logo

KANLA YAZILAN DESTAN! ÇANAKKALE

KANLA YAZILAN DESTAN! ÇANAKKALE

Çanakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren, şanlı ecdadımızın, gözünü kırpmadan, sarsılmaz bir imanla, vatan ve bayrak sevdasını dünyaya duyuran, tarihe “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” sözünü yazdıran büyük bir destandır. Bu öyle bir destandır ki: Gözler hâlâ onunla yaşarır, yürekler onunla ürperir, düşünceler onunla yücelir, bu gün meydana gelmiş gibi canlıdır. Unutulmamıştır. Unutulamaz da… Çünkü o, anaların gözyaşı, milletimizin onur ve şerefini koruma sevdası, Mehmetçiğin canı ve kanıdır.

Çanakkale Zaferi, Birinci dünya savaşında Kahraman yiğitlerimizin dünyayı hayrette bırakan başlı başına gerçek bir iman, eşsiz bir kahramanlık, şeref ve namus sevdasıdır.

Çanakkale Zaferi, Müslüman Türkün, iman ve azminin, güç ve kuvvetinin canlı bir belgesi, mağrur ve zalim küfrün, hakkın karşısında mağlubiyeti ve maddenin mana önünde ezilip yok olmasıdır.

Tarih boyunca hiçbir millete nasip olmayan ve yüce milletimizin kahraman evlatlarınca verilen bir büyük mücadelenin adıdır Çanakkale…

Şairin ifadesiyle, Bedr’in aslanlarının kükrediği ateşten bir imtihandır Çanakkale…

Kınalı kuzuların gül bahçesine girercesine şahadete atıldığı bir yerdir Çanakkale…

Çanakkale, öyle bir mücadeledir ki, asırlardır yorgun düşmüş bir milletin, varlığını, bağımsızlığını devam ettirme savaşıdır…

Bu eşsiz destan, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına eren şehitlerin destanıdır. 

Çanakkale Zaferi, anaların biricik evladını, şefkat ve muhabbetle bağrına basıp; 

“ Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana” diyerek cepheye uğurladığı; 

Oğul’un da anasının elini öperek; 

“Hakkını helal et şefkatli ana
Canım feda olsun kutsal vatana” 

diyerek karşılık verdiği, cefakâr analar ile yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır, Çanakkale.

Çanakkale sırtlarında savaş başladığında düşman güçlerinde en modern kara ve deniz silahlarıyla 506 top namlusu mevcutken; bizim birliklerimizde sadece 72 top bulunmaktaydı. 506 güçlü toptan atılan korkunç mermiler boğazın iki yakasını toz-duman içerisinde bırakmıştı. Milli şairimiz bu anı ne güzel tasvir eder:

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir savrulur enkaz-ı beşer.

İşte bir an olsun tereddüt etmeyen Mehmetçiğimiz, gözünü kırpmadan mukaddes vatan toprakları için, canlarını seve seve vererek; bu ümmetin kaderini değiştiren, vatanımızı, istiklalimizi, sarsılmaz imanları ile eşsiz cesaretlerine borçlu olduğumuz, aziz şehitlerimiz, dünyada eşi benzeri olmayan bir destan yazmıştır, Çanakkale’de.

Çanakkale Zaferi’nin, özellikle genç nesillere iyi anlatılması, ecdadımıza ve şehitlerimize bir borcumuz olduğu gibi, geleceğimizin de teminatıdır.

Bizler, vatanı için, milleti için, namusu için canını ortaya koyan şehitlerimizi ve çekilen sıkıntıları çok iyi bilmeli, tarihten dersler almalı ve geleceğimize emin adımlarla yön vermeliyiz. Eğer bu vatan için, bu din için çekilen sıkıntıları bilmez, tarihimize sahip çıkmazsak, asla geleceğimizi ve gelecek nesillerimizi sağlam temeller üzerine kuramayız. 

Bizler inanıyoruz ki aziz şehitlerimizin kanlarıyla suladıkları ve bizlere emanet ettikleri bu kutsal vatan toprakları, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da milletimiz tarafından en kutsal emanet olarak korunacaktır.

Allah yolunda canını feda eden, dinini, vatanını, bayrağını savunurken ölen, şehitler için, Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim de Al-i İmran Suresi:169-170 ayetlerinde şöyle buyurmaktadır.:

“Sakın Allah katında öldürülenleri ölüler sanma Doğrusu onlar Rableri katında diridirler rızıklanmaktadırlar”

Çanakkale Zaferi ile birlikte, Şehitler Günü olarak da kutladığımız bu anlamlı zafer gününde, kutsal vatan topraklarını canları pahasına müdafaa ederek şehitlik mertebesine ve onuruna erişen aziz şehitlerimizi minnet ve şükranla anıyor Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Ve Mehmet Akif’in şehitler için söylemiş olduğu şu güzel mısralarla sözlerime son veriyorum:

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,                                    
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;                         

Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi; 
“O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar… 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi… 
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın. 

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb… 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 

“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan; 

Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana… 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i, 

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran… 
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 

O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât… 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet ÖZKARAMAN

669 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.