logo

SÖZ CANGILI – İmam Hatip Ruhu

Osman Koca

Osman Koca
osmankoca@gmail.com

Mezarlık ile cami arasını mekân tutmaktan ötürü kendini bahtiyar sayan bir nesildik biz. Buluşmalarımızı saatlere göre değil, namaz vakitlerine göre ayarlar; yer seçimine gelince her nedense ulvi, otantik ve kutsi noktalarda karar kılardık. Dostluklarımız kadim geleneklere kadar uzanır, birlik ve dirlik içinde yaşamayı şiar edinirdik.

Coğrafyamız Afganistan’ı, İran’ı, Keşmir’i kucaklayacak kertede uzun ve genişti vaktiyle. Ağlamayı edepten bilir, mümkün oldukça gülmekten kaçınırdık. Veriden çok irfanı, bilimden ziyade ilimi kanıksamanın kıvancıyla gönenci içerisinde yaşardık. Doğru-dürüst, dindar ve muhafazakâr hayat sürmeyi öğrenmiştik o yıllarda. Her Ramazan erimi derin coşku, neşe ve hazla dolardı içimiz. İftar vermek için yarışır, sahura kalkıncaya değin okumalarımızı zenginleştirmek adına amansız mücadeleler sergilerdik.

“En iyi insan, dindar olandır” kavlinden yola çıkarak hayat felsefemizi yaratıcımızın rızasına uygun biçimde şekillendirmeye azami kertede dikkat ederdik. Ne geçmişin takıntılarına, ne geleceğin muhal safsatalarına kulak asardık. Kutsal bildiğimiz neyimiz varsa tahrip ve tahrif olmasın için büyük özverilerde bulunurduk.

Dersleri boşlamaz ve fakat haddinden fazla abartanlara da hayret yüklü gözlerle bakmaktan kendimizi alamazdık. Çünkü bizim için İmam Hatipli olmak emsali görülmemiş bir ayrıcalıktı. Ve her imam hatipli bu ayrıcalığı bırakın taşımayı, hakkı ve layıkıyla yaşayacak kadar derin ve donanımlıydı. En azından biz böyle bilir, umardık.

Hocalarımız daha ziyade taşralıydı. Çoğu mütevazı, ilim ehli, irfan sahibi, mütedeyyin ve mütevekkil insanlardı. Dış dünyanın sahteliklerine, afili ve frapan görüntülerine karşı her daim teyakkuz halde tutarlardı bizi. Öyle ki onların sayesinde kenetlenmiş parmaklar gibi, bir yapının kare taşları ya da vücudun organları misali ben’den geçerek biz’e ulaşmış, biyolojik kardeşliğin de ötesine taşarak asıl kardeşlik olgusunun dini duygular içerisinde teneffüs edildiğinin idrakine varmıştık.

Beraberlik ve dayanışma dürtüsü olmazsa olmazlarımızdandı. Kimin canı yansa bir ağızdan inler, kimin yüzü gülse hep birlikte havalara uçardık. Sıkıntılı zamanlarımızda yekvücut hareket eder; kurtuluşa erinceye kadar tek yürek çarpardık. Böylesi bir sevgiyi, dostluğu ruhumuza aşılamıştı okulumuz.

Ne ki zamanla okuduğumuz kurumlar evrilip çevrildi. Mezunlarımız hatırı sayılır mesleklerle kariyerlere yükseldiler. Haytasından tutun da başbakanına kadar her ortamda mümessiller yetişti içimizden.

Teneffüs ettiğimiz iklimler, coğrafyalar ne derece değişirse değişsin; hayata bakış açımız, reverans noktalarımız hiçbir zaman değişmedi.

Sloganımız evvelden hazır ve nazırdı zira:

“Mesleğin ne olursa olsun, en iyisi ol!”

Fıtratı gereği iyicil tevafuklarla kötücül tesadüflerin cenderesinde hayata tutunmaya çalışan mensup ve mezunlarımız ‘din ile dünya’ tercihi arasında kaldıklarında dünyayı toptan boşlamadan hep din hanesinde kendilerine yer buldular.

Yadsımak literatürümüzde olmayan bir eylemdi. Bu yüzden inancımızda derin boşluklar, ağır darbeler, onatsız sancılar yaşamadık çok şükür. Tarifiyle tahammülü zor imtihanlardan geçenlerimiz bile felahı genellikle rahmet ve teslimiyet vadilerinde arayıp durdular.

Önce modernite, sonra post-modernizm, daha sonra konformizm; hedonist ve seküler putçuklarıyla sırf imanımızı sarsmak için aşağılık refleksler gösterip kökümüzü kurutmaya cüret etse de her defasında daha bir gürleşip bizi yeşerten efendimize şifahi ve fiili dualarla niyaz eyledik. Çünkü biz birbirimize merhamet duygularıyla yapışırken, bizden olmayanların taciz ve tecavüzlerine karşı daima bir ve metin olduk.

Kısası dik başlı olmaktansa başı dik yaşamayı kendimize düstur edindik. Ancak itiraf etmek gerekirse batının janjanlı, kımılımsı ve fakat batıl kuramlarına karşılık doğunun mistik, ulvi, yüce fikir dünyasını tam olarak müdafaa edemedik.

