Son Dakika
Büyük düşünür ve hareket adamı: Nurettin Topçu
Nurettin Topçu, derin ikilemlerimize, Batılılaşma sularında yalpalayan zihin gemimize salim limanlar işaret ediyor. Gerçekten sancı çeken, meselelerimize sahici çözümler bulmak isteyenlere yol gösteriyor, çözümler sunuyor. Anlamak ve tartışmak için birebir…
O’nu ne kadar anlatırsak anlatalım, sanırım hep bir şeyler eksik kalacak. Günümüzün siyasi, sosyolojik, felsefi, teolojik kalıplarının hiçbirine uymayan, herhangi bir bilimsel disipline dâhil olmamış bir düşünce, hareket ve ideal adamı duruyor karşımızda. Topçu, her türlü akademik titrin ötesinde, gösteriden ve gösterişten uzak, söyledikleriyle yaptıkları birbirini tamamlayan, kuram ve eylem ikilemine düşmeyen, ben yazayım başkaları okusun kolaylığına sığınmayan tefekkür ve hareket dünyamızın müstesna yıldızlarından. Aslında aldığı eğitim, entelektüel birikimi, uğraştığı alanlar, O’nun ukalalık yapmasını, üst perdeden bakmasını, burnundan kıl aldırmamasını belki meşrulaştırabilir. Ama karşımızda herhangi bir okumuş yazmış, bir şeyler öğrenmiş sığ bir ilim adamı, düşünür ya da gazeteci yok. Nurettin Topçu var.
Bir vicdan ve insanlık abidesi…
“Yarınki Türkiye”nin müstesna öncüsü, yoldaki işaretçisi Nurettin Topçu, aslen Erzurumlu, Topçuzâdelerden. Ailesi İstanbul’a göç ediyor ve 1909 yılında doğuyor Topçu. 10 Temmuz 1975’te yine İstanbul’da darı bekâya yürüyor. Topçu’nun bir ömür boyu sürecek tedrisatı altı yaşında Bezmi Âlem Valide Sultan Mektebi’nde başlıyor. Bu arada Mehmed Akif’i keşfediyor. Aynı ruh frekansı… Hiç bitmeyen bir Akif sevgisi… Daha sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi… Hoca’nın okumaya ve düşünmeye dair derin ünsiyeti bu yıllarda kendini gösteriyor. Aynı zamanda müthiş bir tecessüs… Sakin ve içe dönük bir yapısı var.
Yaşının ilerisinde bir olgunluk…
Eğitim hayatına daha sonra öğretmenlik de yaptığı Vefa İdadisi’nde devam ediyor. Bu arada babasını kaybediyor. Lise eğitimini yine öğretmenlik yaptığı İstanbul Lisesi’nde tamamlıyor. 1928 yılında Avrupa’da eğitim hakkını elde ettiği bir sınavı kazanarak Fransa’ya gidiyor. Buradan sonra baş döndürücü bir akademik kariyer başlıyor. Baş döndürücü bir kariyer ama kendisinin başı dönmüyor. Fransa’da Sosyoloji Cemiyetine üyelik, Bordeaux Lisesi, Maurice Blondel ile tanışma, Strasburg’da felsefe eğitimi, Doğu ve tasavvuf üzerine zirve olan Luis Massignon ile tanışma, Sorbon’da felsefe doktorası… Evet, Sorbon’da doktora yapan ilk Türk.
Bir tribün adamı, nümayiş insanı değil; bir ideal ve sorumluluk insanı
1935 memlekete döner ve Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmenliğine başlar. Burada okul eğitiminin usulsüzlüklerine karşı direndiği için İzmir’e tayin edilir. Bu olay çok hayırlı bir sürecin başlangıcıdır aslında. İzmir’de Hareket Dergisi’ni çıkarmaya başlar. Bu derginin düşünce dünyamıza etkileri ve katkıları halen bütün canlılığıyla devam ediyor. Dergideki bir yazısı dolayısıyla Denizli’ye sürülür. Burada Bediüzzaman’la tanışır. Daha sonraki yıllarda Abdulaziz Bekkine Efendi’yle tanışma ve ömür boyu sürecek bir muhabbet. Bunların arkasından Vefa Lisesi’ne tayin ve İstanbul Lisesi’nden emeklilik.
