Son Dakika
Aziz okuyucularım, dindarlık da derece derecedir. Mum ışığından güneş ışığına kadar ışık dereceleri olduğu gibi dini yaşayış içinde de böyle dereceler vardır ve bu yükseliş ölünceye kadar devam edecektir. Bir müminin derecesi yükseldikçe, gafletle geçen eski günlerine hayıflanır, onları birer kayıp olarak düşünür.
İnsanın bir hali diğer bir halini tutmuyor. Bunun içindir ki insan kalbi hem melek hem de şeytanın harp sahası olmakta, melek ve şeytana açık bulunmaktadır. İslam büyükleri, şeytanın tasallutunu önlemek için birer bekçi gibi kalplerinin kapısında tetikte beklemiş durmuşlardır.
Dinimizin emir ve nehiyleri (yasakları); bizi bozulmaktan, çözülmekten, şeytana maskara olmaktan korumayı hedef edinmektedir. İbadetlerimiz, dualarımız, sadakalarımız ve haramdan kaçınmalarımız bizim korunabilmemiz için vardır. İbadetlere ve haramlardan kaçınmaya ihtiyacımız olduğu içindir ki Allah, bunları emretmiştir.
Ruhumuzda pusu kuran şeytan ve nefis, dış dünyamızda her an manevi dayanaklarımızı yıkmak ve bizi sallantıda bırakmak için gayret gösteriyor. Bütün bunlara karşı, imanımızı ibadet zırhı, ibadet kalesi içinde tutarsak oyuna gelmeyiz. Çünkü Allah sevgisi, Allah korkusu müminlere feraset verir ve mümini korur.
Değerli okuyucularım, dünya nimetlerini korumak, kazanmaktan daha zor olduğu gibi manevi dereceleri muhafaza etmek de onları kazanmaktan daha zordur.
Bunun için Kur’an-ı Kerim, bizi sık sık sahip olduğumuz iyi halleri muhafaza ve devam etmeye çağırmaktadır.
Yüce Allah (c.c.), Nahl suresinin 92. Ayetinde mealen: “…İpliğini iyice büktükten sonra geri çözen kadın gibi olmayın. Allah bu şekilde sizi imtihan etmektedir…” buyurmaktadır.
Gece-gündüz, kulun sıkı bir disiplin içinde tutulması; zikir, fikir (tefekkür), dua, tesbihat ve ibadetlerle Cenab-ı Hakk’a yönelmesi ve başka şeylere gönlünü kaptırmaması içindir. Kulun, hakiki gaye ve maksadı Allah rızasını kazanmaktır.
Bütün bu uyarılar, bizim maddemizi, manamızı, cismimizi, ruhumuzu, yapımızı, yaratılışımızı bilen Rabbimizin, bizim insanlığımızı, iman ve ibadet neşemizi korumamızın çareleri olarak emrettiği ilahi düsturlardır.
Allah bizi bizden daha iyi tanır. O bizden ne istiyorsa bizim mutluluğumuz ondandır. Bunun için insan her vakit, her gün hatta her saat tecdid-i imana muhtaçtır. İşte bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Çok çok Kelime-i Tevhid” getirerek imanınızı tazeleyiniz, buyurmuştur. (Keşfü’l Hafa, 1068)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ayrıca kalbin günah kirlerinden temiz kalması için tövbe ve istiğfarın lüzumuna işaret buyurmuştur. Kendisi de kalbini korumak ve bize örnek olmak için “günde yüz defa istiğfar” ettiğini bildirmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a..v.), Lokman Hekîm’in oğluna şöyle bir öğüt vermiş olduğunu buyurmuştur: “Yavrum! Âlimlerin meclisine devam et, hekimlerin sözlerini dinle. Çünkü Yüce Allah yeryüzünü inen yağmur ile dirilttiği gibi, ölü bir kalbi de şüphesiz hikmet nuru ile diriltir.”
Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de Râd Suresi 28. Ayette: “Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur” buyurmuştur.
Son Söz: Dürüst insan, incindiği zaman uzaklaşır ve hiçbir şey söylemez. Yalancı insan haksız da olsa hiç susmaz.
Muzaffer COŞKUN
Yorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER