logo

ORYANTALİZMİN HEGEMONİK YAPISI

ORYANTALİZMİN HEGEMONİK YAPISI

Uzun zamandır basın ve medyayı sürekli takip etmekteydim. Yarın herhangi bir şey karşısında bu icraatlar, konuşmalar memleketin aleyhine cereyan edebilir. Global hayat standartlarından çok aşağı seviyede yaşam mücadelesine tutsak edilmiş halkımız içte ve dışta neler oldu bittiğinin farkında değil maalesef!

Basın ve Medya, gerçeklerin beşte birini icazetli sunum yapabiliyorken, sosyal medyada izinsiz paylaşımlarda olmasa bihaber olacağız. Bugünümüzün Türkiye’sinde, dünyanın her tarafından çeşitli mezheplere, çeşitli partilere çeşitli STK’lara mensup olan insanlar, gazeteler ve zümreler çığ gibi artmaktadır. Sahip oldukları basın-yayın, müzik, tiyatro, belgeseller ve diplomatik koltuklarını kullanarak, bu milletin temel değerlerine ve inançlarına saldırıyorlar. Geçmişteki aynı canhıraşane gayret günümüzde de acımasızca devam etmektedir. Bu kapitalist zihniyetler birtakım muhtelif kamuflajlar altında, cihad ve şehadet ruhunu baltalamak, toplumumuzda var olan ruhani değerleri eksiltmekle, gözleri tamamen maddeye çevirmek istemektedir. Resmi ve dini bayramlarda dahi müstehcen filmler, belgeseller ve yarışmalar düzenleyerek sosyal ahlakını bozmak, diğer uygunsuz kültürleri dayatarak gençlerimizin edep ve ahlakını bozmak en öncü hedefleridir.

Tarih boyunca bu tür olaylar gelişirken, kapitalist şer odakları her zaman geri planda gizli kaldı lakin her şeyin ipi kendilerindeydi. Tüm teşkilatlanmalar, mücadeleler sonuçta kendilerine ulaşıyordu. Zamanımızda da halen varlıklarını sürdürdükleri gibi yaşanan tüm evrensel vukuatların arkasındalar. Yönetimde söz sahibi olabilmek adına her şeyi göze alanlar başta başkanları, uzmanları, siyasetçileri ve sivil toplum örgütlerini yönlendirmektedir.

Yüzyıllardır gayrimeşru yapılanmalarını sürdüren şer odakları, projelerini yıllarca sürecek bir sürece bağlayarak derin tezgâhlar kurarlar. Bu gizli kapaklı haberleşme kanallarıyla yürütülen süreçlerin meyvesini alabilmek uğruna her türlü maddi desteklerini esirgemeyen dış mihraplar, sosyalleşmeyi tamamen bitirmek var olan beşeri münasebetlerin yozlaştırılmasına çalışarak toplumun manevi gözünü hedef almıştır. Çeşitli maskeler altında dine hücum etmeyi meslek edinenlere tesir etmeyeceğini bilmekteyiz ancak muhtelif sebeplerle, ecdadını tanımaktan mahrum kalmış kimselerin bu gibi acı ama gerçek olayları yaşaması içten bile değil.

Bugün Dünya’da ekonomik sömürgeciliğin yayılmasının yanında kültürel sömürgecilikle baş başa sürdürülmektedir. Bazı tarihi ve bilimsel gerçeklerle affınıza sığınaraktan anlamaya ve anlatmaya çalışacağım.

Sömürgeciler yarattığı uygarlığı tek ve üstün olarak gördüklerinden ideolojileri de o yöndedir. Vesselam öncü karakterleri Haris, Açgözlü, Kurnaz olmaktır ki bunu uzun ve sinsi kurgularıyla “her yol mubahtır” tarzından emellerine ulaşırlar. Dost gibi yaklaşarak sanki asli niyetlerinin demokrasi, insan hakları, işbirliği, ortak refah, desteklemek adına, o devlet üzerinden menfaat sağlama hatta ki ekonomik değerlerine ortak veya sahip çıkmaktır asıl gayeleri.

