logo

İnsanlar Eşittir Ama Özdeş Değildir. Kadın Kadındır, Erkek Erkektir.

İnsanlar Eşittir Ama Özdeş Değildir. Kadın Kadındır, Erkek Erkektir.

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 49/13)

Aliya İzzetbegoviç bizleri inşa etti ve etmeye devam ediyor

Aliya İzzetbegoviç bir mütefekkir, lider, siyaset adamı, bir baba ve Müslüman bir birey olarak düşüncesinin temeline ve yaşam felsefesine düalist bir anlayışla yol bulan ancak tüm boyutlarıyla tevhide çıkan ilkeleri yerleştirir. Olayları, nesneleri, insanları, dinleri ve ideolojileri anlamaya, tanımlamaya çalışırken hep neden ve nasıl sorularını sorarak arkasındaki hikmeti ve sebebi anlamaya çalışır.

Ona göre sebepsiz ve hikmetsiz bir varoluş söz konusu değildir. Her şey birbirine bağlı olarak ve birbirini tamamlamak üzere var olurken kadın ve erkeğin düalizmi de birbirlerine olan bağımlılıkları ve zorunlulukları itibariyle tekliğe yani tevhidin oluşmasına işaret eder.

Aliya bizleri inşa etti ve etmeye devam ediyor. Onun sayesinde İslam öykü olmaktan çıktı ve hayatın kendisinde bir karşılık bulmaya başladı.

Farklılıklara rağmen birlikte yaşanabileceğini hedefleyen Aliya, manevî endişe taşıyan tüm insanların kendisinden istifade edebileceğini düşünerek ve birçok açıdan rol model olabileceğinin şuuruyla yaşar ve yaşadıklarını özenle kaleme alır.

Batı’da Kadın ve Aile Anlayışı

Aliya, kültür ve medeniyete dair analizinde kadın ve erkek arasındaki farklılıkları belirtirken; kültürde kadın kadındır, erkek erkektir dedikten sonra medeniyetin erkek ile kadın arasındaki farklılıkları ortadan kaldıracağını ifade eder. Başka bir incelemesinde ise modern dünyada ailevi ve toplumsal olarak yaşanan bozulmayı daha çok kadınlardan annelik rollerinin çalınmasına bağlar. Onlar kullanılan veya tapılan bir nesne olurken ellerinden en önemli özelliği olan şahsiyeti alınır.

Huzursuzlukların temel sebebi kapitalizmin kadını bir meta haline getirmesi ve anneliği değersizleştirmesidir. Sözde uygar ülkelerde kadının konumunun değiştiği fakat iyileşmediği görülür. Bunun nedeni anlayış değişikliğinin ardından kadınların iş hayatında ve sosyal alandaki sorumluluklarının dengesiz bir şekilde artmış olmasıdır.

Aliya’ya göre modern hayatın kadın üzerindeki olumsuz etkileri aile hayatını da içinden çıkılmaz hale getirir. Karı-koca arasındaki sorunların artması mutsuz ve doyumsuz gençlerin çoğalmasına da sebep olur.

Aliya’ya göre uygarlık ve onun yansıması olan şehirleşme, konfor ve zenginlik mutluluk yerine mutsuzluğu arttırdığı gibi birçok açıdan bireysel ve toplumsal çöküntüye neden olur. Modern hayat tarzı, aile yapısının çözülmesiyle birlikte boşanmaların artmasına sebep olur. Çocuk bakım evlerinde anne-babasız çocuklar, huzur evlerinde ise çocuksuz anne-babalar” var der.

İslam Dünyasında Kadın ve Aile Anlayışı

Dinî açıdan Doğulu, eğitim bakımından Batılıyız. Kalben bir dünyaya, aklen diğerine ait bulunuyoruz. Akıl ve düşünce olarak Batılı, ruh ve duygu olarak Doğulu birisiyim. İslam ve Müslümanlara hizmet ederken aynı zamanda tüm sağduyulu insanların hizmetinde bulunuyorum” değerlendirmelerinde bulunur. Yaptığı bu açıklamalardan onun özgüveni yüksek, aşağılık kompleksine sahip olmayan, hoşgörülü ve adil bir yaşam felsefesine sahip olduğu görülebilir.

