Son Dakika
Hayatın her alanında olduğu gibi her siyasi iktidarı siyaset icra ettiği çevre ve zamana göre değerlendirmeden doğru siyaset yapılamaz. 3 Temmuz 1918’de tahta çıkan Sultan Vahdettin’i tahta çıkışından 3.5 ay sonra imzalanan Mondros Mütarekeleri’nden sorumlu tutmak yanlış bir değerlendirme olacaktır. Sultan Vahdettin tahta çıktığında fiilen kaybetmiş bir Osmalı ordusu, çoktan taksim edilmiş bir Osmanlı Devleti vardı. Sultan Vahdettin’in zamana yenik düştüğü kendisinin “Ben bir millettin ateşli külleri üzerine oturdum” sözlerinden de net bir şekilde anlaşılır. Vahdettin başka şartlarda ne yapardı bilemiyoruz fakat bu Vahdettin’i içinde bulunduğu zamana ve şartlara göre değerlendirmenin doğru olduğu gerçeğini değiştirmez.
Şüphesiz ki Osmanlı dünya tarihinin en şanlı devletiydi. Bu başarısını birçok şeye borçlu olduğu gibi aynı zamanda çevresinde kendisinden bağımsız gelişen olaylara da borçludur. Bir örnekle bunu izah edelim. Yıl 1518. Para X.Leon İmparator Maximillian’ı Türklerle harp etmeye ikna etmişti. Uzun ve detaylı bir plan sonucunda gelecek 3 sene boyunca neler yapılacağı kesin olarak belirlendi. Planın son aşaması Türklerle göğüs göğüse harp etmekti. Bu harp için İspanya 23.000 asker vermeyi kabul etti. Fakat İmparator Maximillian’ın beklenmeyen ölümü bütün planı suya düşürdü. Bu olay zaman fakörünün Osmanlılar lehine olduğunu gösterir. Osmanlı’nın ilerleyişi ve yükselişi bu olaydan bağımsız olarak düşünülemez.
Tarihsel olaylarda zaman faktörünün ne denli çarpıcı sonuçları olduğunu gösterdikten sonra bir diğer faktör olan coğrafya faktörüne bir iki misalle değinmek istiyoruz.
Norveç’in İskandinavya’da, Filistin’in Arz-ı Mevu’ud (Yahudilerin vaad edildiğini inandığı topraklar) sınırları içerisinde, Somali’nin Afrika’da ve Türkiye’nin Ortadoğu’da olduğu siyaset yapan herkesin göz önünde bulundurması gereken unsurlardır.
Afrika’nın yakın tarihte ciddi bir sömürüye maruz kalması her alanda olduğu gibi tarım alanında da teknik terakki sağlayamaması, topraklarının dünyanın geri kalan yerlerine nispeten daha verimsiz olması bugün Afrika’daki en ciddi sorun olan açlık sorununu doğuruyor. Su kaynaklarının az olması ve hastalık barındırması su kaynaklarına ulaşım güçlüğünü beraberinde getiriyor. Bu güçlük nihayetinde susuzluk ve önlenebilir hastalıklardan dolayı ölümleri artırıyor. O coğrafyada insanlar saydığımız nedenlerden ötürü ciddi bir ölüm-kalım savaşı veriyor. Kendini, seçme hürriyetlerinin olmadığı bir yaşam mücadelesinin içinde buluveriyor.
