logo

HOROZLAR GİBİ DAVRANMAYA ÇALIŞAN TAVUKLAR

Yaşar YAVUZ

Yaşar YAVUZ
yasaryavuz00@hotmail.com
HOROZLAR GİBİ DAVRANMAYA ÇALIŞAN TAVUKLAR

“Ben sporcunun zeki çevik, ama ahlaklısını severim” diyen Atatürk’ün, bugünlerde herhalde kemikleri ciddi ciddi sızlıyor olsa gerek. Çünkü artık sporda ahlak aranmıyor. Erdem aranmıyor. Sosyal yapıya uygunluk, evrensel ahlaki değerler vb. hepsi birden çöpe atılmış durumda.

Bir voleybolcu kızımızın sevgilisi etiketiyle bir kadını afişe etmesi, bir kısım sosyal medyada sevinç naralarıyla, adeta zafer nidalarıyla karşılanan bir olay oldu.

80’li yıllarda bir gazetede: “Üniversite gençliği arasında yapılan bir ankette, “bekâret sizin için önemli midir?” sorusuna % 84 oranında “hayır” cevabı verildi yazısı eşcinselliği/lezbiyenliği içselleştirmeye gençliği sürükleyen bir algı rüzgârıydı.

Bugünlerde başlamış olan Avrupa Voleybol Şampiyonası hakkında bir TV kanalı da özellikle o hanım kızımızla yapılan röportajı ekrana yansıtarak, adeta toplumun aynı yönde güdümlenmesi arzusuyla haber yaptı. Çünkü o kızımız şahsında eşcinsellik sapkınlığı yüksek perdeden afişe edildi. Çünkü o, Filenin Sultanlarından biriydi. Meşhurdu. Genç kuşakların benzemeye çalıştığı zirvelerden biriydi.

Kimse daha ne olup bittiğini anlamadan yetkililer bu hadiseye, “Kişisel hayat anlayışıdır, biz karışmayız” diyerek adeta çanak tuttular. Arkadan gelecek yüz binlerce çocuğun zihnine, bu sapkınlığın normalleşmesi gibi bir mühür bastığını göz ardı eden yetkililer, bunun yükümlülüğünü ve sorumluluğunu nasıl ödeyebileceklerdir? Tüm çocuklar için de mi acaba, bu tercihi seçenek olarak görmekteler!

Bu yetkililer acaba Atatürk’ün, “…ama ahlaklısını…” diye üzerine bastırarak dile getirdiği hakikati neden görmezden gelmek istiyor?

Şimdi geliniz önce Türk Dil Kurumu’nun lezbiyenlik, eşcinsellik kelimelerinin karşılığındaki tarifine bir göz atalım:

Lezbiyen Fransızca dilinden Türkçemize geçmiş bir kelimedir. Türk Dil Kurumu’na göre ise, lezbiyen kelimesinin anlamı “sevici” demektir.

Özgür ansiklopedi olarak anons edilen Vikipedi konuyu söyle açıklar: “Başka bir kadına fiziksel veya duygusal çekim hisseden, eşcinsel kadın.”

Bugün ülkemizdeki gençlerimize adeta normal bir davranış gibi sunulan lezbiyenliği, Avrupa’da 12. yüzyılda yaşamış olan yazar Etienne de Fiugeres “Horozlar gibi davranmaya çalışan tavuklar” benzetmesi yaparak, hem alaya almış, hem de evrensel ahlak ilişkilerine bu sapkınlığın sığmadığını, en doğal şekli ile dile getirmiştir.

Düşünebiliyor musunuz? Sınıfta öğretmen bu gayri ahlaki sapkınlığı dile getirirken, öğrencilerden bir tanesi gayet masum bir eda ile “Hocam olaya kişisel tercih olarak bakamaz mısınız?” diyebilmektedir.

Başta bu voleybolcu sevgili kızımız olmak üzere, tüm gençlerimiz için sapkınlıklardan uzak tertemiz bir hayat duası ediyoruz. Ama şeytani vesvesenin sesinin çok gür çıktığı bir zamanda yaşıyoruz.

Peki, bu zihniyete sahip olanlar konuya şu Hadis-i Şerif ışığında bakabiliyorlar mı acaba?

“Kadınların (şehvetlerini tatmin etmek için) birbirine sürtünmesi, aralarında (işlenen) bir zinâdır.” (1) Hz. Muhammed (s.a.v.)

Bu sapkınlığı normal bir cinsel tercih olarak görmeye çalışan insanlar, sistemler acaba kendilerinin dünyaya bir sürtünme sonucu mu geldiğini düşünmektedirler?

Taraf kesimler, eskilerin vermiş olduğu masum: “Seni melekler getirdi” mazereti yerine, “Sen sürtünme ile oluştun” cevabını mı favorilerine ekleyecekler?

Bu sürtünmenin insanlık tarihine bir katkısı olmuş mudur?

Dünyanın en muhteşem duygularından olan anne-baba olma şerefine ermek için, varını yoğunu elden çıkarıp, tüp bebek usulü ile bu şerefe ermek isteyen insanlar bir sürtünme ile bu sonuca ulaşabileceklerdir.

Yahut bu kadar önemsenen, reklamı yapılan sürtünme eylemi ile topluma hangi yararlı faaliyeti kazandırmayı planlamaktadır?

İnsanı zihinsel anlamda darmadağın eden bu sözlere birkaç cümle daha ekleyebilirdik. Bu kadarı kafi…

23 yaşındaki daha bıyıkları terlememiş bir delikanlı ile, 65 yaşındaki bir adamın nikah salonundan, kutlama alkışları eşliğinde elele çıkmalarının ötesini düşünebiliyor musunuz?