İslam’da kadın-erkek eşitliğinin olup olmadığına gelince; İslam’da kadın-erkek eşitliği hem vardır hem yoktur” İnsan ve şahıs olarak; kişilik hakları, ahlâkî ve insanî sorumlulukların taşıyıcısı olması bakımından eşitlik mevcut iken, “Avrupa’da genel olarak anlaşılan aile ve toplum içinde görevlerin birebir aynılaştırılması anlamında” eşitlik İslam’da söz konusu değildir. O, kavramların sorumsuzca kullanılmasına karşı çıkarak eşitlik ve özdeşlik kavramlarının farklılığına dikkat çeker. İnsanlar eşittir ama özdeş değildir. Bu bağlamda eşitlik ve özdeşlik iki farklı kategoridir. Allah’ın huzurunda eşitiz, tabiat bakımından özdeşiz. Ruhlar (fertler) olarak eşitiz, bedenler olarak özdeşiz (ya da özdeş olabiliriz.)”

Aliya’ya göre aile müessesesinin manevî ve ahlakî değerinin korunması sosyal ahengin muhafazası açısından son derece önemlidir. Aliya bu konu üzerinde oldukça fazla durur. Ona göre aile ve toplum birbirinden tamamen bağımsız fenomenler değildir. Bilakis bu müessese toplumun ilk hali, çekirdeği olması bakımından hücresi olmamakla birlikte, süreci ve sonucu belirleyen nüvesidir. Aliya, ailenin 1977 Sovyetler Birliği’nin anayasasında “çalışan kolektif” olarak tanımlanmış olmasına karşı çıkar. Çünkü toplumun geliştirilmesine dönük atılan her adım o güçlü yapıyı bozar; ailede duygu, hissiyat, samimiyet ve menfaatsiz temel üzere başlanan süreç, daha çok çıkar üzerine kurgulanmış topluma teslim edilerek sonuçlandırılır. Bu nedenle toplum, aile kurumunu hiçe sayarak yaşam ilkelerini ve şartlarını belirlememelidir. Aksine ailenin merkezde olan fonksiyonunu icra etmesine müsaade etmeli ve kültürel ancak saygın yapısına dokunmamalıdır.

Eğitimli Bir kadının İyi Bir Birey ve Toplumun Oluşumundaki Rolü

Kadınlar için başlatılacak eğitimler kabiliyet ve isteklerine göre her alanda yapılmalı ve sosyal hayat içerisinde rahat çalışabilecekleri imkânlar onlara verilmelidir. Aynı zamanda onları annelik konusunda eğitecek okullar da açılmalıdır. Özellikle ve öncelikle kadınların yeniden özgüvenleri artırılmalıdır. 7/24 bütün zamanını ve mesaisini çocukları ve ailesi için geçiren kişinin annelik ve hanımlık işini tanıyacak ve bu sayede ona değerli olduğu şuurunu verecek birikimi bünyesinde barındıran İslam kültürü yeniden hayat bulmalıdır. Kadınlar, kendilerinde bulunan annelik vasıflarının çok özel bir durum olduğunu yeniden anlamalıdırlar. Bireysel ve toplumsal hayata başarılı bir çocuk yetiştirme üzerine tekrar düşünmeleri sağlanmalıdır. Batı’dan birçok şey alınabilir; bilim ve teknolojik gelişmeler konusunda Batı ile iş birliği yapılabilir. Ancak “Batı’nın neyi alınmaz?” sorusuna verilecek ilk cevap “aile yapısı alınmaz” olmalıdır. “Bazı durumlarda Avrupalı hayat tarzı, nasıl yaşanmaması gerektiğinin örneğidir.” Çünkü aile yapımız da oradan alınacak olunursa o zaman İslam kültür ve medeniyeti diye bir şeyden söz edilemez. Müslüman toplum, Batılıların arzu ettiği gibi Batılılaşmak ve modernleşmek yerine İslamlaşmayı tercih etmelidir. Öncelikle onları bilinçli ve eğitimli hale getirmeli sonrasında ise eğitimli kadınlardan kendi değerlerine uygun bir neslin inşası için gayret talep etmelidir.

Ebeveynlerin ve öğretmenlerin cehaleti ve anlayış kıtlığı yüzünden sakatlanmamış olsalardı kaç çocuk büyük adam olurdu” diye feryat ederken aile ortamında kadınların, çevresel etkiler içerisinde ise en önemli yere haiz olan öğretmenlerin doğru bir eğitimden geçmeleri gerektiği vurgusunu da bir kez daha yapar.

Kaynak: Akdeniz Üniversitesi/ Araştırma Makalesi

Etiketler:
444 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.