logo

LOZAN’IN SON KAYBI MUSUL

LOZAN’IN SON KAYBI MUSUL

LOZAN’IN SON KAYBI MUSUL

Irak ve özelinde de Musul, tarih öncesi çağlardan beri küresel ve bölgesel emperyalistlerin ilgi odağı olmuştur tarihte yerüstü, günümüz de de yeraltı kaynaklarının zenginliği Mezopotamya coğrafyasına olan ilgiyi hep zirvede tutmuştur.

Sanayi İnkılabı neticesinde Avrupalı devletlerin sürekli üretim ve dünya topraklarına yönelik bitmez tükenmez emperyalist iştahları enerji kaynaklarının azalması ve tüketilmesi meselesini ortaya çıkarmıştır.19. yüzyılda sanayide kömür ve buhar enerjisi revaçta iken 20. yüzyılda petrole olan ilgi artmıştır. Irak ve Musul coğrafyası ise gelişmiş Avrupa sanayisine hammadde desteği sağlayacak zengin petrol rezervleri bakımından bakir bir bölge idi. 1904 yılında bölgede petrol olduğunun anlaşılması ve bunu İngilizlerle birlikte Sultan Abdülhamid’in de eşzamanlı öğrenmesi neticesinde ileriyi gören Sultan, petrol olan bölgelerin tapularını kendisi satın alarak Hazine-i Hassa’sına kaydettirmiştir. Sultan biliyordu ki uluslararası hukuka göre işgalci bir devletin ele geçirdiği topraklarda şahsi emlak üzerinde herhangi bir tasarrufu olamayacaktı. Ancak Abdülhamid’i deviren İttihatçıların ‘haksız kazanç’ diyerek sabık sultanın tüm şahsi emlakını tekrar devlet hazinesine geçirmesi günümüze kadar devam edecek Musul Petrolleri mahkemelerinin başlamasına sebep olacaktı.

İttihatçı cuntasının Almanlarla gizlice anlaşarak Osmanlı Devleti’ni Harbi Umumi’ye dâhil etmesi neticesindedir ki, İngilizlerin Irak ve Musul petrollerine olan ilgi ve iştahları artmıştır. İtilaflar da kendi aralarında gizli antlaşmalar yapmış, haritalar üzerinde plan ve projeler belirlemişlerdir. Tabi ki pastanın bu büyük bölümü İngiliz payına düşecekti. Basra üzerinden Irak’a çıkarma yapan İngilizler Kut’ül Amare’de kaya gibi Osmanlı direnişine çarptı. İngiliz tarihinin kara savaşlarında aldığı en ağır ikinci mağlubiyet iken gerek İngiliz gerekse de Cumhuriyet kaynaklarında bu Osmanlı Zaferi yıllarca unutturuldu. Ancak Osmanlı Ordusunun birçok cephede mücadele etmesi, askeri ve teknolojik yetersizlikler, cepheler arasındaki muhaberat eksikliği ve askerlerimizin yıllardır cepheden cepheye koşmak sebebiyle yorgunluğu Irak Cephesinde de çözülmeyi getirdi. 1917 sonlarında Bağdat’ı düşüren İngilizler 1918 yılı boyunca kuzeye doğru ilerlediler ve nihayet Mondros Mütarekesi öncesinde Musul’un güneyine kadar gelmişlerdi. Mondros Mütarekesinden 3 gün sonra İngilizler 2 Kasım 1918’de Musul, Kerkük ve civarını işgal ettiler. Bu işgal hem Mondros şartlarına hem de Wilson İlkelerine aykırı idi.

Ordularımız terhis edilmiş olması diğer işgallerde olduğu gibi bu işgalde de ancak protesto ile yetinildi. Lozan Barış Antlaşmasına kadar ciddi bir direnişle karşılaşmayan bölgedeki İngiliz işgal kuvvetleri petrol rezervlerine yerleşmeyi de ihmal etmediler.

Osmanlı Mebusan Meclisi Musul ve çevresini Misakı Milli’ye dâhil ederken meselenin çözümü, Lozan’da barış görüşmelerinden ayrılarak İngiltere ile Türk Hükümeti arasında yapılacak ikili görüşmelere bırakılmıştır. Ayrıca taraflar meselenin çözülememesi durumunda Milletler Cemiyeti’nin hakemliğini kabullenirken birbirlerine silah kullanmadan diplomatik yollardan çözüm konusunda da anlaşmaya varmışlardı.      

İki Hükümet 1924’te Kasımpaşa’daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binasında (Eski Bahriye Nezareti) görüşmelere başladı ancak İngiltere’nin uzlaşmaz tavrı Haliç Konferansının formalite olduğunu ortaya koydu. Meselenin Milletler Cemiyeti’ne gittiğinde Musul’un diplomatik yollarla alınamayacağının kanıtı gibiydi. Nitekim Cemiyet Musul’un Irak sınırlarına dâhil olduğuna hükmetti.  

Türk Hükümeti her ne kadar Lozan’da meselenin çözümünde asker kullanmayacağına dair teminat verse de, ders kitaplarımıza göre savaş hazırlıklarına başlamıştır! Ancak bu yalanın imdadına Şeyh Said Kıyamı yetişmiş ve bu ayaklanmanın bastırılmasından dolayı yıpranan ordumuzun Musul’u geri alma konusunda önemli bir avantajı kaybettiği ders kitaplarının tabuları arasına girmiştir. Yani hem Lozan’da teminat veriyoruz, “‘asker kullanmayacağız” diye hem de askeri harekete kalkışıyoruz. Düşünsenize bir de böyle bir teminatı vermeseydik belki de tüm Osmanlı coğrafyasına askeri hareket başlatabilirdik!    

İngiltere ile Türk hükümetleri arasında yaklaşık 8 yılı bulan Musul anlaşmazlığı İsmet Paşa Hükümetinin klasik “Vur Kurtar yerine ver kurtul” mantığı ile çözüme kavuşturulmuştur. 5 Haziran 1926’da iki hükümet arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul ve çevresi İngiltere mandasındaki Irak’a bırakılırken petrollerinin ise %10’u 25 yıl boyunca Türkiye’ye aktarılması kararlaştırılmıştır. Ancak Türkiye 500 bin İngiliz sterlini karşılığında o hakkından da feragat etmiş 500 sterlin ise dış borcumuzun taksitine sayılmıştır. Böylece Musul meselesi bir büyük diplomatik başarı! ile çözümlenmiştir. 

Hükümetin bu çözüme bakışı mı tam bir zafer! M. Kemal Paşa’yı üzgün gören Mahmut Esat Bozkurt hani şu 2017 referandumundan önce “evet diyenleri denize dökeceğiz” diyen Hüsnü Bozkurt’un dedesi canım, paşaya diyor ki: Paşam üzülmeyin Sizin bu millete şapkayı giydirmeniz Musul’un kazanılmasından daha büyük zaferdir!

Hükümetin meseleye bakışı böyleyken muhalefet ne düşünüyordu acaba. Yoksa muhalefet etmeye kalkışmadan 11 gün sonra (Ankara Antlaşmasından) 16 Haziran 1926 İzmir Suikast girişimi! Neticesinde İstiklal mahkemelerinin hem müteşebbisleri hem de muhalefeti susturmak için servis edilmiş bir senaryo muydu? Kim bilir, korku duvarı çürümeye devam ediyor.

Mehmet Özkaraman

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1473 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.