Hayatın normal akışında, acaba galebe çalan hangisi olacak? Mutfakta, yatak odasında, cinsel hayatta hangisinin sözü geçecek? Bu teşhir edilen, reklam edilen, afişe edilen sapkınlığın uzantısı, hammaddesi “gaita” (b*k) olan parfüm(!) kokuları değil midir?

Hayvanlarda eşcinsellik görülmez. Çünkü canlılarda sadece erkeklik ve dişilik geni vardır. Eşcinsellik diye bir gen yoktur.

“Cinselliğin genetik temeli üzerine bugüne kadarki en büyük çalışma, insan genomunda eşcinsel davranışla bağlantılı olabilecek beş noktayı ortaya çıkarıyor. 29 Ağustos’ta Science dergisinde yayınlanan ve yaklaşık 500.000 kişinin genomlarına dayanan bulgular, önceki daha küçük çalışmaların sonuçlarını destekliyor ve birçok bilim insanının şüphelerini de doğruluyor: Cinsel tercihler genetik bir bileşene sahipken, hiçbir genin cinsel davranışlar üzerinde büyük bir etkisi yok.”

Fıtratı, temiz yaratılışı, asil formatı sapkın fikirlerinle ne kadar da zorluyorsun ey insan!

İmanî anlamda herhangi bir temeli olmayan insanlara söylenebilecek, insanı ürpertecek çok şey söylenebilir.

Kalbinde zerre kadar imanı olanların ise, Allah’ın şu ifadesine kulak vermesi gerekiyor:

“Artık her kim (nikâhlı eşlerinden istifade gibi) bu(helâl ala)ndan ötesini arar (da şehvetini haram yollardan tatmine kalkışır)sa, ancak onlar haddi aşanların ta kendileridir!”(2)

Allah’ım; içimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından (ve yapmaları gerektiği halde yapmadıklarından) dolayı bizi helak mi edeceksin? (3)

Bir doğa kanunu: İki madde birbirine sürtünürse elektriklenme ve doğal olarak ortaya çıkan sonuç: Ateştir.

Ey toplum bilimciler, ey yetkililer! Bu ateş herkesi yakar.

Hayırlı Cumalar.

Selam ve dua ile.

Yaşar YAVUZ

———————–

(1) (Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, rakam:7491, 13/476)

(2) (el-Müminûn Sûresi: 7)

(3) (Araf,155)

734 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Önce kanat taktılar, sonra onları kırdılar

    15 Nisan 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Soru/Yorum, Tüm Manşetler

    Bazen kör, sağır, hissiz ve unutkan olmak istersin.Bazen, bazı yerlerden geçmemiş, bazı insanları hiç tanımamış,Bazı şeyleri yaşamamış, bazen de dünyaya hiç gelmemiş olmak istersin.Sanırım henüz ölmüyoruz ama ne tezattır ki yaşamıyoruz da… Çok şey geliyor dilime, çok şey geçti içimden, gözümden.Sonra "neyse neyse” deyip içime atıyorum hepsini.Anlatsak da bir anlatmasak da.Olsa da boş olmasa da artık bazı şeyler. İnsansızlık çekiyoruz efendim, insansızlık.Tek ve onulmaz, kanayan yara; insansızlık.Sanırım bu kahır ve bu yalnızlık öldürecek...
  • El alem ne der diye yaşamak

    15 Nisan 2025 Aile, Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Sivil Toplum, Tüm Manşetler

    Yazılı ve sözlü kurallar hayatı idame ettirme ve sosyal bilinç açısından önemlidir fakat hangi bilincin ürünü olduğunu bilmediğimiz örf ve adetlerimizin de bir kısmına yazılı kanun gibi sıkı sıkıya bağlanmanın ne denli doğru olduğunu düşünmekte fayda var. Birkaç örnekle açıklamak gerekirse; - Yaklaşık 20 yıl öncesine kadar, yuva kuran genç kızlarımıza uygulanan tarife; Gelinliğinle gidiyorsun, kefeninle çık. Kocadır döver de sever de (başkasını da sevebilir) sen kocana sahip çık, yuvayı dişi kuş yapar. - Eve misafir geldiğinde el öpm...
  • Gayretsiz Tevekkül Olmaz

    16 Mart 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Onlarca duygunun, binlerce kelimenin arasında kendimizi kaybettiğimiz, kendimize teşhis koyamadığımız zamanlarda, okuduğumuz bir cümle gelir ok gibi saplanır kalbimize. Sanki bizden önce birileri bizim yaşadıklarımızı yaşamış ve bizim duygularımızı dile dökmüştür. Kalan bütün edebi cümleler o an için anlamsızdır. Öyle ki idrak kapanır düşünme, algılama, karşılaştırma yetisini kullanmak istemez insan. Çünkü kolaydır acımızı bir başkasının tecrübesinin gölgesine saklamak. Duygu durumumuz değiştikçe isabet eden, yön veren cümlelerde elbette...
  • Acı geçer ama acı çekmiş olmak geçmez

    08 Ocak 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Fazla düşünmek öldürür, fakat düşünmemek daha fecidir. Ortası ise olayları, kavgaları, kargaşayı, anıları ve hatıraları yeterince, yerli yerince bırakmaktır. Elbette ki acı geçer ama acı çekmiş olmak geçmez. Çok irdelemek, çok peşine düşmek aynı düşüncelere veya bir olaya fazlaca saplanmak, takılıp kalmak sorunları çözmüyor, aksine daha fazla sorun yaratıyor. Daha geriden, daha sakin ve objektif bakıldığında zihin daha rahat seçip, daha doğru ayırt edebiliyor yaşamı ve olayları. Akabinde çoğu şey, hiç bir şey gibi geliyor. İnsanın gönlü ...