logo

Kılıçdaroğlu, Akşener ve Karamollaoğlu’nun Küresel Gizemleri

Kılıçdaroğlu, Akşener ve Karamollaoğlu’nun Küresel Gizemleri

Geçenlerde çok sevdiğim eski bir dostum aradı. Son derece heyecanlı bir ses tonuyla “Dostum mutlaka en kısa sürede bir araya gelmeliyiz. Çok derin konular var, mutlaka konuşmalıyız. Üstelik uzun süredir bizi de unuttun” diye sitem edince hemen bir araya geldik.

İlk sorusu biraz bodoslama oldu: “Senin kulağın deliktir, ayrıca analizlerine de çok güvenirim. Allah aşkına Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’a karşı kim aday gösterdi?”

Tabii ki bu bodoslama soruya bodoslama bir cevap vermem gerekiyordu: “Küresel güçler” şeklinde verdiğim cevap bir an gardının düşmesine neden olmuştu bile.

Bu kadar basit bir cevap beklemiyordu tabii ki. Ancak vaktimiz bol muhabbetin koyu olacağı varsayımıyla ayrıntıya girme gereği duydum: “Bak dostum madem gece uzun ve vaktimiz bol, sana önce Kılıçdaroğlu ve Akşener’in aslen kimler olduğunu anlatayım;

Kemal Kılıçdaroğlu’nun dedeleri aslen İran Horasan eşrafındandır. O dönemlerde bu bölgede Alevi Türklerinin kurduğu Safevi Devleti vardı. Ancak Safevi Devletinin en büyük düşmanı ise diğer bir Türk devleti olan Osmanlı Devleti idi.

Osmanlı-Safevi çekişmesinde Kılıçdaroğlu’nun dedeleri kendi inançlarını temsil eden Safevi Devletinin yanında mücadele ettiler. Hatta bazı görüşlere göre Şah İsmail döneminde Osmanlı’ya karşı istihbarat ve ideolojik propaganda faaliyetlerinde bulunmak üzere Konya-Akşehir’e gönderilmişlerdir. Yavuz Sultan Selim Safevi Devletini Osmanlı’ya ve İslam’a karşı büyük bir tehdit olarak görüyordu.

Mustafa Çetin VARLIK, bir yazısında bu durumu şöyle açıklamıştı:

“XVI. yüzyıl başlarında İran’da Şii inanışına dayalı bir devlet kuran Şah İsmail, gönderdiği dâîler vasıtasıyla Anadolu’nun birliğini bozacak büyük bir Şii propagandasına başladı. Bunlardan Şahkulu Baba Tekeli pek çok kimseyi şah tarafına çekmeyi başardı ve Kütahya’ya kadar ilerledi. 1512’de Nur-Ali Halife Tokat’ı zapt ederek Şah İsmail adına hutbe okuttu. Şah İsmail’in sebep olduğu son karışıklıklar sırasında Anadolu’da 50.000 kadar insan öldü ve pek çok ev yağmalandı. 24 Nisan 1512’de Osmanlı tahtına Yavuz Sultan Selim geçti. Bu arada Şii propagandası saraya kadar girdi ve Şehzade Ahmed’in oğlu Murad İran’a iltica etti. Sultan Selim, bu şehzadeyi şahtan geri istediyse de şehzade geri gönderilmediği gibi giden elçi de öldürüldü. Anadolu’daki bu Şii faaliyetleri devlet ve millet bünyesinde derin yaralar açtı ve Anadolu bir savaş sırasında içten çökecek hale geldi. Bu arada sefere çıkmadan önce Anadolu’da Şah İsmail’e taraftar 40.000 kadar Kızılbaşı tespit ettirerek ortadan kaldırdı, böylece hem Anadolu’yu hem de ordusunun gerisini emniyet altına aldı.”

Bu dönemde ise Kılıçdaroğlu’nun dedeleri Konya-Akşehir’den Tunceli’ye gönderildi veya kendi tercihleriyle göç ettiler.

