logo

Hâl Kâl Lâl Hattı

Hâl Kâl Lâl Hattı

Hâl Kâl Lâl Hattı

“Gözlemle, dinle, sus, az yargıla, çok sor.” Platon

Sorular, sorular, sorular …

Her şeyin hiçbir şey, hiçbir şeyin her şey olduğu bir evren düşünün. Böyle bir evrende yaşamak ister miydiniz? Yaşasaydınız yine de her şeyin hiçbir şey ve hiçbir şeyin her şey olduğunu fark edebilir miydiniz?

İçinde yaşadığı evrende, fiziksel ve biyolojik sarmalın dışında daha kuvvetli üçüncü bir ihtimalle sarmalandığını fark edebilseydi insan, buna bir formül geliştirebilir miydi?

Matematikteki kesişme noktası ile hayatın kesişme noktasının aynı olduğunu varsaymak için hiçbir gerekçemiz yoktur. İnsan eliyle henüz işlenmemiş girift bilgi sarmalı içerisinde yüzüyoruz. Uzam, çok doğrunun aynı noktalarda buluşmasına kesişme fırsatı tanısa da, zaman, çok doğrunun aynı olmayan noktalarda da nasıl kesiştiğinin binlerce örnekliğini sergileme kudretine sahip.

Hesabını bilindik çerçevede yapınca, hesap dışı kalan ihtimaller içerisinde boğulabiliyor insan. Tabii bu boğulma mutlak ölüm anlamına gelmiyor. Bu durumda üç ihtimal beliriyor; Ya yarı zamanlı hayat ya tam zamanlı hayat ya da yarı zamanlı ölüm. İnsan, tam zamanlı ölümü, yaratıldıktan sonra asla tecrübe edemez, çünkü onu var edilmeden önce tecrübe etmiş sayılır. Bu durum kendisini –bir hiç olmasa da- hiç olmadığı kadar derinliğe yolcular. Tüm yolculuğu, yabancısı olduğu kendi atmosferini keşfetmek olsa da, bunun kendisine dair olduğunu da bilmiyor oluşu insan hayatını daha da gizemli kılar.

Hayalini kurduğu bir ütopyanın kendi hayatında belli belirsiz yaratılmaya başlandığını ve asıl yolculuğunun o yaratımla birlikte şekillendiğini düşünebilseydi insan, bunun gerçekleşme ihtimali artmaz mıydı?
İhtimalleri istatistiklerden bağımsız kılan şey, kişinin içinde bulunduğu atmosferin dinamiklerini yakalayabilmesidir. Peki kim ya da kimler bu dinamikleri yakalayabiliyor; hayalin karıştığı hayatın içerisinde?
Kişinin kendisi hakkındaki düşünceleri mi hayatında daha etkilidir yoksa başkalarının kendisi hakkındaki düşünceleri mi? Bu durumda sıradan insan, kendisi olmaklığı bakımında çoka karşı yine bir kişidir. Bin kişinin kendisine dair kanaatleri ile de boğuşur bir başına.

Direnç göstermek ve direnebilmek! Başkalarına göre evrilmeden yaşayabilmek eğer bir sanatsa, bu sanat yeryüzündeki icrası en zor sanatlardan biri olsa gerek…

Peki, bir iradenin çoklu iradelerle çatışması, hayalin karıştığı hayatı nasıl etkiler? Mesela kişinin kendisine güveninin tam olmasına rağmen etrafında kendisine güvenmesine engel olacak iradi duvarların örülmesi, kişiye dair neticeyi nasıl etkiler?

Psikolojik manevraların evrenin devridaimine nasıl etki edebildiği şimdilik bilimin ilgi alanına girmese de kesişen hayatların enikonu belirginleşmesinde iyi ya da kötü etki edebileceği kuvvetle muhtemel.
Fiziksel ve biyolojik yolculuğu anlamadan kişisel yolculuğu idrak edebilmek mümkün mü? Belki de kendi dünyamızda uyanıkken her şeyin anlamını yitirdiği ve hareketli dünyanın gerçekte bizim için dönmediği hoyrat durumlar yaşayabiliyor insan, tersi durumları da yaşayabildiği gibi…

Sevmeyi, yazmayı, anlatmayı, dinletmeyi dilemek ve dilenmek, dilemeyen ve asla dilenmeyen ama murâd eden bir Tanrı’yı celbeder mi? Bu konuda murâd etmenin dilemeye galebe çalacağı âşikar.

Bitkinin, hayvanın ve insanın dilemesi, canlıyı kurulu ve kurallı olanın devamlılığını sağlamaktan öteye geçirmez. Ancak murâd etmek kurulu ve kurallı olmayan bir yaratım sahası açmaya fırsat kapısı olabilir. Artık kim bu fırsat kapısını yoklamak isterse, yeni vâretmeler başlatılır dizinin dibinde…

Hak adına sormak lazım, yeni vâretmelerin adaletsizliğe yol açması mümkün müdür? Fırsat kapısının önceden nasıl yoklanacağı konusunda bilgi sahibi olmuş bir insanın bu konudaki bilgisiz bir insana olan avantajı nasıl bir sonuç doğurur? Bilginin güç olduğunu ya da güç doğurduğunu öğrenmiş olan insanlık, fizik ve biyoloji dışında daha güçlü bilgi çeşnisinin bulunduğunu bilebilse ve bu bilginin insan üzerinden rutin dışı yaratımlara yol açabileceğini fark edebilse, dünyanın bugün için nasıl bir resme bürünebileceğini tasavvur edebilir miydi? Çizilecek resmin kendisini silerek çizebilen ve çizerek silebilen bir hareketli tabloya dönüşeceği de muhakkak.

Fizik çok şey der ama hepsini tek bir cümle ile ifade edemez, biyoloji de çok şey der ama hakeza…

Peki, hepsini içine alarak eritebilecek olan üçüncü ihtimal?

Tanrı ve insan baş başa! Birbirlerine hem çok uzak hem çok yakın! Hem sen hem ben! Hem O hem biz! Hem dem hem sırdaş! İşte bu pozisyon bize olsa olsa her şeyi şu tek cümleye sığdırır: “Sırra kadem bastım sırra kadem basma! Sır kâtibi olmak, hükümdarın sırrını taşımak gibidir. Bir nesnenin özüne inebilmek ne ile mümkün? Sır katipliği, ilk insandan bu yana evvela peygamberlere, ardından akl-ı selim olan salih kullara sirayet eden üst düzey bilgelik hâlidir. Dikkat edin “bilgeliktir” demiyorum, “bilgelik halidir” diyorum. Haliyle bu bilgelik türünün bir öğretim metodunun olduğu düşünülemez.

Hâl dili ile kâl dilinin kesişme noktası, bireye önce bilinçaltından maddeye açılan özerk bir atmosfer oluşturur. Bireyin iradesi, bu atmosferi değdirdiği kişinin, hayvanın, bitkinin, taşın ve toprağın iradesine dönüşebilir. Bu irade evvela manevi kuvvetine bağlı olarak kollektif bilince dönüştürülebilen enerjiye, ardından imgeden hayata aktarılabilir.

Sıradan insanın iradesi bin insan iradesi yanında eriyip tükenirken bilgelik haline ermiş kişinin iradesi, bin insan iradesini potasında eritecek kudrete sahip olur.

Bilgelik hâlini yakalayabilmiş insanın bir sözü bin söze, tek nefesi ise bin nefese bedel olur. Asıl kriz işte şimdi başlar. Dolayısıyla “sırla kaybolmak” ile “sırda kaybolmak” arasında bocalar insan. Ya sırda kaybolacaksın ya da sırla kaybolacaksın! Hangisini seçerse istikamet ehli olabilir? Sorusu artık hayat memat sorusudur…

Âdemoğlu, gönlü eşyaya nüfuz edeli çok can yaktı ancak bu durumun kendi canını yakmış sayılacağını pek bilemedi. Gönlün ayna olduğunu fark edemeyenin bilmeden gönlü ilahlaştırması ise ne büyük zulümdü…

En büyük çelişki ise bilgelik halini istikamet haline dönüştüremeyenden geliyordu. Çelişkiler dünyasında dönüştürebilene aşk olsun!

Selam ve Dua ile
Yakup BAYAKIR

953 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.