logo

DEPREM VE YENİDÜNYA DÜZENİ PLANLARI

DEPREM VE YENİDÜNYA DÜZENİ PLANLARI

6 Şubat depremi tüm halkımızı derinden yaralamış, binlerce insanın canını kaybetmesine,  binlerce insanın yaralanmasına, 10 binlerce evin yıkılmasına, binlerce çocuğun yetim kalmasına, 13 milyon insanın doğrudan, 85 milyon insanın da dolaylı olarak etkilenmesine sebep olmuştur.

Hiç şüphesiz ki bu deprem belki de Anadolu tarihinin en dramatik ve yıkıcı depremi olarak tarihe geçmiştir. Evi yıkılan hayat mücadelesi veren insanımıza sabır metanet ve esenlik dilerken hayatını kaybedenlere de Allah’tan rahmet diliyorum.

Deprem sonrası ve öncesi bazı hususları dikkate çekerek başka bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyadaki sıra dışı olayların Anadolu topraklarıyla alakası var mıdır? Maraş depremi normal bir deprem midir? Yenidünya düzeni (arz-ı mevut) ile bir alakası var mıdır? 99 gölcük depremi normal deprem midir?

96 yılında çekilen komplo teorisi filminde Mel Gibson’un Julia Roberts’e; “Artık nükleer silahlar devri bitti, nasa sismik yöntemle depremler yapacak, başkana depremle suikast düzenlenecek” vs. demesi ve “Türkiye’nin güneyinde 7.3 deprem oldu, başkan Türkiye’ye gidecek….” filminden iki üç yıl sonra depremin olması.

2002 NATO tatbikatında 72 saatte işgal edilecek ülke neresidir sorularının cevapsız kalması, 2018’de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesi, 2019 pandemi ve aynı tarihlerde başlayan orman yangınları, iklim değişikliği ve kuraklıklar, Ukrayna savaşı ve dünyanın tahıl sorunu, peş peşe gelen bu olağanüstü olaylar hayatın doğal akışına uygun mudur?

Bütün bu bildiğimiz olağanüstü olayların arka planında bunu kurgulayan bir akıl ve bu aklın ulaşmak istediği bir hedef var mıdır? Hedeflenen şey nedir?

Hayatın olağan akışına uygun olmayan bu gelişmelerin değişik perspektiflerden ele alınması ve bu akışı bozacak hamlelerin devletler tarafından yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde dünyayı yaşanmaz hale getirecek olan bu şebeke, çok uzak olmayan (2023 Siyonizm’in Arz-ı Mevut tarihidir) zamanlarda özellikle ülkemiz çok şeylere gebe görünüyor.

Maraş depremi tarih itibariyle 6 Şubat malumunuz! 6 Şubat İsrailoğulları için özel bir gündür. TU BİŞVAT – 15 ŞEVAT 5783 (6 ŞUBAT) Bu tarih vaat edilen topraklara girme ve tanrının İsrailoğullarının soyuna bahşettiği Arz-ı Mevut’a yerleşme tarihi olarak her yıl 6 Şubat’ta bir bayram olarak kutlanır. Aynı tarihte İsrail’de ortaya çıkartılan otuz üç yaşındaki bir kişinin (kendi inançlarındaki Mesih) büyük bir iştiyakla şimdilik sadece bir bayram havasında İsrail’de ilan edilmesi de oldukça ilginç bir durum.

Bütün bu hareketlilikler tesadüfler zinciri olmasa gerek. 365 gün içerisinde depremin tam da İsrail’in işgal edeceği vaat edilmiş topraklarda onlara vaat edildiği söylenen tarihte olması nasıl bir tesadüftür?

Bunun üstüne bir de Amerikalı ünlü deprem uzmanı Frank Hoogerbeets’in “3 Şubat tarihinde Kahramanmaraş’ta 7.5 deprem olacak” açıklaması zihin karıştırmak için birebir sebepler olarak karşımızda duruyor.

Türkiye Uzay Araştırmaları Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım’ın yaptığı açıklamalarda suni depremlerin olabileceğini devlet yetkilisi bir insanın ağzından da ortaya koyuyorken bizim bütün bu zincirleme gelişmeler karşısında normal düşünmemiz beklenemez. Teknolojiyi en çok da insan öldürmek için geliştiren bu şeytani güç hangi merhalede ve hangi teknolojik gelişmeler içinde bizim bunu hayal etmemiz bile güç görünüyor.