Talmud’da “Ümemiler (Yahudi inancına göre Yahudi olmayanlara verilen isim) Allah’ın seçkin milletinin üzerine binmesi için yaratılmış eşeklerdir. Bu eşeklerden biri giderse diğerine bineriz” ya da “Yahudilere gelince, onların ümemilerin herhangi birine zarar verebileceklerine dair müsaade verilmiştir” beyanlarından hareketle siyasi emelleri olan Arz-ı Mev’ud’u gerçekleştirmek adına her türlü hırsızlığı, cinayeti, vahşeti dini bir emir gibi ifa eden bir siyonist örgüt Arz-ı mev’ud sınırları içinde yaşayan herkesin seçme lüksünün olmadığı zaruri bir düşmandır. Arz-ı Mev’ud eğer Amerika’yı veya Avrupa’yı içine alacak şekilde Yahudilere bildirilmiş olsaydı Avrupa ve Amerika’nın akıbeti ne olurdu? Filistin bugün böyle olur muydu? Sanmam. Petrol emiciler Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmemiş olsaydı bugün Türk askeri Suriye’de olur muydu? Hayır. ABD, terör örgütü PKK’yı fonlamasaydı Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’nde vatan evlatları toprağa düşer miydi? Hayır. Bu terör örgütleri uluslararası destekçiler bulmasaydı Taksim’de bomba patlar mıydı? Hayır. Ortadoğu, toprağın altında bir servet barındırmasa, emperyal devletlerin hedefi olmasa milyonlarca mülteci ülkemize akın eder miydi? Hayır. Bu gibi sorunlar neden Norveç’in, İspanya’nın, Japonya’nın, İngiltere’nin gündemini değil de bizim gündemimizi meşgul ediyor? Bulunduğumuz coğrafya icabı. Çünkü Ortadoğu ülkesiyiz…
Her siyasi iktidarı kendi çevresi ve zamanı çerçevesinde incelemek gerektiğini ispat ettikten sonra Easton’un siyaset mekanizması ve bu mekanizma açısından Türkiye 2023 Genel Seçimleri’ni değerlendirmeye geçebiliriz.
Arz-talep dengesi nasıl ki iktisatın temeliyse David Easton’un ortaya atığı girdi-çıktı dengesi de siyasetin temelidir. En ufak ticari münasebetlerde bile geçerli olan arz-talep dengesi gibi siyaset için de geçerli olan ister köy olsun ister kasaba ister bir cihan imparatoru olsun girdi-çıktı dengesidir.
Easton’un tasvir ettiği ve bu teoriden yola çıkarak günümüz Türkiye siyasetini değerlendireceğimiz siyasal mekanizma girdi-çıktı dengesi üzerine kuruludur. Çevreden yani halk tabanından siyasal sisteme yani iktidara yöneltilen istek ve talepler Easton’un “girdi” diye tanımladığı şeylerdir. Bu girdiler siyasal mekanizma içerisinde işlenir ve yasalar, kanunlar, yasaklar ya da ödüller olarak çevrenin (halkın) taleplerini karşılar. Easton bu cevaplara ise “çıktılar” demiştir. Girdi-çıktı dengesi iktidar ve siyasal devamlılık için ehemmiyet teşkil eder. Çıktılar (cevaplar) girdilerden (talepler) fazla olmadığı takdirde sistem zorlanır. Taleplerine cevap alınmayan bir sistemde anarşi ve kaos kaçınılmaz olur.
Bu girdiler (terör eylemleri, savaş, kıtlık, salgın hastalık, uluslararası baskılar, ekonomik kriz, mülteci sorunu vb.) daha önceden de belirttiğimiz gibi sadece iktidarın mesul olmadığı çevrenin de ciddi etkileri olan sorunlardır. Bu sorunlar sayıca değerlendirilebileceği gibi nitelik açısından da değerlendirilebilir. Milli güvenliğin tehlikede olması ekonomik krizden niteliksel bakımdan daha ciddi bir girdidir.
Siyasal sistemin yanıt üretme kapasitesi ve hızı bu girdi-çıktı dengesinin korunmasında hayati önem arz eder. Easton’un dediği gibi “Yanıt üretme kapasitesinden yoksun olan siyasal sistemlerin akıbeti çöküştür”. Siyasal iktidarın devamlılığı, halkın güvenlik ve refahı, devletin dünya siyasetinde etkin rol oynayıp oynamaması bu girdi-çıktı dengesinni korunmasına yani haklın isteklerine (girdi) verilen cevapların (çıktı) kapasitesi ve hızına bağlıdır.
Easton’un siyasal mekanizmasının önemini ve bu mekanizmanın devamlılığı için nelerin gerekli olduğunu (cevap üretme kapasitesi ve hızı) belirledikten sonra Türkiye 2023 Genel Seçimleri’nde rekabet edecek olan iki ittifakı (Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı) değerlendirmek istiyoruz.
