logo

Modern Toplumda Aile

Modern Toplumda Aile

Modernleşme ve beraberindeki sosyal değişim, özellikle aile kurumunu çok olumsuz etkilemektedir. Olaylara ve dünyaya ‘ben merkezli’ bakış, bireyin kendi çıkarını, ailenin ve toplumun üstünde görmesi refleksi, hayatın acımasızlığı karşısında bireyin yok olacağı varsayımına dayandırılıyor. Zira batılı toplumlar, geniş ailenin de içinde bulunduğu bir sosyal güvenlik sistemine sahip değil. Sosyal güvenlik sisteminin muhatabı bireydir. Devletin tasarrufundaki sosyal güvenlik sistemi, insanlara sahip çıkmaktan ziyade onları alacakları yardıma bağımlı hale getirerek, her tür suistimalin ve şiddetin kapısını da aralamış oluyor. Kısacası toplumsal bir fayda getirmesi beklenen sosyal güvenlik sistemi, aslında ailenin çözülmesine ister istemez katkıda bulunuyor.

Kapitalizmin sağladığı “ekonomik bağımsızlık hakkı ve imkânı”, ailenin çözülmesini hızlandıran etkenlerin başında geliyor. Hem annenin hem de babanın çalıştığı ve çocuklara ücret karşılığı bir bakıcının baktığı ailede; anne ve babanın iki ayrı maaş alması, onların ekonomik güvencesini sağlamanın yanında, birey olarak anne ve babanın bağımsız yaşayabilme fikrini de gün geçtikçe besliyor. Her evlilikte yaşanabilecek tarzdan sorunlarla mücadele etme kararlılığı ise tam kapasiteyle kullanılmıyor. Boşanmayla sonuçlanabilecek bir evlilik bitiminde, ekonomik bağımsızlığına bütünüyle kavuşacağını düşünen eşler, boşanmayı bir kayıp olarak görmüyor. Neticede iyi bir şeymiş gibi görünen ekonomik bağımsızlık, ailenin çözülmesini kolaylaştırıyor.

Ekonomik bir güvenceye kavuşmak idealinin gençler için üniversite sonrası en büyük hayal olması nedeniyle, batılı toplumlarda evlilik yaşı giderek yukarı çıkmış durumda. Özellikle kendi imkânları ile okumak zorunda olan bir gencin kredi çekmesi,  diğer masraflar için sürekli borç ödüyor olması; ekonomik bağımsızlığa kavuşacağı yaşı sürekli ertelettiği için, evlilik planları ve dolayısıyla aile kurma ideali diye bir ideal bir türlü gerçekleşmemektedir. Bunun yerine birlikte yaşama veya kısa süreli çıkar beraberlikleri batı toplumlarının sıradan yaşam biçimi haline gelmiş görünmektedir.

Bizim gibi toplumlardaki aile yapısının önemini ve geçerliliğini büyük ölçüde muhafaza ettiğini söylemek mümkün. Bireylerin benimsediği aile fikri ve İslâm’ın bu konudaki öğretileri, aile kurmanın salt bir çıkar ilişkisine dayalı bir sözleşme olmasına imkân tanımıyor. Aslında resmi nikâhın sonrasında, geleneksel olarak kıyılan dini nikâhın eşler ve kurulacak ailenin gerçek hükmü bakımından işaret ettiği hususlar da vicdanları bağlayıcı bir işlev görmektedir. Öte yandan anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile, aynı zamanda geniş aile yapısı ve toplum tarafından himaye görmektedir. Çekirdek aile modelinin tersine, geleneksel aile modeli, geniş ve çok yönlü bir sosyal ilişkiler ağına bağlıdır. Bu aile, kırsal kesimde köy ve kasaba, şehirlerde mahalle gibi daha kapsamlı sosyal yapıların da bir parçasıdır. Bu çok yönlü ilişkiler ağı, aileyi koruduğu gibi gençlerin katı bireycilik hastalığına yakalanmadan yetişmesini de sağlar. Bu bağların sürekliliği hayati önem taşımaktadır.

Ülkemizde yıllar öncesinden bugüne yaşanan yanlış modernleşme politikaları geniş aile yapısına karşılık, çekirdek aile yapısını destekledi ve çoğu zaman empoze etti. Nüfus planlaması politikaları da buna eklendi. Özellikle büyük şehirlerde çekirdek aile yapısı neredeyse tek alternatif haline geldi. Modern ekonomi politikaları nedeniyle kırsal kesimden büyük şehirlere göç eden aileler, şehre geldiklerinde sadece geleneksel bağlarını ve alışkanlarını yitirmediler, aynı zamanda kendilerini geniş aile ilişkilerinden kopmuş  ‘şehirli olamamış şehir sakinleri’ olarak yeniden tanımlamak zorunda kaldılar. Köyden kente göç, yıllar boyu özellikle Türkiye’de, köylünün şehirlileşmesinden çok, şehirlerin büyük birer köy haline gelmesine yol açtı. Ekonomik zorluklar, geçim sıkıntısı, imkân eşitsizliği, plânsız ve çarpık şehirleşme, sosyal adaletsizlik ve iyice ayağa düşen TV kültürü,  geleneksel aile modelimizi işlevsiz ve anlamsız hale getirdi. Son yıllarda hükümetin uygulamaya koyduğu sosyal politikalar ve kentsel dönüşüm uygulamaları, köy ve beldelerdeki alt yapı yatırımları sorunları bir nebze azaltmış görünse de Türkiye’de köy ile kent kültürleri arasında yaşadığımız çelişki hâlâ devam ediyor.

Batılı toplumlar aşırı modernleşme ve maddi refah yüzünden aile kurumunu kaybetmek üzere. İslâm toplumlarında ailenin erozyona uğraması farklı sebeplerden kaynaklanıyor olsa bile, boşanma oranlarının artışı ve ekonomik bağımsızlık arayışı, aile açısından gidişatın endişe verici olduğunun işaretleridir. Bunun için süratle geniş aile modelini ve birlikte yaşama kültürümüzün devamını özendirecek, teşvik edecek sosyal politikaları hayata geçirmek gereklidir. Sosyal olayların tek bir nedeni veya çözümü olamayacağı muhakkaktır. Ancak büyük şehirlerde yaşayan  dar gelirli ailelere hitap den sosyal konut projelerinde standart genişlikte bile olsa çok odalı konutları sunmak, bir arada yaşayan geniş ailelere ulaşım, su, elektrik, doğalgaz indirimi uygulamak, her mahallede aile danışma merkezleri açarak, aile içi sorunların çözüm yollarını göstermek basit ama denemeye değer yollar olarak önerilebilir.

Ahmed Akın VARICIER
Kağıthane Kaymakamı
Ordu Vali Yardımcısı

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2745 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.