logo

EY STRES! SEN Mi BÜYÜKSÜN, BiZ Mi?

EY STRES! SEN Mi BÜYÜKSÜN, BiZ Mi?

 “…çünkü bir felaketi çağırmak, onun gelişini hızlandırmaktır, ölüm korkusunun ölümü çabuklaştırması gibi…”-Halil Cibran, Kırık Kanatlar

1950’li yıllarda İskoçya’ya bir yük gemisi yanaşır. Yükünü alıp da demir attığı limandan ayrılmak üzeredir. Fakat bir denizci, geminin son bir kontrol için girdiği soğuk hava deposunda mahsur kalır. Denizci var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama sesini kimseye duyuramaz. Çakısıyla içerden açmaya çalışır kapıyı, ancak mümkün değildir. Gemi hareket eder ve denizciyi unuturlar.

Mahsur kalan denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağını anlamıştır. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün soğuğun vücudunu nasıl uyuşturduğunu sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın verdiği acıyı anlatır.

Üç gün sonra soğuk hava kapısını açan başka bir denizci, zavallı adamın cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve kendisi de hayretten donakalır. Çünkü soğuk hava deposunun soğutma sistemi çalıştırılmamıştır ve oda yalnızca 19 santigrat derecedir. Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donacağını sandığı için ölmüştür.

Benzer bir hikâye de Amerika’dan:

Bir idam mahkûmu, idam günü gelip çatınca, elektrikli sandalyeye oturacağı anın endişesini yaşamaya başlar. Fakat işler rutinin dışında gelişir. Hapishane müdürü, mahkûmun yanına gider, o gün onu idam edeceklerini, ama hapishanenin istediği şartı yerine getirmesi halinde ailesine iyi bir para kazandırabileceğini söyler. Mahkûm biraz düşünür ve şartın ne olduğunu sorar.

Müdür, mahkûma elektrikli sandalyede değil, zehirli bir serum ile damardan enjekte ederek idam etmek istediklerini söyler.

Mahkûm kabul eder ve derhal sedyeye yatırılır. Serumda yeşil, mavi ve kırmızı renkte üç farklı sıvı vardır.

Doktor mahkûma olacakları anlatmaya başlar;

Önce yeşil sıvı damarına enjekte edilecek, ellerin ve ayakların uyuşacak. Sonra mavi sıvı enjekte edilecek, yüzün kolların ve bacakların uyuşacak. Son olarak kırmızı sıvı enjekte edilecek, şuurun kaybolacak, solunumun ve kalbin duracak.

İşlem başlar ve doktorun söylediği semptomlar görülmeye başlar. Önce eller ayaklar, sonra kollar ve bacaklar, sonra da şuur kaybı solunum ve kalp durması. Doktor ve hapishane müdürü göz göze gelir, birbirlerine onay mahiyetinde kafa sallarlar. Mahkûm infaz edilmiştir.

Bu infaz aslında bir deneydir. 1921 yılında Kurt Abelade isimle mahkûm, bir psikolojik deneyin olumlu sonuçlanan deneyine kobay olmuştur. Çünkü serumdaki sıvılar zehir değil, “su” dur.

Bu iki örnek gösteriyor ki psikolojik durumların vücutta kimyasal bir karşılığı vardır. Tıpkı korktuğumuzda uçuk çıkması, üzüldüğümüzde tansiyonumuzun yükselmesi, heyecanlandığımızda midemizin bulanması gibi.

Kimi zaman kendini gösteren olumsuz bakış açısı, insanın ister istemez maruz kaldığı stresin büyüklüğü ile de doğrudan ilişkilidir.

Aslında kişinin biyolojik ve psikolojik dengesinin bozulmasına gösterdiği tepki durumu olan stres tehdit duygusu veya acıya neden olan olaylara karşı vücudun kendi dengesini kurabilmek için verdiği normal bir reaksiyondur. Ve belli oranda olduğu sürece de faydalıdır. Pozitif stres dediğimiz östres insanı zinde tutar, odaklanmayı ve motivasyonu artırır. Negatif stres ise (distres) kaygıyı üst düzeye taşır, paniğe neden olur. Kilo almamızı hızlandırır, spor yapma konusundaki motivasyonumuzu düşürür, uyku düzenimizi ve kalitesini bozabilir, bağışıklığımızı zayıflatabilir. Ayrıca negatif stres; depresyon, anksiyete, demans ve alzheimer gibi nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarla da ilişkilidir. Kısaca insanın hayatını altüst edebilir.

Bunun yanı sıra kimi zaman tökezlemek, sendelemek, mücadele azminin azalması da elbette insanoğlu içindir ancak bunlar kişiyi uzun süreli bir karamsarlığa sürüklememelidir. Önemli olan insanın kendi iç motivasyonunu artırarak “rüzgârda eğilse bile sökülmeyen yeşil ekinler” gibi olabilmektir.

Sinan TERLEMEZ
Psikolojik Danışman

1041 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.