logo

İHLAS VE TAKVA

İHLAS VE TAKVA

Hz Ali’ye (k.v) “bayram nedir?” diye sorduklarında cevaben: “Günahsız geçen her gündür” buyurmuş. Bir hayat boyu günlerimizi bu şuurla idrak edebilmeyi Cenab-ı Hak bizlere nasip etsin.

Bu yazımızda Yavuz Sultan Selim’in rüyası sonrası yaşananlara bir göz atmaya çalışalım.

Görmüş olduğu rüyasında Ulu Hakan’a şu cümle söylenmişti: “Güzel kullardan biri, bir rüya görmüş” Yavuz’un bu cümleyi tam olarak çözemediği anlatılır. Buradaki geçen “güzel kul” acaba iyi bir kula mı işaret ediyor, yoksa adı güzel (Hasan) olan bir kula mı işaret ediyor? İşte bu noktada Yavuz’un ikinci manayı esas alması sebebiyle, Hasan Can’a rüya konusunda zorlamalarda bulunduğu anlatılır.

Sonuçta salih bir rüya ile mana âleminden almış olduğu emri yerine getirmeye çalışan Yavuz Sultan Selim Han, sefer eylediği Şam diyarında üç ay kadar oyalanmıştı. Hâlbuki Mısır Seferi ivedilikle onu beklerken, onun Şam’da üç ay oyalanmış olmasının başka sebepleri vardı.

Eğer İstanbul Fatih Balat’ta bulunan Yavuz Selim Camii’ne yolunuz düşerse, cami avlusunda cam bir kafes içerisinde muhafaza altına alınmış olunan şu beyti göreceksiniz. İşte bu beyit Yavuz’un oyalanma sebebiydi.

“İza dehale sin’ün fi’ş-şin ve ma zahera kabr-i Muhyiddin.” (Sin, Şın’a girince, Muhyiddîn’in kabri meydana çıkar)

Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine çıkmadan evvel İstanbul’da sefer hazırlıkları yapılırken kulağına bu cümle fısıldanmıştı. Kendisinden 277 yıl evvel yaşamış olan Muhyiddin-i Arabi’nin kitabındaki bu beyitte: “Benim kabrim sin, şın’a girince bulunacaktır” yazıyordu.

Yavuz’a dediler ki: “-Sultanım!.. Bu “sin”den maksat adınızın baş harfi Selim’in “S”si olsa gerek. “Şın”dan maksat ise Şam şehrinin baş harfi “Ş” olsa gerek. Umulur ki siz Şam’da, bu mübareğin kabrini açığa çıkaracaksınız.”

İşte kulağına söylenen bu cümle sebebiyle Yavuz üç ay kadar Şam’da oyalandı. Gönül tarihçileri bu süreyi şöyle anlatırlar:

Yavuz Sultan Selim Şam’da bulunduğu süre içerisinde her gece tebdil-i kıyafet otağından çıkar, yalnız bir vaziyette kıraathaneleri belli mekânları dolaşır Muhyiddin-i Arabi hakkında bir bilgiye ulaşmaya çalışırdı. Fakat ne var ki, aradığı bilgiye bir türlü ulaşamıyordu. Neticede Mısır Seferi onu beklerdi. Öylesine ümidini kestiği bir gece, otağına dönerken yol kenarında gördüğü bir hamam ilgisini çekti. İslam dininin temizliğe verdiği önemi her an ruhunda yaşayan Yavuz Sultan Selim Han, bu gece temizlenmeyi yarın da besmele çekerek ordusu ile beraber Mısır’a sefere çıkmayı muradetti.

Hamam sessiz ve neredeyse boştu. Sadece bir köşede yaşlı birinin yıkanmakta olduğunu gördü. Kendisi de karşı köşeye yerleşerek yıkanmaya başladı. Bir süre sonra yaşlı adam elindeki tası kurnaya birkaç defa vurarak bekledi. Kimse gelmediği için bu hareketi belli aralıklarla tekrarladı.

Yavuz: “-Beybaba bir arzun mu var? İkide bir tası kurnaya vurmaktasın” diye seslendi. Yaşlı adam: “-Evladım anlamadın mı tellakçı gelse de sırtıma bir kese yapsa diye bekliyorum.” Bunun üzerine Yavuz zamanının müsait olduğunu düşünerek: “Beybaba sırtını keseleme mi ister misin?” diye bir soru yöneltti.

“Tabii evladım olur” demesiyle de ayağa kalkarak onun yanına gidip sırtını keselemeye köpüklemeye başladı.