Cevap verme kapasitesi iktidar sahibi kişi ya da zümrenin yeteneklerine bağlı olduğu kadar siyasi geçmişine de bağlıdır. Hayatın genelinde olduğu gibi bir işte tecrübe yetenekten evvel gelir. Yetenekler, ancak tecrübe sahibi oldukça kullanılabilir. Cumhur İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükumeti uzun yıllar devletin yönetim kademelerinde bulunmuş tecrübeli siyasetçiler ve yöneticilerdir. Geçtiğimiz yıllarda çeşitlilik içeren birçok krizle mücadele etmiş ve devletin bölünmez bütünlüğünü müdafaa etmek için ciddi çabalar göstermiş olmanın tecrübesiyle seçime giriyorlar. Öte yandan Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu acaba kendisinde bu çözüm üretme (çıktı) kapasitesini görüyor mu? Tekrar belirtmek isteriz ki sadece iktidarın sorumlu olmadığı çevrenin de ciddi etkisinin olduğu bir kriz ülkesinde (dolayısıyla girdi hacmi geniş ülke) 20 yıllık muhalefet tecrübesiyle nasıl yönetilecek? Girdi hacmi bu denli büyük bir ülkede aynı veya daha yüksek hacimde çıktı (cevap) üretmekten başka kurtuluş yolu yokken 20 yıldır Türkiye siyasetine muhalif kalmış, devlet tecrübesi olmayan Millet İttifakı kendisine nasıl güveniyor? Böylesi krizin içinde sudan çıkmış balığa dönmeyeceklerini garantisini verebilirler mi? David Easton yaşıyor olsaydı muhtemelen soracağı bu sorulara cevapları var mı?
Siyasal mekanizmanın işleyebilmesi için bir diğer önemli husus “cevap üretme hızı” olduğunu kanıtlamıştık. Çıktı (cevap üretme) hızı, girdilerin (taleplerin) sistem içinde sıkışmasını, birikmesini engeller. Böylesi kritik bir süreçten geçen dolayısıyla girdi (talep) hacmi yüksek olan ülkemizde aynı veya daha yüksek hızda çıktı üretilmesi lazım gelir. Bu denli hızlı çıktılar yalnızca merkezi yönetimlerde uygulanabilir. En başından kendi içinde ihtilafa düşmeyen tereddüt ve kararsızlığın (ki karasızlık cevap üretme hızını yavaşlatır) asgari düzeyde olduğu Cumhur İttifakı güven verirken aday belirlemek için defalarca toplantılar tertipleyen, yeri geldiğinde “kumar masası” diyerek terk ettiği masaya aynı hızla dönüp siyaseti çocuk oyuncağına çeviren, 8 kişiye cumhurbaşkanlığı yardımcılığı vererek merkezi otoriteyi alaşağı eden bu ittifak karar alma sürecinde gerektiği hızda (hayati bir önemi var) davranabileceğine garanti veriyor mu?
Son paragrafta yazdıklarımızı özetlersek;
Her siyasi iktidar kendi şartlarına göre değerlendirilmeli. Bu değerlendirmeyi yaparken tarihi olaylara ciddi etkileri olan zaman ve coğrafya faktörü göz önüne alınmalı ve bilinmeli ki her krizden sedece mevcut iktidar sorumlu değildir.
Çözüm üretme kapasitesi ve hızı siyasal sistemin ayakta kalabilmesi için şarttır. Üst üste gelen problemler (ki ülkemiz öyle) ancak güçlü ve hızlı bir çözüm süreciyle aşılabilir. Çözüm üretme kapasitesi tecrübe ve köklü bir siyasal yapıya, hızı ise merkezi idareye bağlıdır.
2023 Genel Seçimlerine bakıldığı zaman saydığımız sebeplerden ötürü Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu sınıfta kalmış görünüyor.
Vesselam.
Batuhan GÖKTÜRK ÇEKER
Etiketler: Easton’un Siyaset Mekanizması » Easton’un Siyaset Mekanizması Bağlamında Türkiye 2023 Genel Seçimleri » Türkiye 2023 Genel SeçimleriYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER