logo

Dilipak: Allah’a Dayan, Sa’ye Sarıl !

Dilipak: Allah’a Dayan, Sa’ye Sarıl !

Dilipak: Allah’a Dayan, Sa’ye Sarıl !

Abduurahman Dilipak

Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak ile 12 Eylül, 28 Şubat ve kendi tabiri ile “dost-modern darbe” olan 17 Aralık operasyonunu konuştuk. Dilipak, Hasbahçe okurları için pek bilinmeyen yönlerini de anlattı.

Abdurrahman Dilipak kimdir?

Gazeteci, Yazar Abdurrahman Dilipak, İnsan Hakları savunucusu, Rabia PlatformuKudüs ve Filistin Platformu sözcüsüdür. Gazeteci-yazar kimliğinin yanı sıra Dilipak, sinema ve resim sanatı ile de ilgilenmiştir. Dilipak halen profesyonel olarak resim yapmaktadır. Çalışma hayatına Dilipak, Arazi Elektirifikasyonu Kontrolü olarak başlamıştır. İmam Hatip kökenli olan Dilipak’ın pek bilinmeyen bir yönü ise Japon dövüş sanatı olarak bilinen Judo spor dalı ile ilgilenmiş ve Judo antrenörlüğü yapmış olmasıdır. Binlerce konferansı, 65 yayınlanmış kitabı olan bir yazar. Kendi tanımıyla Dilipak, “1949 doğumlu, anne tarafından Fettahoğulları’ndan Osmaniye, baba tarafından Seyyidhanlar’dan Maraşlı bir garip Adem. Abd-i aciz, hadimül Müslimin bir kul!”

Judoya başlama hikâyeniz nedir? İlginiz devam ediyor mu? Etmiyorsa niçin bıraktınız?

Romatizma hastalığından kurtulmak amacıyla başlamıştım. Ve bir de, şınav çekemiyor, barfiks yapamıyordum. Beden eğitiminden bile ikmale kalıyordum. Kaslarımın güçlenmesi için başladım, ama zaten benim kaslarım güçlüymüş, ama kas lifleri uzunmuş, fonksiyonel değilmiş. Marfanmışım. (Marfan Sendromu: Bir çeşit genetik hastalık. Dünyada klinik olarak ilk kez eski ABD Başkanı Abraham Lincoln ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’de görülen Marfan Sendromu’ndan muzdarip Dilipak’ın 15’inci kromozomunda bir bozukluk bulunuyor ve bu da onu normal insanlardan ayırıyor.) Ama spor yapayım, sağlık için derken antrenörlüğe kadar gitti bu iş ve sonra bıraktım.

Çok sayıda kitap yayınladınız, bu eserlerinizi biraz değerlendirmenizi istesek neler söylersiniz? Bu kitaplar arasında bunun yeri bende ayrıdır dediğiniz bir eser var mı?

Hepsi önemli. “Çocukların arasında ayırım yapar mısın” der gibi… Hepsinin ayrı bir hatırası var. 65 yayınlanmış kitabım var. Din, tarih, felsefe, edebiyat ve çocuk kitapları. Hepsi hayatın içinden, hayata dair. Yaşadığım zamana ve mekâna şahitlik içeren kitaplar bunlar. Yayınlandığı zamanda önemli bir iddia taşır.

“YARGI KARİYERİM BENİ YARGILAYANLARDAN DAHA UZUN…”

Hiç beklemediğiniz birinden hakkınızda açılan dava var mı? Sizi en çok şok eden dava hangisi?

Davalara alıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, 19 yaşımda ağır cezada, 12 Mart döneminde yargılanmak korkutmuştu. Daha sonra 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı yaşadım. 500 yıldan daha fazla mahkûmiyet talebi ile yargılandığım zamanlar oldu. Günde beş kez haftada beş gün mahkemeye çıkıyordum. İş bu noktaya gelince korku filan da kalmıyor. İşin ilginç ve benim için güzel yanı hiç içeri girmedim. 43 yıllık kesintisiz sanığım. Benim yargı kariyerim, beni yargılayanlardan daha uzun sürdü, sürüyor…

“ZAVALLI ADAMLAR, AMA TEHLİKELİLER”

28 Şubat darbesi ülke olarak, devletimize zarar verdiği gibi ferdi anlamda da birçok insana zararı olduğunu görüyoruz. 28 Şubat darbesinde sizin maruz kaldığınız sıkıntılar nelerdir?

Herkesin yaşadığı şeyler. Elele eyleminde gözaltına alındım. Her gün yeni bir dava açılıyordu. Hakkımızda suikast ihbarları geliyordu. Evim haczedilmişti daha sonra. Eşim ve çocuklarımın, arkadaşlarımın yaşadığı haksızlıklar vardı. Gazetemiz taranıyordu, daha sonra biliyorsunuz 312 General birlikte dava açtılar. Öfkeleri akıllarından büyük bir takımadamlar sürekli bize hakaret ediyor, tehdit ediyor; Zavallı adamlar, ama tehlikeliler… Sabrediyorsunuz, direniyorsunuz… İşte öyle şeyler.

28 Şubat soruşturması başladı. Haberi aldığınızda ilk ne düşündünüz?

Zalimler hesap verecek, etme bulma dünyası bu dünya diye düşündüm ama, meğerse Ergenekon, Balyoz davaları, paralel devletin derin devlete enjekte ve entegre edilmesine karşı çıkan kanadın tasfiyesine dönük bir komploymuş. Yani derin devleti tasfiye değil, tahkim operasyonu imiş. Zaten oyun bir iki ay içinde anlaşıldı. Hukuk kullanılarak bir komedi sergileniyormuş, sonuç da zaten ortada.

“MÜSLÜMANLARA KARŞI CO-PRODUCTİON BİR OYUN”

Sizce 17 Aralık bir darbe girişimi midir? 17 Aralık ile 28 Şubat darbesi arasındaki benzerlikler ve tehlikeler nelerdir?

Evet, yeni bir darbe girişimidir. Bunun ilk sinyallerini Oslo’nun deşifresinde aldık. Gezi bir başka örnek… Dershane olayı bir bahane, Bu da “dost-modern” bir darbe. Paralel devlet, paralel bir din… Din ve siyaset, birden çifte kavrulmuş bir darbe girişimi ile karşı karşıyayız. ABD, İsrail ve Vatikan’ın ortak yapımı, İslam’a ve Müslümanlara karşı Co-Production bir oyun… İslam ve Müslüman toplumu yedeğe almak için bir toplum mühendisliği projesi. Ama artık deşifre oldular. Oyun bitti. Ama hesaplaşma devam ediyor… Çeyrek asırlık bir projenin tasfiyesinden söz ediyoruz. İşin içindeki sıradan insanlar dinlerini; profesyoneller bugünlerini, projenin moderatörleri ise geleceklerini kaybedecekler. Hemen bırakıp gitmeyecekler.

Abdurrahman Dilipak Rabia İşareti

“VAHDETİ SAĞLAMAMIZ GEREKİYOR”

Stratejik öneme sahip bir coğrafyada yaşıyoruz. Ülkemizin tam anlamıyla demokratik ve özgür bir ülke olması için vatandaşların (Müslümanların) üzerine düşen görevler nelerdir?

Gelişmeler doğru yönde ve ileri doğru. Yapmamız gereken çok şey var. Herkesin yapacağı farklı; daha fazla üretmemiz gerekiyor. Daha örgütlü, daha birikimli, daha cesur… Bilim, sanat ve felsefeye ihtiyacımız var. Daha global düşünmemiz gerekiyor. Siyaset, ticaret, ilim ehlinin el ele vermesi gerekiyor. Vahdeti sağlamamız gerekiyor. Birileri bizim bu hedefe ulaşmamız için savaş dâhil, terör ve darbelerle önümüzü kesmeye çalışacak. Bunlara hazırlıklı olmamız gerekiyor.

GEÇMİŞİN BİLGİSİ, GELECEĞİN UMUDU, BUGÜNÜN SORUMLULUĞU…

Son olaylarla medyanın adeta gücün eli hükmünde olduğunu gördük. Yeni nesile çağın aksiyon ve reaksiyonlarını medya etkisi altında kalmadan görebilmeleri için tavsiyeleriniz nelerdir?

