logo

Devlet, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah

Devlet, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah

Devlet, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah

Sultan Alparslan Malazgirt savaşı sonrası Horasan’a geri döner. Yarım kalan Mısır seferini tamamlamak için hazırlık yaparken, Karahanlı Hükümdarı Şemsülmülk isyan eder. Büyük sultan buna çok üzülür. Çünkü öz kızı Ayşe Hatunu onunla evlendirmiş, hem akrabalık kurmuş hem de Turan coğrafyasında özel bir yeri olan Karahanlılara karşı olabildiğince müşfik davranmıştı.

Oysa şimdi çok başkaca bir durum vardı; Şemsülmülk, hem Sultanın kızı Ayşe hatunu döverek öldürmüş hem de devletine karşı isyan eden Karahanlılar ile karşı karşıya kalmıştı.

Sultan acıyı içine gömdü ve 200.000 kişilik büyük bir ordu ile Ceyhun nehrini geçip Karahanlı devletine doğru yürümeye başladı. Yol üzerindeki tüm kale ve toprakları tekrar fethederek kendisine itaat eder hale getirdi. Yine böyle bir kale olan Berzem kalesini fethetmiş. Kale komutanı Yusuf Harezmi, Sultan huzuruna çıkarılmıştı. Yusuf, üzerinde sakladığı hançer ile sultana yaklaştığı bir anda Sultana hançerini sapladı. Ağır yaralı Sultan 4 gün daha yaşadı. 24 Kasım 1072 tarihinde şehit oldu.

Sultan, o dört gün içinde devletinin bekasını düşünmüş ve tanzim ve görevler dağıtmıştı. Oğlu Melikşah’a tüm ordu ve beylerin biatını yazılı olarak ister. Veziri Nizamülmülk’ün vezirlikte devamını ister. Ve Atabegi ilan eder. Nizamülmülk, Melikşah’ın hem hocası, hem babası, hem de veziridir.

Eşi ve ailenin bütün fertlerini hazine ile birlikte ısfahana gönderir. Ölüm bu kadar yakın iken bile devletinin ve milletinin yarınlarını düşünür. Allah (c.c.) mekânını cennet eylesin. Bizler üzerindeki haklarını helal eylesin.

Artık Sultan Melikşah’tır. Yaşı 18’dir. Sultanlığının onayı ve tescili için büyük bir çaba ve savaş vardır. Başta amcası Kavurt Bey ve diğer aile fertlerine karşı, yanında sadece Nizamülmülk vardır. Bu ikili hem devletin birlik ve bütünlüğünü sağlar hem de çok büyük fetih ve cihada sebep olur. Melikşah Sultan olduktan kısa bir süre sonra devletin tüm yetki ve emirlerinde büyük veziri tek yetkili kılar. Vezir de bu yetki ile kalan ömrünün 20 yılında büyük bir devletin inşasını sağlar.

Berid adında çok güçlü bir istihbarat örgütü kurar. Nizamiye medreseleri adı altında Üniversiteler kurar, başına Gazali’yi getirir. Çünkü kendi eğitiminde ehli hadisçi ekolün eğitimini almıştır. Dolayısı ile Gazali’yi getirmesi normaldir. Oysa Selçuklu Devleti kurulur iken ehli reyci olan İmam Maturidi’ye çok sıkı bağlı idi.

Bu konuyu burada noktalayıp, işin siyasi ve askeri arka planına bakmaya devam edelim.