Sonuçta sapkın ve hüccetten uzak dogmalar, ilahi nass’larımızı tümüyle yok edemeyeceğini enikonu bildiğinden ötelemeyi yeğler oldu.

Güneşin balçıkla sıvanacağını iddia eden safdiller için bu bir kazanımmış gibi görünebilir ve ama hakikatte seraptan başka hiçbir şey ifade etmeyecek kadar anlamsız, beyhude bir uğraşıdır yapıp ettikleri.

Zaman düşünme, çalışma, üretme zamanı. Hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız. Lütfen sloganımızı hatırlayın arkadaşlar.

Kimileri ihalelerden nemalana dursun…

Asıl İHL’lerin ne olduğunu dosta düşmana göstermek boynumuzun borcu.

O, kimilerinin değil! Bizim.

İmam Hatip Liselerini bitiren her birey, doğası gereği lider ruhludur. Çünkü o, kriterlerini habire değişen insani ve süfli safsatalar yerine ebediyete kadar değişmeyecek olan ilahi ve mutlak değer yargılarına bakıp şekillendirir. Çünkü o, üç beş kuruşluk dünyalık için bir dal gibi yaratılanın önünde baş eğmektense; hadsiz-hesapsız, kesintisiz mükâfat uğruna yaratıcısının huzurunda elif’lenip mim’lenmeye biat etmiştir.

Çünkü o, hangi mesleği icra ederse etsin, imam ve hatiptir aynı zamanda…

711 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • KÜLTÜR SANAT ÇAĞI GEÇTİ Mİ

    09 Mayıs 2024 Eğitim, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Siyaset, Soru/Yorum, Tüm Manşetler

    Hayatın vazgeçilmez ihtiyaçları arasında vaktiyle ilk sıralarda yer alan "kültür sanat etkinlikleri" bugünlerde maalesef itibarını yitirmiş durumda. Gerek merkezi hükumetin gerek yerel belediyelerin bu zarureti görmezden gelmesi vatandaşları derinden yaralıyor. Başkan, müdür, amir, şef gibi titrleri kalbinde yaşatmak dururken apolet edasıyla omuzlarında taşıyanların nazarında halk ne yazık ki sadece oy dönemlerinde başvurulan merci olarak dikkat çekiyor. Sonrası mı? Malumunuz!!! "Seyislik ile siyaset, seyis ve siyasetçi" mesabesind...
  • Savaşın Namussuzu Olur mu Demeyin!

    30 Nisan 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Sivil Toplum, Siyaset, Tüm Manşetler

    Bir tarafta; Almanlar-Naziler tarafından evinden yurdundan edilmiş, türlü işkenceler çekmiş, aç susuz bırakılmış, tüm özgürlüğü ve insanî hakları elinden alınmış Yahudi bir halk, diğer tarafta* ise Yahudiler tarafından aynı zulme uğrayan Müslüman bir halk var. Zulmün zihniyeti ve amacı aynı fakat kişiler farklı. Sadece tarih tekerrürden ibaret ediyor ve değişen tek şey zaman, millet, ırk ve din. Değişmeyen yegâne şey ise mazlumların ve gücü yetmeyenlerin çektiği acılar ve ellerinden alınan hayatlar. Bu bir savaş değil; bu nedenle kazanan...
  • Şehidin Makberi Göklerdir

    26 Mart 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler

    Tevrat Hz. Musa'ya, İncil ise Hz İsa’ya indirilmiş ilahi kitaplardır fakat yıllar içerisinde Musa'nın ve İsa'nın dinleri bozulmuş, kitapları deformasyona uğratılmıştır. Yani iki kitapta insan eliyle değiştirilmiştir. Şu an piyasada yüzlerce farklı çeşit İncil ve Tevrat var ve her birinin içeriği diğerinden farklıdır. Hiç bir ilahi kitapta, insanı da geçtim, hiç bir canlının, hele de bir masumun öldürülmesi emredilmez, tavsiye edilmez. Kur'anı Kerim bunun için var ve kıyamete kadar İslâm dini ve Kur'an-ı Kerim teminat altındadır ve nihai ...
  • Haksız Hukukun Kanlı Elleri

    13 Aralık 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Zulüm ile kendi "haksız hukukunu" sağlamaya çalışan İsrail, hem kendi halkına, hem Dünya'ya ne kadar rezil, ne kadar acımasız hatta nasıl gaddar ve kalleş olduğunu her fırsatta gösterdi utanmadan. Sanmasınlar ki zalimlik ile âbâd olurlar! Neyi kurtarmaya çalışıyorlarsa bilsinler ki ilk önce ondan olurlar. Ve elbet mazlumun sahibi Allahtır. Bir gün kimin kimde ne hakkı varsa Allah (c.c.) herkesin hakkını iade edecektir. Gerek bu dünyada gerek ahirette. Hainlik ve gaddarlık ile zafer kazanılmaz bunu er geç anlayacaklar ya ahirette y...