Türkiye ve Ortadoğu üzerinde nasıl oyunlar oynandığını ve oynayacağı batı kaynaklı olmakla birlikte, içerideki alçaklarında desteğiyle planlamaktadır. Elbette her şey petrol içindi, petrol ise Osmanoğulları’nın elinde idi. Osmanlı tarih boyunca Avrupa’nın Hıristiyan âleminin hedefi oldu. Hıristiyan âlemi yüzlerce sene Osmanlının sırtına çıkmaya çalıştı. Osmanlı tek başına ona dayanmaya çalıştı. Avrupa’nın tüm şeytani entrikalarına karşı direndi. Avrupa’nın nadir olsa da Osmanlıya yardım etmelerinin tek sebebi Bolşevik korkusu idi. Avrupalılar tarih boyu Türk milletiyle hep bu korku sebebiyle ittifak halinde olmak istemiştir. Bu korku kalksa, Moskofla işbirliği yapmaya ve Türk düşmanlığı yolunu açmaya yeniden tevessül edeceklerdir. Milletin menfaatlerini koruyan ”yabancı düşmanı” kimselerin başına gelenleri geçmişte olduğu gibi bugünde ibretle izlemekteyiz.  Batı, Ortadoğu’da herhangi bir devletin güçlenmesine dolayısıyla Hristiyan dünyasının menfaatlerine gölge düşmesine kesinlikle müsaade etmez. Kendi aleyhine tehlike sezdiği zaman derhal şeytani tüm odaklara nüfuz ederek iç karışıklıklar, darbeler çıkarmakla devletlerin güçlenmesini engeller ki daima kendileri güven ve refah içinde kalabilsinler.

Geçmişte olduğu gibi var olan tüm kaynakları sömürerek yükselenler yeni dünya düzeninde de varlıklarını sürdürebilmek için arayışlarını genişleterek Güneydoğu Asya’da, Ortadoğu’da kendilerine yeni kanlı bir sayfa açmışlardır. Birinci dünya savaşından sonra bilhassa Afrika’daki Alman sömürgeleri, Ortadoğu’da Osmanlı egemenliğinden kurtulan ülkeler sorununa çare olarak Fransa ve İngiliz Uluslar Topluluğu, Milletler Cemiyetinin manda statüsü tanıdığı bu toprakları yönetmeye karar verdiler. Kendilerince sadece ve sadece onlar bilir onlar yapabilirlerdi. Daha sonraları sömürge altındaki ülkeler zamane bağımsızlıklarını kâğıt üzerinde ilan etmiş görünseler de gerçeği yansıtmadığı sahihtir.

Ortadoğu ülkeleri stratejik konumları ve önemli petrol rezervleriyle iki süper güç ve yandaşları için büyük önem arz etmekteydi. Osmanlı İmparatorluğunun coğrafi konumu, topraklarının zenginliği ve jeopolitik önemi dolayısıyla eski zamanlardan beri daim göz önünde olmuştur. Lakin Emperyalizmin ekonomik, politik ve askeri stratejileri açısından Bağdat Demiryolunun geçtiği bereketli coğrafyalar, dünyanın en önemli bölgelerinden biri konumundaydı.

Aslında sadece görsel değiştirilerek içeriği saklı kalmak kaydıyla yeni sömürgeci dünya düzeni kurulmuştu ki buna ültimatom vermek büyük cesaret ister. Harcırahı ne kadar büyük ise sömürgenin maalesef sefaleti de o kadar büyük idi.

Oryantalizm doğulu kültürel formlarının incelenmesi, Doğuya ziyarette bulunan araştırmacıların doneleri daha çok sanat ve kültürel eserlerinin incelenmesi yanı sıra yeraltı ve yerüstü zenginliklerini de kapsar ki merak ve hayranlık sonucu ortaya çıkan bir bilim dalı olarak görülmüştür. Mamafih Oryantalizm Doğu ile Batı arasında ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayalı düşünüş şekli olarak algılarsak şark ile uğraşan toplu bir müessesedir. Şark’a dair kanaatleri tetkik eder, tasvir eder, tedris eder, iskan eder, yönetme ister ve lakin Doğu’ya hakim olmak, amiri olmak güdüleri sübliminal ön plandadır.