İran’ın Kum şehri, Şia’nın 12 imam mezhebinin kalelerinden biridir. Bir rivayet 1047 bir rivayet 1053 yılında babası Şia İmamiye mezhebinden olan Ali b. Muhammed’in bir oğlu olur. Hasan doğar. Daha sonra aile, Rey şehrine yerleşir. 17 yaşına kadar oğul Hasan iyi bir eğitim alır. İmamiye mezhebine bağlıdır. Bir gün Rey’de tanıştığı Şia’nın İsmaili koluna bağlı Fatimi Daisi Emire Rezzap’tan çok etkilenir. Ve İsmailiye mezhebine girer. Bu süreci yakından takip eden Selçuklu istihbaratı Hasan’ı takip etmeye ve izlemeye başlar. Casusluk iddiasını dikkate alır. Bundan haberdar olan Hasan mısıra kaçar. 1078 yılında mısıra ulaşır. Mısır’da ise Fatimilerin başşehri Kahire’de Baş Dai Davud tarafından karşılanır. Ardından Baş Dai Muntansır Billah onu kendine vekil seçer. Hasan Sabbah’ı kendi adına İran’da davette bulunmaya memur etti. Hasan, artık bölgede bir gücün adı idi. Mısır iç siyasetine karıştığı için Mısır’dan kovuldu ve Isfahan’a geri döndü. Kendine karargâh olarak, Deylem’de Ekburz Dağı çemberinin tam ortasında bulunan Rudbar vadisinde yüksek bir yerde olan Alamut Kalesini seçti. Bir diğer adı Kartal Yuvasıdır. Bu Kaleyi önce içerideki fedaileri ve civar köylerdeki adamları sayesinde teslim aldı.

4 Eylül 1090’da İsmaili Devletini kurdu. Mısır’a geri döner iken mısırı ikiye bölmüştü zaten. Artık tek başına idi. Fedaiyye adı altında bir teşkilat kurdu. Fedailerini özenle seçip yetiştirdi.

Kendisi dindar olarak tanıtırken bütün fedailerini esrar ve uyuşturucuya alıştırdı. Artık emrinde eli bıçaklı ve her an ölmeye hazır binlerce fedaisi vardı. Mısır’daki Fatimi İsmailiye Devleti Hasan Sabbah’ı ve adamlarını Haşşaşi diye tanımlıyordu. Sabbah, Hazar Denizinin güneyindeki Deylem Dağı silsilesinde yer alan Rudbar ve Doğu Kuhistan şehir ve kalelerini kısa sürede ele geçirdi. Artık Selçuklu Devleti için büyük bir tehdit idi. Devlet tehlikeyi görmüş ve hamle yapmıştı.

Önce Yorun Taş daha sonra Arslan Taş komutasındaki ordular ile Alamut’u kuşatmış ve savaşı başlatmıştı. Hasan Sabbah bu kararı verenin Nizamülmülk olduğunu çok iyi biliyordu. Artık hedefinde sadece Nizamülmülk vardı.

“Bugün ülkemizde büyük tehdit olarak ortaya çıkan FETÖ terör örgütü tıpkı Hasan Sabbah ve fedaileri gibidir. Sahte cennet vaatleri ile makam ve mevki ile kadın ile para ile vb. dünyevi vaatleri sonucunda devlet ve millet hayatımıza suikast yapmışlardır. Bunlarla mücadeleyi doğru yapamaz isek korkarım ki tıpkı Selçuklu Devletinin sonu gibi bir sonla karşılaşabiliriz. Dua ve dileğim o dur ki. Kurumlarımızın yöneticileri ve siyaset erki bu konuyu bir daha düşünmeli ve gereğini akıl ve disiplin ile uygulamalıdır.”

Yıllar hızlıca geçmiş büyük vezir artık devletin yüzde yüz hâkimidir. Çünkü Genç Sultan başa geçince bütün yetkileri Atabegi olan vezirine vermiştir. Vezir 12 oğlunu, damatlarını hatta torunlarını ya bölge valisi ya da devletin en hassas birimlerinin başına koymuştur. Serveti ise çok büyüktür. Kudretlidir. 20 bin civarı Gulam adlı özel bir ordusu vardır.

Böylesi güç ve kudret artık devlet içinde konuşulur olmuştur. Fitne artık iş başındadır. Başta Melikşah’ın eşi Terke Hatun ile Tacülmülk isimli vezir, her gün fitne kazanını kaynatır.