Nurettin Topçu, ilmî müktesebatının uçsuz bucaksızlığına rağmen Türk akademik hayatında kendine yer bulamamış. Daha doğrusu kendinden daha çapsızların egemen olduğu, koltuk sahibi edildiği bir ortamda vakarıyla dimdik durmuş. Resmiyetle, bürokrasiyle arası hiç iyi olmamış. Dünyanın en saygın üniversitelerinde felsefe tahsil eden ve ciddi dergilerde yazıları yayınlanan Topçu’ya ne bir kürsü verilmiş ne de hocalık… Bütün bu görmemezliğe, kıyıda bırakılmışlığa rağmen Topçu hiçbir zaman rahatsız olmamış ve öğretmenlik yaptığı bütün liselerde görevini bihakkın yerine getirmiş. Dediğimiz gibi o, tribün adamı, nümayiş insanı değil.
Bir ideal ve sorumluluk insanı
Nurettin Bey herhangi bir karamsarlığa ve yılgınlığa düşmeden fikrî ve entelektüel faaliyetlerini Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Derneği ve Anadolu Fikir Derneği’nde devam ettirdi. Hayatı boyunca, Süleyman Seyfi Öğün’ün de vurguladığı gibi, Anadolu milliyetçiliğine dayalı Müslüman Anadolu sosyalizmini savundu. Ezberlerle konuşanların anlayamayacağı bir terkibin uğraşı içinde oldu. Namusla ve şerefle…
1975 Nisanı’nda hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas kanserine yakalandığı ameliyatta belli oldu. Topçu, 10 Temmuz 1975’te vefat etti. Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Topkapı’daki Kozlu Kabristanı’na defnedildi.
Bizi millet yapan yegâne kaynak İslam’ı hatırlattı bıkmadan usanmadan
Soy bir düşünür ve hareket adamıdır Topçu. Batı’ya gidip Doğu’yu bulan… Batı’nın içinde kaybolup gitmeyen… Cumhuriyet dönemiyle birlikte düşünce dünyamıza sirayet eden pozitivizm tezgâhını, köksüzleşmeyi darmadağın etti. Batı’yı görüp kendi ülkesini ve insanını beğenmeyen aydıncıklardan olmadı. Düşünce ve hareketleriyle her zaman elini taşın altına koymayı bildi. Sorumlu, vicdan sahibi bir Anadolu sevdalısı olarak zihinlerde yer etti. Her zaman ve zeminde yoz milliyetçiliğe, gösteriş dindarlığına, şuursuz toplumculuğa savaş açtı. Aynı zamanda milliyetçiliği İslam’dan ayıranlara karşı milletle dinin birbirinden ayrılamayacağı gerçeğini haykırdı. Din bezirganlarıyla ve bilim kiliselerinin bağnaz hocalarıyla da mücadele etmekten geri durmadı. Kapitalizm ve komünizm parantezine sıkıştırılmış bir hayat pratiği yerine cemaatçi (toplumcu) bir nizamın varlığından bahsetti. Bu iki kampın gizli açık holiganlarına karşı bizi millet yapan yegâne kaynak İslam’ı hatırlattı bıkmadan usanmadan. Aynı zamanda dini bir zamana ve mekâna hapseden, ruhu öldüren bütün muhafazakârlıklara da aynı şiddetle karşı durdu.
Topçu’da aslolan şey herhangi bir konu hakkında bilgi sahibi olmak değil o bilgiyi içselleştirmek ve yaşam haline dönüştürebilmektir. Aşk ile yaşamak… Topçu tasavvufî bir terbiyeyi de almış olduğundan akılla kalbi cem ederek meseleleri yorumlar. Kuru akılla hareket etmez.
Kemalât ehli bir âdem, su katılmamış bir ahlâk ve idealin kristalleşmiş hâli… Ruhaniyeti olan… İman ve ümit diyen… Uğraştığı bilimsel, felsefî, sosyolojik disiplinlerle din arasındaki sınırları birbirine karıştırmadan, mevzuları bulanıklaştırmadan anlamlandırma başarısı… Sağın ve solun öğrenilmiş, ezberlenmiş şablonlarını paramparça eden bir irâde… Her rüzgârla yelkenini dolduran, cebini şişirenlere karşı kavî bir duruş… O konuşurken sanki Yunus söze başlar. Hallacı Mansur tebessüm eder yüzlerce yıl öteden. Anadolu erenleri huruc eyler sanki ötelerden…
İsyan Ahlakı, Var Olmak, İradenin Davası, Yarınki Türkiye, Bergson, Mehmet Akif, Ahlâk Nizamı, İslam Ve İnsan, Mevlana Ve Tasavvuf… Söyledikleriyle yaşadıkları her dem birbirini tamamlayan, sorumlu, bizden biri olan Topçu’nun fikri serüvenini takip edebileceğimiz eserlerinden. Mutlaka okumak ve üzerinde düşünmek gerekiyor. O, derin ikilemlerimize, Batılılaşma sularında yalpalayan zihin gemimize salim limanlar işaret ediyor. Gerçekten sancı çeken, meselelerimize sahici çözümler bulmak isteyenlere yol gösteriyor, çözümler sunuyor. Anlamak ve tartışmak için birebir.