Birçok oryantalist seferlerine çıkmadan evvel “Ecole de Public” adı verilen kurumlarda sefere gidecek kişiler, sefer yapılacak coğrafyanın kültürü, sanatı, ananeleri, kaynakları, bürokrasisi hakkında detaylı donatılırlardı. Buradan Oryantalizmin aslen hegemonik yapısını keşfetmiş bulunuyoruz. Emperyalizmi kınayan bağlantısız hareketlerin sonu hep hüsran olmuştur. Destek göremeyen her girişim muhakkak acı bir şekilde sonlandırılarak büyük gözdağı verilmekteydi ancak dışarıdan geniş destek alabilenler “yardım almaya alışan emir almaya da alışır” misali yeni büyük tehdit altına girmekteydi. Kendi göbeğini kendin keseceksin ki kendi milliyetçiliğini, uhruviyetini tekrar kazanabilesin.

Zamanımızda maalesef siyasi açıdan kısmen, ekonomik açıdan ise pek çoğu yetersizdir. Artık yüce Türk Milleti alenen bilmektedir ki, nereden, ne maksatla geldiği bilinmeyen ve üzerinde kendi milli kudretimizle işlenmeyen fikirler milli bünyemizi sarsar. Kendi ilim müesseselerinde işlenmemiş veya kontrol edilmemiş bayağı fikirlerin tatbiki diğer bir bakımdan da tehlikelidir. Uzun uğraşlar ve araştırmalarım sonucu yukarıdaki sözü edilen şahısları bir dış analize tabi ki tuttum. Çeşitli kaynaklardan söz konusu yazarların kimliğini ve karakterlerini, kitaplarına ulaştım. Keşke yapmasaydım mı desem? Kayıp Oryantalistler bir gizem maalesef okudukça!

Batı’nın kendi zihniyetini yayabilme gayesiyle geçmişte birçok kereler seyyahlarını, doğu coğrafyalarına siyasi, politik ve finans desteği sağlayarak yıllar süren incelemelerine destekler vermiş olup günümüzde bu kaynaklarından faydalanarak dolaylı, dolaysız menfaatlenmektedir.

Biraz irdelediğimizde Batı’nın her şeyi tanımladığı, biçimlendirdiği ve konumlandırdığı kaynaklarca sahih olup bunları gerçekleştirebilmenin gücünü nereden aldığını biraz olsun izah edebildiysem ne ala!

Batı uygarlığı, Doğu uygarlığına nazaran daha maddiyatçı daha menfi iradeye sahip olduğunu ve muhtelif sömürgeleştirme niyetiyle uzun uğraşlar içinde bulunduğunu söyleyebiliriz. Dinsiz ve Ahlaksız bir millete bu dünyada hayat hakkı olmadığını tarih gösteriyor. Hiçbirimizin hayatı uzun değildir vesselam tarihimizi iyi tetkik etmenin yanında daima uyanık olmalıyız.

Türk milleti geçmişte olduğu gibi bugün de medeniyet meşalesini elinden bırakmamıştır.

Aziz Türk milleti tarihine ve medeniyet âlemine karşı borçlu bulunduğu hizmeti ifa için, iktisadi faaliyetlerini yükseltmek, tabii kaynaklarını verimli işletmek, maddi ve manevi refahını kifayetli bir istihsal sistemi ve imkânıyla teminat altına almak, dünya pazarlarına sağlam yerleşebilme, milli müdafaasının iktisadi ve teknik icaplarını karşılamaya kadir bir bünyeye tüm sınırları içerisinde birlikte ulaşabilme temennisiyle.

Volkan Yaşar BERBER

573 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.