Medya bizde truva atı. Sahibinin sesi… Bu derin yapı, Media, Mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK içine sızmış ajanları ile bir bütün. Eklemlenmiş gazeteciler, aynı zamanda medya tetikçiliğini de yapıyorlar. Kiralık kalemler bazen karartma, bazen itibar cellatlığına soyunuyorlar… Daha çok okumamız gerekiyor, asimetrik düşünmemiz gerekiyor. Efradına cami, ağyarına mani bir şekilde olayları anlamaya çalışmalıyız. Geçmişin bilgisi, geleceğin umudu, bugünün sorumluluğu ile olaylara yaklaşmalıyız. Umudumuz korkumuzdan, sevgimiz nefretimizden büyük olmalı. Fasıklar bize bir haber getirdiklerinde hemen inanmamayı öğrenmemiz gerekir.

Tam yetki ile ülke iktidarında olsaydınız öncelikli yapacaklarınız neler olurdu?

Ben önce bilim, sanat ve felsefe derdim herhalde. Hikmet ve tabi adalet ve iktisat. Cahillik, fakirlik ve ahlaksızlık en büyük musibettir. Adalet mülkün temelidir. Midenizin açlığı fakirlik, beynin açlığı cahillik, kalbin açlığı iman ve hikmet, merhamet, sevgi. Herhalde Adaletin ikamesi ve hemen bir “Milli Bilgi Bankası” oluşturmak önceliklerim arasında olurdu.

Abdurrahman Dillipak Röportaj

“İNSANLIK BENİM BÜYÜK AİLEM”

Bu kadar yoğun program ve koşturma içerisinde ailenize özel bir zaman ayırabiliyor musunuz?

İnsanlık benim büyük ailem. Ben Allah’ın kullarına yardıma koşuyorum, Allah da bana bu çabamın karşılığını on katı, yüz katı, hatta 700 katı ile bana ikram ediyor. O da benim, Allah’ın dinine hizmet eden aile efradımın işini kolaylaştırıyor. O her şeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi olandır. Eve döndüğümde eşim, çocuklarım, torunum, hepsi beni bekliyor. Biz mutlu bir aileyiz ve birbirimizi hakka, hayra teşvik ediyor ve birbirimize dua ediyoruz. Birbirimiz Hakka ve hayra çağırıyor ve birbirimize bu anlamda yardım ediyoruz elhamdülillah!

Rabbinizle baş başa kaldığınızda, avuçlarınızı açtığınızda en çok dua ettiğiniz şey nedir?

Gale rabbişrahli sadri ve yessirli emri vehlül ugdetem millisani. Yefgahu gavli! (Rabbim göğsümü genişlet, işlerimi kolaylaştır, dilimin bağını çözki taaki sözümü anlasınlar.) Hasbünallahü Ve Ni’mel-Vekil Nimel Mevla Ve Nimen-Nasir Gufrâneke Rabbenâ Ve İleykel-Masîr (Allah bize yeter; o ne güzel vekildir, o ne güzel mevladır, o ne güzelyardımcıdır. Rabbimiz! senden affını dileriz, zira dönüs, ancak Sana’dır.) Ve tabi ki Fatiha!

“YAŞADIĞINIZ ZAMANA VE MEKANA ŞAHİTLİK EDİN”

Hasbahçe Gazetesi okuyucuları için son olarak neler söylemek istersiniz?

Allah’a dayan, Sa’ye sarıl, hikmete ram olun. Allah’a, Resulüne ve kitaba inandıktan sonra, din büyüklerinizi, liderlerinizi, örgütlerinizi ilah ve Rab edinmeyin. Kafanızı kiraya vermeyin, gözünüze at gözlüğü takmayın. Sabredin, şükredin, direnin. Okuyun, düşünün, karar verin ve harekete geçin. Yaptığınız işi en iyi şekilde yapın. Yaşadığınız zamana ve mekâna şahitlik edin. Hakkın ve halkın, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve haykıran sesi olun. Selam ve dua ile.

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
3673 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.