logo

PANDEMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

PANDEMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

2019 yılının Aralık ayında Çin’in Vuhan şehrinde başlayan ardından tüm dünyayı kavuran Covid-19 salgını, tabiri yerinde ise adeta bir turnusol kâğıdı gibi herkesin ne olduğunu ve de ne olmadığını önüne koydu.

İlk olarak bu virüs, tabii bir seleksiyon sonucu mu yoksa insanların iddia ettiği üzere laboratuvarda mı üretildi? Takdir edersiniz ki bu konuda net bir şey söylememiz mümkün değil. Ancak böyle bir şey olmaz dememiz de aşırı saflık olur. Kapitalist ülkelerin tamamen menfaati ölçü aldıkları bir dünyada aşırı iyi niyet sahibi olamayız!

Askeri alanda nükleer silahların insanlığı toptan yok edebilecek bir noktaya gelmiş olması, bu silahlara sahip ülkelerin birbirleri ile savaşmalarını hemen hemen imkânsız kıldı. Çünkü kazananı olmayan bir savaşa girmenin anlamı yok. Dolayısı ile ya vekâlet savaşları ya da biyolojik savaşlar yapılmaktadır. Nükleer silahlara sahip ülkeler her ikisini de kullanıyor. Vekâlet savaşları düşük yoğunluklu ve uzun süreli savaşlar olduğu için daha çok biyolojik silahlara yönelmek bu ülkelere daha çok cazip geliyor. Ancak bu silahların kontrolü imkânsız olduğu için bir bumerang gibi sizi de vurabiliyor.

İşte Covid-19 hiç kimsenin kontrol edemediği tüm dünyayı etkisi altına alan bir salgın haline dönüştü. Ve gördük ki “bunun sebebi sensin, yok sensin” şeklinde herkes birbirini suçlar oldu ve buradan kendisine bir fırsat devşirmeye çalıştı. “Tamda bakmak zorunda kaldığımız yaşlılardan kurtulmanın fırsatı. Huzur(!) evlerini terk ettiler. Yaşlılara ölüm. Yaşayacaksınız da ne olacak, sadece masrafsınız. Gençleşipte üretime katkı yapacak haliniz yok ya. Hepiniz ölün siz de kurtulun biz de sizden kurtulalım” mantığı güdüldü.

Kendi aralarında bu kapitalist ülkelerin, birbirlerine dahi hiç acımadıklarını gördük. Maske savaşları mı dersin, aşı savaşları mı dersin gırla gidiyor. Demek ki kapitalistler ya da diğer bir ifade ile materyalistler, menfaatler çakışınca kendilerinden başkasını düşünmezler. Onların dostlukları afedersin itlerin dostluğuna benzer. Ortaya bir kemik atılı versin her şey biter. Kendi aralarında bile birbirlerini yerler.

Peki ya Müslümanların durumu, hiçte iç açıcı sayılmaz. Kendileri Allah’ın bütün emirlerini unutmuş biz bir şey yapamayız. Nasıl olsa materyalistler bir çare bulur biz de onlardan alıp kullanırız. O zamana kadar sağ kalırsan tabi!

Hani Müslümanlar bu durumlarda karantina uygulayacaktı. Tedavi olmak için her türlü hazırlığı yapacaktı. Koruyucu tedbirleri tam uygulayacaktı. İnsanlığın yararına olan her şeye sarılacak ve insanlığın zararına olan her şeyi terk edecekti. Hani tedbir kuldan takdir Allah’tandı. Bu atalet Müslümanlıkla hiç izah edilebilir mi? Fiilî duayı (bize düşeni yapmak) yerine getirmeden sözlü duaya sarılmak olacak şey mi, dinimizin neresinde var bu? Tabi o zaman, materyalistler sizi geçer. Çünkü Âdetullah bunu gerektirir. Allah kendisine inanmasa da çalışanlara çalışmalarının karşılığını verir.

Bu hastalık aynı zamanda bize nice nimetlere sahip olduğumuzu ancak bunların kıymetini bilmediğimizi de öğretti. Cemaatle namaz, sosyalleşmenin ve birbirimizin dertleriyle günlük hemhal olmanın en büyük ilacı. Yakınlarımızla kucaklaşmak, sevdiklerimizle müsafaha (sıla-i rahîm), ruhsal sıkıntıların en büyük ilacı. Bu misalleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.

Demek ki biz, dini görevlerimizi yaparken, kendimize fayda sağlıyoruz. Hâşâ! Allah’ın bizim kendisine ibadet etmemize ihtiyacı yok. Ancak bizim O’na ibadet etmeye ihtiyacımız var. İsteme makamında olan biz, verme makamında olan O. Onun için demiyor muyuz; “Sadece SANA ibadet eder ve sadece SENDEN yardım isteriz” Ne güzel anonim bir sözdür; “Ya Rabbi muhtacı, muhtaca muhtaç etme” diye. Demek ki her şeyin faydası bize.

Peki, bu belalardan kurtulmanın ve insanlığı da kurtarmanın yolu nedir?

Yeryüzünde Allah’a tam inanan bir toplumun hayata hâkim olmasıdır. Kur’anî ifade ile “Siz insanlık için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Çünkü (siz) iyiliği emreder, kötülüklerden alıkoyarsınız…’’ düsturunu hayata hâkim kılmaktır.

Peygamberî ifade ile “Bir kötülük gördüğünde onu eli ile düzeltecek, buna gücü yetmezse dili ile düzeltecek buna da gücü yetmezse o işten nefret edecek. Ki bu bir Müslüman için imanın en zayıf derecesidir” şuurunda bir topluluk. İşte bu topluluk adeta insanlığın emniyet supabıdır. İnsanlık bugün böylesi bir topluluğa ne kadar da muhtaç!

Tıp otoriteleri bu virüsle ilgili tüm dünya sathındaki toplam ağırlığının 3 gram civarında olduğunu söylediklerine göre, Allah’ın gücü 3 gram ile bütün dünyayı hizaya getirdi.

Bu da gösteriyor ki bizi yaratan da yaşatan da Allah’tır. Her şey O’na muhtaçtır.

O zaman insanlık “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah “dönüş yapsınlar diye” işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor’’ Rum Suresi, 41. ayetine uymamanın bedelini ödüyor.

Selam ve dua ile

Hasan ATEŞ

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » »
774 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.