Bütün bu gelişmeleri, art arda gelen felaketleri ve onların insan eliyle yapılabilme ihtimallerini göz önüne aldığımızda; Suriye’nin itinalı bir şekilde boşaltılıp 12 yıldır ince bir el tarafından özellikle mümbit ve kapalı devre tutulması, arz-ı mevut sistematiğinin hassas bir dengede uygulama zemininde tutulduğunu ve tedricen hedef tahtasına konduğunu düşünmek de hiç şüphesiz yabana atılır bir görüş değildir. Pandemi safsatasıyla milyonlarca insanı aşılayan ve sadece aşıyla kalmayıp iki yıl boyunca koyun gibi insanları eve hapsettiren sistem hiç şüphe yok ki Sağlık Bakanın dediği gibi; “Dünya artık bundan sonra hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak!” sözleriyle yaşadığımız şu günleri adeta taçlandırmıştır. 

Türkiye’de çıkartılan mülk edinme yasaları ve son on yıldaki demografik yapıyı etkileyecek miktarda göç alımı içeride konut açığı, gıdaya ulaşım zorluğu ve korkunç pahalılık, doların üç dört katına çıkması hayatımızın bir parçası olan enflasyonu doğrudan tetiklemiştir. Sadece bir yılın içinde yüz binin üzerinde yabancı insan konut almış yerli halk için ev bulmak neredeyse imkânsızlaşmıştır. Kiralar dört beş katına çıkmış, araba, ev, arsa, arazi ne varsa sekiz on katına çıkmış, yetmiyormuş gibi siyasal kamplaşmalar yüzünden adeta el bombası haline getirilen halk kitleleri birbirini boğazlayacak kadar kamplaşma içine girmiştir. Bir toplumun bu kadar siyasallaştırılması oldukça düşündürücüdür. Bu halk neden bu kadar siyasal çatışma zeminine çekilmiştir?

Diğer taraftan Rusya’nın Yenidünya düzeninde Putin marifetiyle Pekin’den Londra’ya uzanan dizayn sürecinde önemli aktör olduğunu da unutmamak gerekiyor. Derin İngiltere’nin derin Rusya ilişkileri Kazak ve Azerbaycan petrollerinin 2059 yılına kadar BP’ye verilmesi, Türkiye, Çin, Rusya, İngiltere ilişkileri bölgedeki hareketliliği birçok açıdan ortaya koyuyor. İngiltere’nin 2. Dünya savaşından sonra kaybettiği yerleri, ABD’ye kaptırdığı ilişkileri yeniden ele almaya başlaması bir yönüyle güç kavgası bağlamında eşkanazi-safarat kavgasını da hissettirmiyor değil! Yeniden İpekyolu hattının modern ve itinayla uygulanır hale getirilmesi hiç şüphe yok ki büyük bir projedir ve birçok ülkeyi doğrudan ilgilendiren büyük bir hamledir. Rusya’nın hiçbir toprağından bu hattın geçmemesine rağmen önemli bir role sahip olmasını aynı şekilde Suriye’de belirleyici ve süreci yönetici pozisyon almasını, Türkiye’nin politikalarında etken olmasını, Rusya’nın yeni Çarı Putin’in kimler tarafından yürütüldüğünü sormak da en doğal hakkımız olsa gerek!

Batı çılgın Çin gücünü parçalama konusunda hemfikir gibi duruyor. Putin de bir taraftan Çin ile yan yana fotoğraf verirken diğer taraftan Çin’i bloke eden hamleler yapmayı da ihmal etmiyor. Bir taraftan Çin izole edilmeye çalışılırken diğer taraftan fiziki Çin istilasına karşı Rusya’nın Karadağ ve Türki Cumhuriyetler üzerindeki Türkiye’nin önünü açma, Türk devletlerinin yeni ama saydam bir pakt oluşturmasına göz yumma sürecini de unutmamak gerekiyor. Türkiye’nin Türk  Cumhuriyetleriyle verdiği TURAN fotoğrafının akabinde Kazakistan karışmış derin Rusya Türkiye’ye mesaj verircesine karıştırdığı Kazakistan’a yine kendisi el atarak ilginç bir şekilde Belarus ve Ermenistan’dan asker getirterek olaya müdahale etmişti. Rusya bununla ne demek istiyordu; “Ey Türkiye aklını başına al benim verdiğim izin kadar hareket et, bak Kazakistan’ı karıştırırım onlar senden Türk dünyasının abisi olarak yardım istemek yerine normalleşmek için benden destek ister” görüntüsünü de hiç acımadan vermiştir. Düşünün ki Türk birliği kuruyorsun, kurucu ülkelerden biri karışıyor ve karışan ülke ezeli düşmanından destek istiyor. Hiç şüphem yok ki bunların hiçbiri spontane olacak şeyler değildir!

Bütün bu gelişmeleri alt alta üst üste koyduğumuzda karşımıza yeniden dünya düzeni kurulmaya çalışılıyor ve bunun somut adımları atılıyor diye geniş perspektiften okumalar yapmak mümkün.