Ve o gün gelir. (Hassan Sabbah bu fitneye sürekli odun taşır. Bunların hepsi ve bir kısmı artık onun adamıdır) Tacülmülk bir gün vezirin huzuruna gelir ve sultanın emrini iletir. Alaycı bir üslup ile “Sultan diyor ki: Ey Vezir! Saltanatta benim ortağım mısın ki vilayet ve iktaları kendi evlatlarına veriyorsun. Benimle meşveret etmeden istediğin mülk üzerinde tasarrufta bulunuyorsun. Niçin haddini aşıp edepsizlik yaparsın. Oğullarının her biri bir ülkeye vali oldu, hakim oldu. Saltanat hürmetine ve devletin şerefine bozukluk getirmeye başladılar. Şimdi haddini bil. Daireden tecavüz etme. Benim olduğum yerde bulunma ve dilemediğim yerde olma. Yoksa vezirlik alameti olan divitini önünden, sarığını da başından alıp azletmemi mi istersin”

Okuma bitince Nizamülmülk çok üzülür. Evladı gördüğü Sultanın bu hitabı onu sonra pişman olacağı bir cevaba iter.

Cevap: “Sultana deki: Allah devletini ve saltanatını baki eylesin. Lakin şimdiye dek saltanata ortak olduğumu yeni mi anlamıştır. Zira benim bunca zamandır Sultanın hizmetinde bir kusurum olmamış, onun devleti için yapmadığım hizmet kalmamıştır. Sultan, bu dereceye benim tedbirim ile ulaşmıştır. Babasının öldüğü vakti hatırlamaz mı? Halkı etrafına nasıl topladım. Amcası ve kardeşlerini nasıl bertaraf ettim. Bütün düşmanlarının fesadını üzerinden uzaklaştırdım. Onu bütün ülkeleri fethedip dünya hükümdarlarını ortadan kaldırdım. Ona engel hiç bir devlet bırakmadım. Unutmasın ki Sultanın saltanatı benim vezirliğim ile baki ve devleti benim ile berdevamdır. Benim sarığımla onun tacı birbirine bağlıdır. Eğer benim vezirlik sarığım giderse bilsin ki onunda hükümdarlık tacı gider”

Bu cevaptan (1092 senesinden) bir müddet sonra Melikşah Bağdat’a gitmeye karar verir. Isfahan’dan Bağdat’a giderken veziri arkasından gelmektedir. Bir mola anında vezirin otağına derdini anlatmak için bir çocuk girer. Adı Ebu Tahir-i Errani olan bu çocuk (Fedai) veziri hançerler. Vezir yaralıdır. Kısa bir süre yaşar. Sultana haber gider. Hızlıca vezirinin yanına gider. Çok üzgündür. Elini tutar ve bu işte dahlinin olmadığını söyler. Lakin vezir kırgın ve üzgündür. Sultanın eli elinde iken vefat eder. 30 yıl devleti yönetmiş bir vezir idi. Vezirin ölümünden çok kısa bir süre, yıl olmadan Sultan 38 yaşında av etinden zehirlenerek ölür.

Bu son, bir şairin mısralarına dökülür:

“GİTTİ BİR AYDA CENNETİN EN YÜKSEK KATINA PİRİN FERMANI

DİĞER AY, PEŞİNDEN GİTTİ (ONUN) GENÇ PADİŞAHI..”

Böylesi hazin bir son çok düşündürücüdür. Aklın ve disiplinin gereğini değil. Duygusal bir kararlar ile koca devlet çöküşe girmiş ve yıkılmıştır.

Sahi kazanan kim?

Hasan Sabbahlardır.

İbret ile okunmalıdır, devleti yönetenler.

Vesselam.

Necati YÜZÜAK

Etiketler: » »
2389 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.