Yavuz bu yaşlı ile sohbette bulunmak istedi ve ona şöyle bir soru yöneltti: “-Baba sen gençliğinde bir hak dostuna hizmet etmedin mi? Veya muhtaçlara bir yardımda bulunmadın mı ki; şu hamam tasını dakikalarca vuruyorsun da bir tellak gelip senin ihtiyacını görmedi” dedi.

Buna karşılık ihtiyar: Hele başımdan aşağıya bir su dök de, gözlerim açılsın bunun cevabını vereyim” dedi. Yavuz birkaç tas su dökerek onun başını ve yüzünü sabun köpüklerinden arındırdı. İhtiyar: “Bak senin vücudunda tam yedi tane ben vardır” deyince, Yavuz:” Allah!.. Allah!..” diyerek hayretle İhtiyara baktı. İhtiyar devamla:  “- Eğer ben gençliğimde bir hak dostuna hizmet etmemiş veya ihtiyaç sahibi olanların imdadına koşmamış olsaydım bunca tellak varken, onlar bunca çağırmama rağmen gelmedikleri halde, iş başa düştü diyerek koskoca cihan sultanı bana tellaklık eder miydi?” deyince, Sultan Selim karşısındaki kişinin sıradan bir kimse olmadığını anladı ve önce “sus” diyerek eliyle ihtiyarın ağzını kapattı. Çünkü korumaları olmadığı için her an bir tehlike ile karşılaşabilirdi.

Sonra edeple özür diledi ve kendisine sordu: “Hadi benim tebdil-i kıyafet gezen bir sultan olduğumu bildiniz. O da kolay bir şey değil ama peki vücudumda yedi ben olduğunu nereden biliyorsunuz? Çünkü beni ilk defa görüyorsunuz” dedi.

İhtiyar şu cevabı verdi: “Senin annen Gülbahar Hatun mübarek bir kadındı. Sen ondan duymadın mı ki; doğduğun tarihte Amasya’daki evinizin kapısına bir fukara derviş gelip: “Bugün bu evde bir şehzade dünyaya gelecek. Onun vücudunda yedi ben vardır. O padişah olacak ve yedi devleti ortadan kaldıracak. O derviş konağın kapısında bunları söylerken sen doğmak üzere idin. İşte bu sır, o sırdır. Sen bunu rahmeti annenden duymadın mı? dedi.”

Sultan Selim: “-Evet efendim çocukluğunda duymuştum, fakat unutmuşum. Anam sık sık derslerine çok çalış! Yetiş! Sen padişah olacaksın derdi” dedi.

Yavuz böylesi gizem dolu sohbetin içerisinde hayretler ve acayip duygularla kavrulurken, aklında Mısır’daki önüne çıkacak en büyük engel Sina çölü vardı. Böylesi kalp gözü açık mübarek bir zatı yakalamışken ona Kahire’ye ulaşıp ulaşamayacağını sormayı düşündü.

“Efendim siz belki de zamanın kutbu veya Hızır’ısınız. Bana askerlerimle Sina Çölü’nü geçip geçemeyeceğim hususunda bir müjdeniz olur mu?” diye sorunca, ihtiyar:

“-Sultanım!.. Size bu hususta iki müjdem var” dedi ve anlatmaya başladı.

Hiç çekinmeyip yola giriniz. Siz çöle gelmeden evvel şiddetli yağmurlar çöl kumlarını sıklaştıracaktır. Toplarınız da askerleriniz de kumlara bakmadan kolayca bu kum sahrasından geçeceksiniz. Zira başta Peygamberimiz(sav), yanında dört büyük halife olduğu halde, sizin önünüzde yürüyecek ve ordunuz en kestirme bir surette, hem de emniyetle Kahireye ulaşacaktır.”

Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim heyecanla atılarak: “Ben onları görebilecek miyim?” diye sordu. İhtiyar:”-Şu anda beni gördüğün gibi, onları da aynen göreceksin. Korkma atından in ve onları yaya olarak takip et.” dedi ve devam etti: “-Bu sana vereceğim müjdelerden birincisidir. İkinci müjdeye gelince…”

Sevgili Hasbahçe Gazetesi okurları! İkinci müjdeyi de inşallah bir sonraki yazımızda sunmaya çalışalım.

Yavuz Sultan Selim Han gibi ihlas ve takva sahibi olan bir müminin karşılaşacağı harikulade haller bizlere ders olmalı, hayatımızı ihlas ve takva çerçevesinde yaşayan bir Müslüman olmak için gayret sarf etmeliyiz.

Bayramımız ve cumamız mübarek olsun.

Selam ve dua ile.

Yaşar YAVUZ

Etiketler: »
526 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.