logo

SAĞ SALİM-6

Fatih Alim Daşpınar

Fatih Alim Daşpınar
fatihseyyahoglu@hotmail.com
SAĞ SALİM-6

Sonbaharın serin meltemi, belediye tesislerinin etrafında uçuşan yaprakları, bir o yana bir bu yana savurup duruyordu. Salim arada bir camdan dışarı bakıyor, sararmış yaprakların oluşturduğu rengârenk renk cümbüşünü de seyretmeyi ihmal etmiyordu. Belki de içindeki anlamsız duyguların hafiflemesi için gözlerini sürekli dışarı kaydırması onu rahatlatıyor Gülistan’ın sert ve erkeksi radikal anlayışını bu cümbüşün içinde eritiyordu.

İki saati aşkındır oturdukları halde bir sonuca varamamışlar ne düşündüklerini ne de düşüncelerini bir türlü sonuca bağlayamamışlardı. Gülistan kararsızdı. İçten içe Salim’e derin bir ilgi duyuyor ve fakat Salim’in hafif meşrep rahat tutumuna da bir anlam veremiyordu. Ama yüreği başka, dili başka şeyler söylüyordu.

Salim kararlı bir şekilde söze girdi. Evet, Gülistan hanım anlaşılan sizinle evlenmek pek mümkün olmayacak, eh o halde bu işe artık bir son verelim, müsaadenizle söyleyecek başka bir sözümüz yoksa ben bu akşam İstanbul’a dönmek istiyorum.

Gülistan, yo yo daha henüz olumsuz bir şey söylemedim lütfen Salim bey sizi daha henüz tanıyamadım, tanımak istiyorum. Ben henüz size kararımı bildirmedim.

Salim, bak güzel kardeşim ben senin oyuncağın değilim, ne düşüneceksen düşün sana bir saat süre veriyorum. İstersen ben İstanbul’a gideyim, sen kararını sonra bildirirsin. Daha yüzünü bile görmedim. Peki ya benim kararım. Bunun hiç mi önemi yok! Siz hep kendi kararlarınızın önemine vurgu yapıp duruyorsunuz. Siz mi beni nikâhınıza alacaksınız yoksa ben mi sizi nikâhıma alacağım? Sizin mi soyadınız değişecek yoksa benim mi? Ben mi size emanet olacağım yoksa siz mi bana? Habire kararımı henüz vermedim deyip dururken bana daha göstermediğiniz yüzünüze şartsız teslim olmuş gibi bir algı içindesiniz. Hiç kusura bakmayın ben böyle bildiğiniz tiplerden değilim. Her kesime yakınım ama hiçbir kesimin kölesi zihin fukarası, dayatmacı fikirlerin esiri yapmadım yüreği mi kusura bakmayın ama sizin de esiriniz olacak değilim. Rahat biriyim ve fakat bu kuralsız bir insan olmam anlamına da gelmez. Ben size hayır ben sizi beğenmedim dersem ne olacak?

Gülistan hiç böyle bir tepki görmemişti bu güne kadar ve şaşırmıştı doğrusu. Her zaman ona ilgi gösteren peçenin arkasındaki gizeme övgüde bulunan tiplerle karşılaşmıştı. Ne diyon Salim, içimi yaktın diyesi geliyordu ve çok hoşuna gitmişti Salim’in bu erkeksi çıkışı. İşte tam da bunu arıyordu aslında. Erkek gibi tavrını ortaya koyan irade sahibi bir birey görmek istemişti hep. Gülistan ne diyeceğini bilememiş salimin peş peşe saydığı sözlerden doğrusu memnuniyetli bir ürküntü yaşıyordu. Gülistan aslında yapay olduğu her halinden belli olan o kararlı ruh yapısından; yok Salim bey, ben seni aslında istiyorum bakışlarına dönmüş gibiydi. İçindeki çocukla, içindeki dev Gülistan derin bir savaş veriyordu. Salimi beğenmişti. Lise mezunu olmasına rağmen kendini yetiştirmiş kendince bir çizgi oluşturmuş tutarlı fikirler ortaya koyan ve en önemlisi iradeli, net tavırlı bir genç diye içinden geçiriyordu. Birden bire, tamam Salim bey ben kararımı verdim, seninle evlenmek istiyorum. Hadi gidelim söz yüzüklerimizi takalım. Allah tamamına erdirsin.

Salim de şaşırmıştı bu kadar git gelden sonraki ani kararlılığa. Başını cevirdi derin nefes aldı. Kızgınlığını, peçe arkasında oluşturulmuş bir karakter tipolojisinin rol enstantanelerini fazlasıyla yakalamış bir taraftan da Konya’da bu amaçla oluşuna çok kızmaya başlamıştı. Hafif belirsizlik ve pişmanlıkta yaşamıyor değildi Salim. Garsona el işareti yaparak gelmesini istedi. Kendine bir tost ve çay söyledi. Gülistan hanım bir isteğiniz var mı?

Gülistan bu soğuk değişkenliğe çok alındı ve ben size kararımı verdim hadi gidelim yüzükleri takalım derken siz ne yapıyorsunuz?