Nitekim Yavuz Sultan Selim Çaldıran savaşı ile Safevi ve Şii İran tehlikesini tamamen ortadan kaldırdı.

Kılıçdaroğlu’nun bir konuşmasında, “Osmanlı döneminde herkes padişahın kulu ve kölesiydi. Millet diye bir kavram yoktu. Türk milleti diye de bir kavram yoktu. Çünkü Osmanlı Türklerle alay ediyordu. Osmanlı’nın zulmüne karşı bu çadırlarda ne mücadeleler verildi. Dadaloğlu, Köroğlu boşuna mı çıktı? Boşuna mı söylediler, padişahın fermanını ama dağların da bize ait olduğunu” şeklinde konuşmasına, bir de bu tarihi gerçeklerden sonra bakalım.

Şimdi de Meral Akşener’in dedelerine bakalım.

Akşener bir konuşmasında “Benim babamın ailesi de Diyarbakır’dan Yunanistan’a gönderilmiş” demişti. Ancak o dönemlerde Diyarbakır’dan Yunanistan’a gönderilen ailelerin Osmanlıya ve özellikle Abdülhamid’e karşı bir ayaklanma başlatan aileler olduğu bilinen bir gerçektir.

O dönemlerde ülkenin birçok bölgesinde (tıpkı gezi olaylarında olduğu gibi) Abdülhamid’e karşı “”kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm, yaşasın hürriyet, adalet, müsavat, meşveret” sloganlarıyla gösteriler düzenleniyor, Abdülhamid “Kızıl Sultan” (bugün de Erdoğan diktatör) söylemleriyle devrilmeye çalışılıyordu. 

Nitekim Abdülhamid, çoğunluğu Ermeni ve Yahudi olan bir heyet tarafından görevden darbe ile indirildi. Meral Akşener’in ailesi ile ilgili yasak kaldırılmış, Yunanistan’dan Anadolu’ya geri dönmesine izin verilmiştir.

Meral Akşener’in Gezi ile ilgili aşağıdaki sözlerini lütfen bu çerçevede değerlendirin:

“Buradan bir kez daha ilan ediyorum: Parola vatan, işareti namus. Kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm, yaşasın hürriyet, adalet, müsavat, meşveret.”

Peki, Karamollaoğlu’nun bu çerçevedeki konumu nedir? Diye sordu arkadaşım.

Bunun cevabını aslında geçenlerde Cübbeli Ahmet Hoca verdi. Benim de büyük ölçüde katıldığım bu görüşü özetle şu şekilde:

“Rahmetli Erbakan her ne kadar İran ile siyasi ilişkilerini sıcak tutsa da bunlara itikadı anlamda hep karşı çıkmıştır. Ancak onun vefatından sonra Saadet Partisi, özellikle Karamollaoğlu döneminde İran’a son derece yakınlaşmış adeta onlarla her anlamda yol yürüme yolunu seçmiştir. Kılıçdaroğlu’nun İran Horasan kökenli olması ile bu iki lider ortak bir paydada buluşmuşlardır. Yani ortak noktaları İran olmuştur.“

Birçok kez siyasilerin zıt görüşlerde görünmelerine rağmen nasıl birlikte hareket edebildiklerinin arka planını böylece özetlemişte olduk!

Diğer taraftan Kılıçdaroğlu’nun Meral Akşener’e adaylık konusunda son 3 gün içinde rest çekmesinin ve Akşener’in tüm taleplerini büyük bir rahatlıkla geri çevirmesinin arka planını da önümüzdeki yazıda yazacağım.

Torunların dış güçlerin kontrolünde dedelerinin yolunda nasıl gittiğinin en somut göstergesi hiç şüphesiz bu süreç olacaktır.

Keşke tüm siyasilerin söylemleriyle gerçek niyetlerini ortaya çıkarabilecek bir turnusol kâğıdı olsa.

İşte o zaman bu ülkenin gerçek kahramanlarının kimler olduğunu daha net görebiliriz.

Vesselam.

Mustafa ÖZBAY

Etiketler: »
497 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.