logo

Yeni Türkiye’nin Büyük Dönüşü ve Dirilişi

Yeni Türkiye’nin Büyük Dönüşü ve Dirilişi

Yeni Türkiye’nin Büyük Dönüşü ve Dirilişi

Osmanlı Devleti’nin 17. yüzyılın ortalarında başlayıp Tanzimat’la devam eden süreçte en önemli problemi, devletin nasıl ayakta kalacağıdır. Bunun paralelinde, devleti yeniden güçlü hale getirecek sistem arayışları da hem Osmanlı münevverlerinin hem de bürokrasinin temel meselesidir. Bir kere batı örnek alınınca, Batılı eğitimden geçmiş, dünyaya ve olaylara Batı’nın gözüyle bakan bir elit zümre ortaya çıkmış ve zamanla etkinliklerini arttırmışlardır. Bu yönde Batı’dan destek aldıkları da muhakkaktır.

Batının ilmini ve fendini alalım kültürünü almayalım şeklinde özetlenebilecek, Tanzimat dönemi sonrası Namık Kemal gibi münevverlerin de dillendirdiği husus, sekter ve Batıcı bir kısım aydın tarafından da asla kabul edilmemiş, gelişme için kültürel bir dönüşümün de gerekli olduğu konusunda ısrar etmiştir. Çatışmada bu noktada başlamıştır. Zira bu düşünceye sahip aydın ve bürokrat kesim gücü ellerine geçirdiklerinde, toplumu dönüştürme ameliyesine başlamışlar, hatta milletin kültürel ve dini değerlerine karşı açıkça bir mücadeleye girişmişlerdir. Osmanlı’nın son dönemlerinde bunu örtük olarak yapmışlar, Cumhuriyet’in ilanından sonra ise, gerektiğinde zor kullanarak milletin geçmişiyle bağlarını koparmak için büyük bir mücadele başlatmıştır, hatta bu mücadeleyi devlet politikası olarak programlı bir şekilde uygulamışlardır.

Bu durum devlet ve yönetici elitle halk arasında kalın bir duvar örmüştür. Yönetici elitler, halkı ve onun değerlerini daima tehdit olarak algılamışlar, halkın temsilcilerinin yönetime gelmemesi, gelse bile icrai sorumluluklarını yerine getirememesi için dünyada bir örneği olmayan bir vesayet düzeni tesis etmişlerdir. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan bütün darbeler, vesayetin getirdiklerini kapamak bu halkın yönetime sızmasını engellemek üzere vesayeti tahkim etmek amacına matuftur. Gerçi halk yönetime sızamadığı zamanlarda kimlerin sinsice devleti ele geçirdiği yakın dönemde acı bir tecrübelerle sabit olmuştur.

Ünlü Tarihçi Kemal Karpat’a göre sistem bir şekilde devlet kademelerine giren vatandaşını da dönüştürmekte, dönüşmek zorunda bırakmaktadır. Cumhuriyet elitleri, aslında halk kökenlidir ve halk adına iktidarı ele geçirdikleri halde halktan ayrı düşmüşlerdir. Sosyal kökeni ne olursa olsun, devlet safına geçenler, yani bir şekilde devlet iktidarını paylaşmayı başaranlar mutlak devlet fikrinin baş savunucularına dönüşmekte ve vatandaşı devlet emrinde çalışan, yaşayan bir mahlûk gibi görme eğilimine kapılmaktadırlar. Hem de durmadan demokrasiden söz ederken…

Burada Tek Parti döneminde CHP İl Başkanı ve Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın Osman Yüksel Serdengeçti’ye söylediği sözler, Cumhuriyet elitinin halka bakışını çok iyi özetlemektedir: “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”

İdeolojik devlet anlayışının ve devlet bürokrasisinin belli bir zümre dışında kalan kesimlere kapalı olması, devleti de ele geçirilmesi gereken bir yapı haline getirmiştir. Üstelik Kemalist ideolojinin, günümüz dünyasında ve Türkiye gerçekliğinde kullanışlı bir araçtan öte bir karşılığının ve değerinin olmaması, devleti ele geçirme niyetinde olanların da işini kolaylaştırmaktadır. Öyle ya, iki kadeh parlatanların Atatürkçü sanıldığı ve sayıldığı bir sığlık söz konusu.

Oysa bilmedikleri bir gerçek şudur: Bir millet eninde sonunda aslına döner. Bunu engelleyecek hiçbir kuvvet yoktur. Bu gerçeği en iyi ifade edenlerden biri de meşhur İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’dir. Toynbee; “Osmanlı Devleti yıkılmış bir devlet değil, durdurulmuş bir medeniyettir” sözüyle hakikatte doğru bir tespit yapmaktadır. Buradaki Osmanlı’dan bir dönemi değil, Osmanlı’yı da var eden toplumsal dinamikleri anlamak gerekir.

15 Temmuz, milletimizin “ikinci kurtuluş mücadelesini kazandığı gündür. Kendinden kabul ettiği, inandığı ve kendi rızasıyla işbaşına getirdiği bir liderin etrafında kenetlendiğinde neler yapabileceğinin ilanıdır. 16 Nisan referandumu, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da vurguladığı üzere, 15 Temmuz hain darbe girişimine katılanlara ve onların arkasındaki güçlere milletimizin verdiği bir cevaptır.

16 Nisan seçim sonuçlarının önümüzdeki 1000 yıl için getireceği neticeler, bu milletin geçmişte olduğu gibi gelecekte de yepyeni bir medeniyetin zenginliği olma gayretini göstermektedir. Gayret son 300 yıllık büyük bir iniş döneminden sonra büyük bir yükselişe, büyük bir liderin peşinde büyük hedeflere doğru devam edecektir.

Muhammed Taha Gergerlioğlu
Uluslararası Siber Güvenlik Federasyonu Başkanı

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2345 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.