaybeden Ümeyyeoğulları güçlü entrika ve lobisel faaliyetlerle üç halifeden sonra Hz. Ali’yi öldürerek iktidarı ele geçirirler. Bu süre içinde Muaviye uyduruk vahiy kâtibi yapılır. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer döneminde sürekli rütbe kazanarak Hz. Osman döneminde soy bağını da kullanarak Muaviye Şam Valisi olur. Hz. Osman’ın öldürülmesini bahane ederek Hz. Ali’ye biat etmez ve kendisini Şam’da İslam Devletinin halifesi ilan eder.
İnsanlar arasında fitne çıkartır ve halifeliğini ilan ederek Hz. Ali’ye savaş açar. Sıffin Savaşı’nda rivayetlere göre 90 bin insan ölmüştür. Hz. Ali’nin elinden halifeliği almaya kararlıdır. Çünkü Hz. Ali varken hedeflerine ulaşamayacağını bilir.
Muaviye entrikalı bir hakem organizasyonuyla Amr bin As’ı ele geçirerek Hz. Ali’yi halifelikten düşürmek ister. Ancak onun halifeliğine gölge düşüremediği halde kendisini de halife ilan eder. İslam toplumu arasında ağır fitne süreci derin yarıklar oluşturarak kanlı ve saltanatçı dönemleri işaret etmektedir.
Nitekim bir organizasyonla Muaviye’nin adamları Hz. Ali’yi şehid eder ve Hz. Hamza’nın ciğerini söken Hind’in ve Mekke’nin en entrikalı lideri Ebu Süfyan’ın oğlu nihayet Hz. Muhammed’den (s.a.v.) intikam alırcasına 30 sene sonra devleti ele geçirir.
Başından beri Hz. Ali’ye yapılan haksızlık hiç görülmez iken, dişi deveyi erkek deve diye Hz. Ali’ye had bildirme hikâyesi olarak ileten Muaviye ve soyu tarih boyunca hep taltif edilir.
Vahiy kâtibi ünvanı alır, kendi adını verdiği Emevi Devleti tarih boyunca övgülere mazhar olur. İlk saltanatçılık ve dinin Allah’ın elinden alınıp saltanatın emrine verildiği hakikatine rağmen Ümeyyeoğulları hiç eleştiri almaz.
Muaviye’nin adı İslam toplumları arasında Hz. Muaviye olarak taltif edilir. Halifeye isyan eden devleti ele geçiren entrikacı katil Muaviye, Hz. ünvanı ile anılır.
Hz. Ali şehid edilir. Yetmez. Hz. Ali’nin soyu Muaviye ve Yezid tarafından katledilir. Çoluk çocuk aile fertlerinin tamamı yani Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ehli beyti yok edilmek istenir.
…….
Yıllar geçer ancak İslam tarihindeki bu fitne hiç bitmez. Mağdur olan taraf Hz. Ali ve efradı olduğu halde tarih boyunca ŞİA yani Hz. Ali taraftarları fitne başı ilan edilmiştir.
Hz. Ali’yi katleden Muaviye, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) soyunu katleden Yezid, Kabe’yi taşlatan Haccac, İmam-ı Azam’ı katleden Mansur ve daha niceleri İslam tarihinde kendi saltanatlarını pekiştirmek için katliamlar yapmıştır. İslam tarihi bu anlamda kan gözyaşı ve trajedilerle doludur.
Konuyu çok uzatmadan güncele geleyim.
Sünni camianın diline pelesenk olan Pers Medeniyeti dönemin Sasani Devleti olarak 633 tarihinde fethedilmiştir. İslam kültürünün hızla yayıldığı bu kadim topraklar birçok Türk devletine ev sahipliği yapmıştır.
Farisi kültürünün neredeyse yok olduğu, Türk ve İslam kültürünün hâkim olduğu topraklar; Emeviler, Abbasiler, Gazneliler, ilhanlılar, Avşarlar, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Selçuklular, Moğollar ve en sonunda Safaviler tarafından yönetilmiştir.
Fars ırkı varlığını korusa da bu topraklarının neredeyse devlet aklının tamamı İslam Medeniyetinin fetihten sonra Türk’tür. Bu topraklar, ehli beyte tarih boyunca sahip çıkmıştır. Ali demişlerdir, Hasan, Hüseyin demişlerdir. Haklı olarak Yezid’e ve soyuna lanet okumuşlardır.
Zaman hızla geçse de tarihi bilinç hiç yok olmadan bugüne kadar ŞİA’yı yani Ali’yi sevenler günümüze kadar varlığını korumuştur. Bölgenin dili Farsça’dır.
Kültürel anlamda Fars Edebiyatı ve dili kadim baskınlığını korumuş bölge her zaman değişik güçler tarafından ele geçirilse de dil zenginliği ve edebi baskınlığı yüzünden Fars Edebiyatı ve dili varlığını korumuştur.
Dil Fars dilidir ancak günümüzde bile görüyoruz ki İran aklı Türk aklıdır. Bir yönüyle İran Devleti derin kodlamayla okunmuş olsa Türk devletidir. İran’ın yarıdan çoğu Türk’tür.
İslam dünyasının kozmik odası ŞİA aslında gizli bir Türk Devlet odasıdır!
Adı şimdilerde İran olan bu coğrafyanın Şii kültürü de devlet aklı da halen daha Türk kokar. Persiler’in Şii’leşmesinde yani Ali taraftarı olmasında en büyük emeği Türkler vermiştir. Çünkü Türk kültüründe ezilene sahip çıkmak esastır. Ve ezilen yok edilen Ehli Beyttir. Sizce de normal değil mi zindanda katledilen İmam-ı Azam’ın aynı meşrepten olması…
İran bu haldeyken İslam dünyasının hali pür melali nasıldır. İslam topraklarının tamamı İran’a düşman görünür. Çünkü bir akıl İran’ın düşmanlığını öne sürmektedir. İran’ı sürekli kötü göstermekte, Şia’nın fitne unsuru olduğu, İslam toplumunun içinde fitne olduğunu dillendirir.
İran ne yaparsa yapsın Sünni toplumu karşısında masumiyetini ifade edemez. İsrail’i vursa da ABD ile savaşsa da tüm ümmete el uzatsa da İran hep kötü görülmektedir!
Bölgede İsrail’in güvenliği için kurulan Arap devletlerinin tamamı ile verdiği mücadele tamamen İsrail’in varlığından duyduğu rahatsızlık sebebiyledir.
Lübnan’a ordu yerleştirir. Suriye’de İsrail hedeflerini önleyici tedbirler alır, Yemen’e destek verir. Bunların tamamı İsrail’in yayılmacı politikasını önlemektir. Ancak ne var ki İran, Şii Hilali adı altında yayılmacı politika izliyor safsatasıyla horlanmaktadır.
Bugün körfezin tamamı Siyonizm’in eline geçmişken, direnç gösteren İran yalnızlığa terk edilmiştir!
İran’ın vurulmasından rahatsızlığını dile getiren ve İsrail’i telin eden tek ülke Türkiye’dir. Türkiye olup biten ve sürecin kendisine doğru uzanan taraflarını görmektedir. Türk devlet aklı kendi içindeki ve üzerindeki tüm ablukaya rağmen İsrail’e karşı sert bir dil kullanmakta, İran’a karşı ise desteğini belirtmektedir. Çünkü İran coğrafi olarak bizim kaderimizdir. Kültürel olarak bize en yakın köklü ve bir medeniyettir. Dini anlamda da Ehli Beyte sahip çıkan bir devlettir.
Soru şu:
Ey Sünniler, Ehli beyte sahip çıkmak suç mu?
Fatih Alim DAŞPINAR
Yorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER