logo

O Bir Veli Nam-ı Diğer Baytar Muhiddin A. GERGERLİOĞLU

O Bir Veli Nam-ı Diğer Baytar Muhiddin A. GERGERLİOĞLU

1929 Urfa doğumludur. Sevecen bir kimliği vardır. Tanışmamız oğlu Muhammed Taha Gergerlioğlu vasıtası ile olmuştur. Bir gün Bursa Setbaşı tarafında bir talebe evindeyiz. Bir gece otururken içeri gayet yakışıklı, gül yüzlü, temiz ve düzgün sakallı bir genç, göreni adeta büyüleyen bir çehre ile evimize geldi. İlk bakışta bu genç ile arkadaş ve dost olmam gerektiği içime doğmuştu. Sonradan konuştuğumuzda o da o gece bu talebe evine nasıl düşmüş olduğumu merak etmişti. Sonra aynı okulda olduğumuzu ara sıra karşılaştığımızı ve dostluğumuzun ilerlediğini söyleyebilirim.

Bir gün Çarşamba Pazarı ile şehirlerarası terminaline yakın bir klinikte babası ile tanıştık. Bu Muhiddin A. GERGERLİOĞLU idi. Devamlı güler yüzlü, yanakları pembe ve dolgunca, saçları kar beyaz-yaşadıklarının etkisi saçına vurduğu belli-gözleri derin bakışlı bir “BAYTAR” yani veteriner. Sonra o “BAYTAR”ın kliniğine boş zamanlarımızda ara sıra uğrar olduk. Her gittiğimde yeni bir serüven yeni bir heyecan vardı. Biz henüz üniversite 1. sınıftaydık. Her karşılaştığımızda bizi oğlu gibi sever hatta nasihatlerde bulunurdu.

“BAYTAR” ilerde manevi babam olmuştu. Daha sonra tanıştığım hanımı da manevi annem gibi olmuştur. ”BAYTAR” o kadar donanımlı idi ki hem hayvan dilinden ve hastalıklarından hem de insandan anlar hem de kendisini ziyarete gelen misafirlere manevi iklimini açardı. Fakat bu öyle bir iklim öylesine geniş öylesine derindi ki herkes nasibi kadar alırdı.

Oğlundan Muhiddin amcamızın geçmiş hikâyesini bol bol dinlerdik. Muhiddin amca eski Adalet Partisi (AP) kurucularından olmasına rağmen hemen bırakmış ve siyasetin kirli ve acımasız kervanına katılmamıştı.

Kendisi Türkiye’nin her yerinde şahsının İslami düşünce ve kimliğinden dolayı sürekli sürgün yemiş. Gitmediği, sürgün edilmediği il kalmamış birisiydi. Yedi çocuğu ile beraber sürekli eşya dahi toplamadan, biriktirmeden göç etmek zorunda bırakılmıştı.

Hayat hikâyesi, bana yıllar sonra okuduğum “Minyeli Abdullah’ı” hatırlatmıştır. Çile, haksızlık, eziyet fakat imanı ve teslimiyeti sayesinde pes etmeyen ve her çileden sonra daha da azim ile mücadelesini sürdüren örnek bir insan olmuştu.

Sürekli gündüz klinikte gece Bursa’nın köylerinde görev başında bir muazzam insan.

Hatta bir gün zannedersem Karacabey tarafında bir köyde bir buzağının ameliyat işi vardı. Davet ettiler, oğlu ile birlikte biz de gittik her zaman ki gibi. Bağırsakta bir sorun vardı, ameliyat bitti, buzağı başını kaldırıp bir baktı ve gözlerinden yaşlar ve gülümseyen, minnet dolu bakışını unutamam.

Başka özelliği hangi şehre giderse o şehirde ne kadar evliya, veli veya meczûb varsa arar ve bulurmuş. Konya’da iken Evliyaullah’tan Ladikli Hacı Ahmet Ağa, Bursa’da da buna şahit olduk; Emirsultan’daki İdris Efendi’den (resmen Emir Sultan Hazretlerine benzediği söylenirdi) Namazgah’ta Evliya Dede lakaplı Ahmet Efendi’den ki küçücük bir mescitte o zaman 90’lı yaşlarda namazı kendisi kıldırırdı. Eskici Ali Dayı’dan (Atatürk zamanında yaşamış şeyh Şerafettin Zeynel Abidin Hazretlerinin müridi imiş, hatta Atatürk sık sık şeyhine gelip soru sorduğunda 18 yaşlarında imiş ve orda bulunurmuş. Aynı zamanda Ali Dayı hafız ve kilisede bazı papazlar ile hak-batıl münazarasına katılırmış. Her ikisi de Yalova yakınında bir köyde medfun olmuşlardır. Kedici Mehmet Efendi o zaman 75-80 yaşlarında (sene 1975) tüm Bursa sokaklarında o gezerken onlarca kedi onu takip eder ve onun torbasından vereceği ciğeri yerlermiş.

Bir diğeri Muhiddin amcanın hem okul arkadaşı hem de zıt kutbu olan Sedat Barlas (Baytar). Barlas, inanç tanımayan, ateist, alkol bağımlısı ve korkusuz biri. Muhiddin amca ise İslami çizgiden taviz vermeyen tam ters köşe. Sonradan Muhiddin amcanın etkisi ile o da İslami yönü ve şuurlu bakışı ile nasibini almış ve dost olmuşlardır. Bundan dolayı o da hep sürgün edilmiş. Gittiği yerde hangi camiye gitse şapkaları toplayıp çöpe atarmış yerine de paralarını bırakırmış.

Onun İslam’a dönüşü de çok manidar, Kop ve Çimen dağlarındaki bir maceraya dayanır.

Üniversitelerde inançlı gençliğin olmadığı dönemde ilk meşaleyi yakan bu sağlam önderlere bu günkü gençlik çok şey borçlu olsa gerek şöyle ki; Muhiddin A. Gergerlioğlu, Mehmet Şevket Eygi, Osman Yüksel Serdengeçti, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu, Abdülkadir Akçiçek ve daha niceleri bu yolun öncüsü olmuşlardır.

Kırklardan olduğu belirtilen Harran’lı H. Muhammed Harrani Dede’yi de unutmamak lazım. Vefatından sonra Eyyübel Ensari kabristanında defnedilmiştir ki rüyasında böyle bir yeri işaret etmişler ve öyle de olmuştur.

H. Muhammed Harrani Bursa’ya geldiğinde kaldığı tek mekân Muhiddin amcanın evidir. Harrani dedeyi görmek nasip olmasa da birçok yaşanmış menkıbesini dinlemiştim. Bize masal gibi gelse de gerçekten yaşanmış bir hayat.

Kırk defa o imkânsızlıkta at veya deve sırtında hac yapmıştır. 1967-1970 yıllarında Mısır-İsrael harbinde üstlendiği manevi vazife olmuştur. Manevi makam olan kırklarda bulunduğu, ziyaret gelen misafirlerin çok uzaklardan sadece onu görmek için gelmeleri vs. anlatılırdı.

Harrani Dede’ye sormuşlar; evladı-ı resul nasıl anlaşılır? Demiş ki; bir sürüde teke vardır ilk bakışta o teke nasıl göze çarpar ise insanlar arasında da evlad-ı resul öylece kendini belli eder.

Muhiddin amca kendi mesleğinde de çok iyiydi, hem Türkiye’den hem başka ülkeden gelen meslektaşları ile mesleki bilgiler paylaşır, uyguladıkları metotları karşılaştırarak yeni bilgiler verir ve alırdı.

Evinde tam bir baba, hakikaten çok bereketli bir evi vardı, her gün sofrası misafirsiz olmaz sürekli hizmet ehli bir insandı. Cömertliği, arkadaşları ile münasebeti, cesareti ve şecaati, misafirperverliği hakikaten unutulmaz idi.

Fırsat bulduğunda 150-200 metre mesafedeki Bursa Ulu Camiine cemaate gitmeyi ihmal etmezdi. Bilhassa etli çiğköfte, meşhur pirinç pilavı ve çay sürekli sofrada misafirlere ikram edilirdi.

İnsanlara ve inananlara İslami değerlere son derece muhabbetli, kucaklayıcı, rıfk sahibi ve merhametli, batıla ve değerlerimize aykırı duruma karşı celadetli, kesinlikle taviz vermeyen, asalet ve adalet sahibi bir büyüğümüz idi. Gerekir ise inancına ters düşen, haksızlık vs. durumunda Dünyayı elinin tersi ile iten bir karakter yapısına sahipti.

Hem ailesine hem çevresine hem de bizim gibi gençlere örnek olur katkı sağlardı.

Vefatından sonra Emir Sultan Külliyesi altındaki Emir Sultan Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Nur içinde ve makam-ı alide olması dileğiyle.

Allah rahmet nazarı ve muamelesiyle muamele eder inşallah.

Fethullah FAKIOĞLU

Etiketler: » » »
1336 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.