Skor peşinde koşmayan, siyasetin değişken havasında mevzii terk etmeyen sağlam ipuçları sunuyor bizlere. İçimizdeki “öz”ü açığa çıkarmayı, “ilahi iradeye” karşı sonsuz teslimiyeti, gayrısına isyanı, isyanın bile ahlâklı olmasını tembihliyor. “Pozitivizm, pragmatizm ve sosyolojizm”in fikirsel intihar olmaklığından bahis açıyor. “İnanmak, ummak ve sevmek” diyor hastalıklarımızı sağaltacak iksirleri işaret ederken. Önümüzde yürüyen “hilenin, hünerin ve siyaset yolları”nın var olduğu, “ihtirasın, servetin, şöhretin, şiddetin, zulmün, taassubun, kahrın, fitnenin” bizi ayartabileceği tehlikesine dikkat çekiyor. “Kalbi ibadet ile, aşk ile ve sabır ile durmadan yıkamak zorundayız. Yoksa mahvolacak gibiyiz.” diyerek uyarıyor. Nurettin Topçu Hoca’ya ciddi ciddi kulak vermek boynumuzun borcu.
Selam olsun Topçu’ya!…
Şair-Yazar Hüseyin Akın; “Büyük düşünür ve hareket adamı Nurettin Topçu’nun kadr-u kıymeti bilinmemektedir” dedi.
Maarif Davası adlı kitabının bugünkü eğitim meselelerine ışık tutucu olmasına rağmen ilgililer neden görmezden gelir anlamış değilim.
Nurettin Topçu herhengi bir siyasal gruba yerleştirilmeyecek denli, 01dır.
Kuru kalabalıkları, popülizmi değil şahsiyetçiliği vurgulamıştır.
Sosyal adaletçi olduğundan, sosyalizmin Marksist terminaolojinin tekelinde olmayıp filolojik anlamıyla İslamın ruhunda bulunduğunun altını çizmiş. Sanayi medeniyetine karşı tek başına mücadele etmiştir. İslamın yanlış algılanıp yaşandığına dair özeleştiriler yapmıştır. Gerektiğinde bile imamları da eleştirmiştir.
Kendisine Allah’tan rahmet diliyor ve eğitim neferleri olarak hocamızı camiamız adına örnek almayı ciddi bir sorumluluk olarak telakki ediyoruz.
Etiketler: 10 Temmuz 1975 » Abdulaziz Bekkine Efendi » Ahlâk Nizamı » Akif sevgisi » Anadolu Fikir Derneği » Anadolu milliyetçiliği » Anadolu sevdalısı » Anlamak ve tartışmak » Bediüzzaman » Bergson » Bezmi Âlem Valide Sultan Mektebi » Bir ideal ve sorumluluk insanı » Bordeaux Lisesi » Büyük düşünür ve hareket adamı » Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi » Denizli » Doğu ve tasavvuf » düşünce » eğitim » entelektüel birikimi » Erzurum » evrensel görüşlü bir adam » Fatih Camii » felsefe doktorası » felsefe eğitimi » felsefi » Fitnenin » Fransa » Galatasaray Lisesi » Hareket Dergisi » hareket ve ideal adamı » hilenin » hünerin ve siyaset yolları » Hüseyin Akın » ihtirasın » İnanmak » İradenin Davası » İslâm ve İnsan » İstanbul Lisesi » İsyan Ahlakı » İzmir » kahrın » Kozlu Kabristanı » Luis Massignon » Marksist terminaoloji » Maurice Blondel » Mehmed Akif » Mehmet Akif » Mevlana Ve Tasavvuf » Müslüman Anadolu sosyalizmi » nurettin topçu » Pankreas kanseri » pozitivizm » pragmatizm » servetin » şiddetin » siyasi » şöhretin » Sorbon » Sorbon’da doktora yapan ilk Türk » Sosyoloji Cemiyeti » sosyolojik » sosyolojizm » Strasburg » Süleyman Seyfi Öğün » taassubun » teolojik kalıplar » Topçuzâdeler » Topkapı » Türk Kültür Ocağı » Türk Milliyetçiler Derneği » ummak ve sevmek » ustaların izinde » Var olmak » Vefa İdadisi » Vefa Lisesi » Yarınki Türkiye » zulmünYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER