logo

Milenyum Çağının Çatışma Karakterleri

Milenyum Çağının Çatışma Karakterleri

Milenyum Çağının Çatışma Karakterleri

Geçmiş çağlar gerçek olmasa da savaşların, savaş kahramanlarının zihnimizde daha duru izler bıraktığı yıllarmış meğer. Maziyi günümüzle kıyasladığımızda dudağımız uçukluyor ve bir günde biten meydan savaşlarının, kılıçla, mızrakla, okla yapılan savaşların ne kadarda asil savaşlar olduğunu görüyoruz. Gerisin geriye gittikçe daha ilkeli düşmanlıklar ve savaşlar görmek mümkün.

Tarihin her döneminde masum halklar, çocuklar, kadınlar ve şehirler tahribatlar görmüştür ama günümüzle kıyaslanması bile yanlıştır.

1900’lü yıllardan önce imparatorluklar asker gücü ve manevrasıyla, 1900’lü yıllardan sonra ise ulus devletlerin kamplaşma ve organizasyonlarıyla, milenyumdan sonra ise şebekeleşmiş şirketler ve ailelerin yönettiği devletler eliyle insanlığı kasıp kavurmaktadır.

Her dönemde güçlü aileler devletlere nüfuz etmiştir ama eskiden sadece kendi çıkarlarını korumak için imtiyaz kazanırken şimdi devletleri bir başka devletin başına hatta devletleri kendi halkının başına bela edecek kadar güç kazanmışlardır.

Tüm yatırımlar ve ilişkiler ayakta kalmaktan çıkmış parsalizasyon ile mini ülkeler oluşturup dilediğini dilediği zaman öldürmek üzerine kurgulanmıştır. Bir nevi ilah seviyesinde kendilerini gören, ölümle yaşam arasında bir konum kazanıp ben ilahım diyen yaratıklardır.

En büyük yatırımları silah sanayine olmakta, devletlerin birbirleriyle olan ilişkisini tasarlayıp, sen şuna yanaş, sen şuna düşman ol şeklinde planlamaları yapacak kadar da maalesef güç devşirmişlerdir. Menfaatler ve güç eksenli her şey onlar için mubahtır.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın her şeyi diğer geçmiş yıllardan çok farklıdır. Savaşlar asaletten vekâlete, cepheden ve göğüs göğüse olmaktan çok şehirlere atılan yakıcı, tahrip edici, kimyasal, nükleer silahlarla ülkeyi teslim almaya yöneliktir.

Özellikle en çok dikkat çeken savaş taktiklerinden biri virüs esaslı hastalıkların sürekli isim değiştirerek ülkelerin ekonomilerini kitleme ve batırmaya yönelik taktiklerdir. Hayatı yaşanmaz hale getirip hedefe koydukları ülkeyi dünyadan tecrit etme ve buna bağlı olarak da batırma tehdidine karşılık masaya oturtma esaslıdır. Çünkü artık şunu kabul etmek lazım ki dünya bir köydür. Herkes her yere eski çağlarda köyden şehire inene kadarki bir zaman diliminde gidebilmektedir. Her türkü bilginin önümüze geldiği, istediğimiz şeye anında ulaştığımız bir çağdayız. Bu bağlamda bilindik savaş esaslarından fersah fersah uzak bir döneme girmiş bulunmaktayız.

Bu dönem; askerin, mühimmatın, teçhizatın değil, biyolojik silahların dönemidir. Dünyadaki savaşlar, dünyayı parselleyen acımasız ailelerin devletlere hâkim olmasıyla hız kazanmıştır. Bu vampir insanlar kendi acımasız çıkarlarına ulaşmak adına milyonlarca insanı sivrisinek gibi görüp itlaf edilmesini seyredecek kadar kansızdır. Dünya onların tarlası gibidir, nüfus planlaması, deneyler, tohumlar, genetik oynamalar onların işidir. Dünyayı ele geçirdikleri kâfi değildir onlar için. İnsana ait her şeye, somut bir nesne olmadığı halde; duygu, sevgi, aşk, merhamet, acı gibi değerlere bile hiç üşenmeden hükmetmek isterler. Dünya nüfusunu azaltma planlarını, üçte iki nüfusun lüzumsuz olduğunu açık dille ifade etmekten de çekinmezler. Ruhları yoktur. Hayvan bile değildirler. O yüzden merhametleri de yoktur. İşte bu aileler yüzünden dünya kan gölüne dönmüştür ve görünen o ki çok yakın tarihte de misliyle artacak ölümler insanlığı beklemektedir.

Milenyum çağını yaşadığımız bu yüzyılın en kirli aileleri, maalesef sayı olarak bir elin parmakları kadar da olsalar etki anlamında dünya tarihin hiçbir evresinde olmadığı kadar güçlüdürler.

Bu ailelerin ana omurgasını iki aile oluşturur: Rockefeller ve Rotschild. Biri İngiltere, Rusya ve Çine hâkimdir diğeri Amerika, İsrail, Almanya ve Fransa’ya hakimdir. Sonra bu vakıflarının kontrolündeki ülkelerde etki alanlarına göre kendi alt çöplüklerini yönetmektedirler. Dünyada kullanamayacakları ülkeler yoktur. Her alana, her deliğe girebilecek kabiliyetleri vardır. Çünkü ürettikleri dev şirketler ve binalara bağlı alt şirketler sayesinde istedikleri ülkelerin damarlarında dolaşırlar. Paraya ve güce dayalı dünyamızda, bunların imkân ve kabiliyetleri oldukça muteberdir. Çünkü bir kararla bir ülkeyi bir gecede batırabilir. Bir mikropla bir ülkeyi ne kadar büyük olursa olsun tüm hamlelerinden geri çektirip teslim alabilirler.

Örneğin Çin 2000 yılının başında Euro’ya geçme kararı almıştı. Sars çıktı. Çin buna on gün dayanabildi. Bütün ülkeler Çin’e gidiş ve gelişleri yasakladı. Singapur’da pazarlık bitti ve Dolar’la devam sonucundan sonra Pentagon Sars’ın Panzehrini bulduğunu açıkladı.
Sars’tan sonra milenyumla başlayan bu tip irili ufaklı ayar çekmek amaçlı laboratuvar hastalıklarını hepimiz hatırlarız.

Çin 2017 yılında İngiltere’yle yaptığı İpekyolu projesinin son yüzyılın en büyük projesi ilan etti. Körfez ülkelerini İngiltere merkezli malum ailelerden nerdeyse tamamen temizleyen ABD ise Karona Mikrobunun Çin’i kasıp kavurmasının akabinde son yüzyılın projesini “Kudüs İsrail’in başkentidir” açıklamasını yaptı.

Anlaşılan Londra-Pekin-Moskova paktı ile Washington-Berlin-Kudüs paktı arasındaki “Mikrop Savaşları” daha çok mikrop üreteceğe benziyor!

Fatih Alim Daşpınar

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1851 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.