logo

KURUM VE KURULUŞLARA TARİHİ BİR SORUMLULUK DÜŞÜYOR!

KURUM VE KURULUŞLARA TARİHİ BİR SORUMLULUK DÜŞÜYOR!

Bu konuyu zaman zaman yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim, ta ki gerçekleşene dek. Mesele çok önemli ve “tarihi bir sorumluluk” arz ediyor.

Türkiye’de devamlı demokrasiden, şeffaflıktan, özgürlükten, açıklıktan ve insan haklarından bahsediliyor ama ”toplumsal birçok konular hala gizli” bilinmiyor. 1950 öncesinde yani tek parti döneminde insanlara uygulanan yasaklar, baskılar, zulümler ve yargısız infazlar dilden dile, kulaktan kulağa her yerde söyleniyor. “Tarihe gömülmüş bu acı olayları” ispatlamaya sıra geldiğinde, kimse ispat edemiyor. Çünkü “Ortada belge yok”, elde belge yok ama o günleri yaşamış, bizzat görmüş ve halen hayatta olan yüzlerce insanımız var.

İşte benim derdim, içimi kemiren sıkıntı da bu! Neden bu insanları değerlendiremiyoruz? Neden bu insanların hayatlarını, anılarını, gördüklerini, yaşadıklarını belgelendiremiyoruz?

Bu insanlar canlı birer tarih. Her biri başlı başına bir belge, başlı başına bir belgesel, başlı başına bir tarih! Anlatacaklarının hepsi yaşanmış gerçek hayat hikâyeleri. Yıllardan beri kulaktan kulağa, ağızdan ağıza söylenen bu acı gerçekleri birileri ortaya çıkıp söylediğinde kıyametler koparılıyor. Başta medya olmak üzere her türlü saldırıları, her türlü hakaretleri pervasızca yapıyorlar. İddialar ispatlanamadığından “yalancılık ve iftiracılıkla” suçlanıyorlar. Elbette bu saldırıların altında yatan çok önemli bir kompleks vardır. O da tarihi hakikatler karşısında duyulan “suçluluk kompleksi” dir.

1923’ten 1950’ye kadar geçen zaman içerisinde “resmi ideolojinin” bize dayattığı bilgilerden başka elimizde bir bilgi ve bir belge yok! Var olanlar da kişisel araştırmalar.O dönemde yaşayan yetkililerin hatıralarında, o dönemi bizzat yaşamış, görmüş insanların anlattıklarında ise çok ciddi iddialar var. Sorgusuz sualsiz hapishanelerde ömrünü tüketenlerin, devrimlere karşı çıktı diye katledilenlerin haddi hesabi olmadığı söyleniyor. Yapılan katliamları meşru kılmak için, sözde “İstiklal mahkemeleri” kurulmuş. Bu mahkemelerde yargılanan insanların çoğunun evrakları bile yok. Sayıları bilinmeyen binlerce masum insanların katledildikleri ağızdan ağıza dolaşıyor. Bu söylenenlerin ne belgesi ne de kaydı var ama o günleri yaşayan insanlar, canlı belge olarak hala aramızda yaşıyorlar.

Kimilerine göre 10 bin, kimilerine göre 100 bin kimilerine göre de daha fazla insanların katledildikleri söyleniyor. Bu iddiaları ortaya koyanlar 10 sene bilemediniz 15 sene sonra onlar da Hakkın rahmetine kavuştuklarında, o zaman bu iddiaları kimlere inandıracaksınız?

Bu yüzden yakın tarihle ilgilenen kurum ve kuruluşlara veya şahıslara yapacağımız teklif, 1950 öncesi karanlık dönemleri, bizzat görüp yaşayan insanlarla ilgilidir. Bu insanlar birer canlı tarihtir. Türkiye’nin her yerinde bulunduğunu tahmin ettiğim bu insanların söyleyeceklerini belgeleyip tarihe mal etmek gerekiyor. Bu nasıl olacak? Önce, “bu konunun önemini ortaya koymak ve niyetlenmek” gerekiyor. Peşinden bu işin ekonomik maliyeti için bir riskin içine girmeyi göze almalı. Daha sonra 80’in üstünde yaşayan ve o günleri yaşamış, görmüş insanlar tespit edilmeli. Ondan sonra bir yönetmen ve bir kameramanı görevlendirip, yaz-kış demeden bu insanların bildiklerini, gördüklerini görüntülü olarak filmlere çekilmeli. Sonunda çekilen bu filmler, en güzel stüdyolarda hazırlanıp “Türk halkına en kıymetli hazine” olarak sunulmalı. En sonunda da bu çalışmalar, ”kitap halinde” ortaya çıkmalı.

Bir insanın evladına ve milletine bırakacağı en güzel ve en kalıcı miras bu olsa gerek. Geçmişimiz bu kadar karanlıklarla dolu iken birileri çıkıp bunu yapmalı. Şimdi değilse, ne zaman? İmkânı olan şirketlere, ajanslara, TV’lere, yayınevlerine, gönüllü kuruluşlara veya şahıslara böylesine önemli ve tarihi bir hizmet yapmak isteyenlere biz hatırlatıyoruz.

Biz kalemimizin hakkını, düşüncelerimizi açık açık yazarak vermeye çalışıyoruz. Elimizden gelen budur. Yukarda sıraladığımız kurum ve kuruluşlar, bu önemli konuyu gündemlerine alırlarsa, “tarihe karşı olan bu sorumluluğumuzu” yerine getirmiş oluruz.

Mustafa K.TOPALOĞLU

251 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.