Dünya çok ciddi iklim değişikliği ile karşı karşıya ve son yıllarda çıkan yangınlar ve kim bilir belki başka müdahalelere bağlı olarak dünyanın ısısı yapılan tespitlere göre 1.5 derece ısınmış görünüyor. Dünyanın akciğeri olarak nitelendirilen devasa Amazon Ormanlarının aylarca yanması, Avustralya yangınları, Yunanistan, İtalya, Türkiye gibi ve daha kırkın üzerinde ülkede çıkan yangınları, bugüne kadar pek görülmemiş ekin tarlalarının yakılması insana çok ciddi soruları sormayı zorunlu kılıyor.

Dünya yeniden şekillendirilmeye çalışırken bizi en çok ilgilendiren en büyük tehlike hiç şüphesiz Arz-ı Mevut!

Yaşadığımız depreme bağlı olarak 11 ili yakinen ilgilendiren acıların beşiği olan şehirlerin büyük oranda boşalma olasılığı bu şüphemizi haklı gösterir nitelikte. Acaba birileri ellerini ovuşturarak şehirlerimizi terk etmemizi mi bekliyor? Hatay gibi kadim ve bizim için hassas olan şehrin boşaltılması Arz-ı Mevut sapkınlarının arzuladığı şey olabilir mi? Ahit Sandığının (İsrail tarafından) burda olduğunun düşünülmesi, bölgeye deprem sonrası gelen İsrail ekibinin sadece Hatay’a gelmesi Hatay özelinde düşündürücü şeyleri barındırıyor kanaatindeyim!

Hatay’ın öteden beri demografik yapısı en az yüzde elli oranında Anadolu topraklarını yönetenlerini sevmeyen kişilerce doludur. Şimdi Hatay büyük oranda boşaltılırsa oraları kim zapt edecek?

Samandağı’ndan başlayıp Irak sınırına kadar uzanan 900 km uzunluk 40 km derinlik içindeki mayın hattının 1955-59 aralığında Menderes’in mihmandarlığında NATO tarafından döşenip, on minute den sonra da 49 yıllığına (5 yıl sökme 44 yıl kullanım hakkı) İsrail’e ihale edilmesi de ayrı bir trajedi olarak tarihteki yerini almıştır. Allah’tan meclisten geçen ve zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayladığı ihale, Anayasa Mahkemesi tarafından veto edilmiş belirsiz bir süreliğine ilga edilmiştir. Akıbeti uluslararası yasalara göre belirsizliğini ve gizemini korumaktadır.

Bütün bu tarihsel sürecinde içinde bulunduğu perspektiften günümüze kadar olan gelişmeler ışığında baktığımızda haklı korkularımızın olduğunu görmek mümkün. Birileri birçok şeyi oldukça planlı sürdürüyor gibi görünüyor. Bir de bu kadar ağır acılar içinde olduğumuz şu günlerde olası İstanbul ya da Marmara depremi komplo teorisine uygun olarak 7-8 bandında olursa ne hale geliriz? Allah zalimlere fırsat vermesin.

İstanbul’u tek dünya devletinin başkenti olarak düşünenler, güneyi vaat edilmiş topraklar olarak yerinden oynatanlar, 72 saatte ülke işgalini tatbikat olarak yapanlar, Yunanistan’a asker ve mühimmat yığanlar, ülkemizdeki 46 olduğu söylenen (ABD-NATO) üslerde bizim için ne gibi planlar içindeler kim bilir!

İstanbul’u kültür başkenti (2010) adı altında içine yerleştirdikleri; “gerek görüldüğünde İstanbul imza atan devletlerin komisyonları tarafından yönetilebilir” maddesi ile güvence altına alınmış mıdır? Eğer iddia edildiği gibi böylesi bir madde varsa İstanbul yumuşak bir geçişle el değiştirmeye zorlanabilir. Siyonizm hiç fark ettirmeden yumuşak ve kulağa hoş gelen betimlemelerle sizden almak istediğini fazlasıyla alabilir. İstanbul Kültür Başkenti anlaşması maalesef müphemliğini koruyor. Şehirleri fay hattı üzerine kuran, çürük ve denetimsiz binalarla dolduran sağ-sol bütün belediyelerimiz varsa, büyük bir plan, bu planı kolaylaştıracak her şeyi fazlasıyla yapmış görünüyor.

Kaos için her şeyi düşünen şeytani güç, Türk siyasetini iki kutuplu zemine itip patlamaya hazır halk kitlelerini de hiç şüphe yok ki olası kaos için bir koz olarak elinde tutuyor. Ne hikmettir ki her iki kutupta bulunduğu yerden bakarak diğerinin batıya ve Siyonizm’e hizmet ettiğini düşünüyor. İşte psikolojik harbin inceliği de burada yatıyor.

Umulur ki ibret ve öğüt alırsınız!

Vesselam.

Fatih Alim DAŞPINAR

1450 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.