Hayır dedi Salim sizin kararınızla bu iş olmayacak. Benim kararımla bu iş olacaksa olacak olmayacaksa olmayacak. Sen kafana göre tamam ben karar verdim demekle bir evlilik olmaz. Bir saattir ne anlatıyorum ben size. Sinirlenerek ses tonunu yükseltmeye başlamıştı Salim.

Hanımefendi seni alacak olan benim önce şu yüzünü açta yüzünü bir göreyim. Hindistan’dan gelen saf ipekleri değerini bulmak için Yemenli tüccarlara habire malı anlatan bir türlü ürünü göstermeyen acem tüccarları gibisin. Kendini anlatıp duruyorsun, evlilik nasihatleri edip yüzünü bile göstermiyorsun. Kusura bakma ama ben buraya yüzünüzde duran peçenin siyah parlak naylonumsu halini görmeye gelmedim. Peçenizi de almaya, onunla yetinmeye de niyetim yok. Sizi görmeden, hissetmeden, bu işe olur demekte isteyecek değilim.

Ürkmüştü Gülistan. Ancak Salim’in kararlı tutumundan da çok etkilenmişti. Ne diyeceğini bilemiyordu. İçindeki o minik kıza sesleniyordu içten içe. Bak kız bırak saplantılarını, çocuğu ürkütme, sevimlide bir tip, üstelik renkli mücahit. Bak kız akıllı ol, kaçırma bu çocuğu, çıkar şu peçeyi, bak çocuk ne kadar da masum sesleniyor sana diye bağırıyordu, içinde coşkulu bir savaş veriyordu.

Bu ortamda nasıl açacaktı yüzünü. Dört yıldır hiçbir erkeğe yüzünü göstermemiş bu bağlamda Allah’ın rızasını kazanmayı hedeflemişti. Allah’ın rızasına uzanan basamakları bir siyah peçenin arkasında duran yüz ile mümkün görüyordu. Birdenbire kararlılık gösterdi. Tamam dedi birazdan yüzümü açacağım. Ben kararımı verdim. Sen de karar verirsen gidip yüzükleri takarız.

Ortam bir ısınıyor bir soğuyordu. Havanın dışarıdaki durumu nasıl rengârenkse içerideki durumu da tıpkı dışarısı gibi rengârenkti. Kararlı kararsızlıklar, gel gitler, olur olmaz sözler havada uçuyordu. Evlilik evcilik gibi olmuş, bir anda yapılan bir anda bozulan oyuncaklar gibiydi sanki.

Salim derin bir pişmanlık içinde olsa da yüreği kıpır kıpır Gülistan’ın gizemli halinden de etkilenmiyor değildi. Bir tiyatro sahnesi gibi, tek perdelik seyircisiz kapalı devre bir oyun gibi. Gel gitli renkli ve fakat Salim’e de çok uzak şeyler değildi. Onun da ruh hali bir yönüyle çok net fikirler ortaya koysa da bir yönü zayıftı. Her şeyi akışına bırakmaya karar verdi.

Buğulu camlar arkasında dış dünyayı ısıtan güneş, gerekli sıcaklığı vermese de içerideki sıcaklık ve iki evlilik/evcilik tesis etmeye çalışan gençlerin harareti, içerinin havasını oldukça ısıtmıştı.

Gülistan, elini peçesinin başörtüsüne bağlı iğneye doğru götürdü. Gözlerini iyice Salim’e dikmişti. Salim’in heyecanla kendisine bakmasını bekliyordu. Bak açıyorum der gibi şimdi bana bak ki bir daha göremeyeceksin edasında bir ruh hali içindeydi. Salimse hiç umursamaz bir halde tostunu yiyor çayını yudumluyordu. Meraktan içi içini yese de öteden beri bu kadar derin peçe savaşı vereceğini hiç düşünmemişti. Hay senin peçene demek istese de yeşil ve iri gözlerin mütemmimi olan çehre-i simasını da oldukça merak ediyordu. Biraz erkeksi sertliğe girse de içindeki çocuk, bekle birazdan yüzünü açacak ve sen onu göreceksin diye haykırıyordu.

Nihayet bu belirsiz duygular ve seremoni içinde Salim’in umursamazlığını fark eden Gülistan öteden beri gizem kattığı sihirli peçesini açtı. Bir taraftan da yüzünü Salim’den hiç ayırmıyordu. Açtım dedi baksana bana.

Salim, gayet sakin hiçbir şey yokmuş gibi sağa sola bakıyor ve tostunu yiyordu.

Gülistan, Salim bey iyi misiniz bakmayacak mısınız yüzüme?

Buz gibi bir hava oluşmuştu restoranın içinde. İçeridekiler kendi alemindeydi, herkes olup bitenden habersizdi. Kim bilir kaç genç çift buraya evlenme görüşmesi için gelmiş kimi mahzun kimi neşeli kaç tane oyun sahneye şahitlik etmişti bu Alaaddin Tepesindeki mekân.

Salim, bigâne tavrıyla Gülistan’ı çileden çıkardı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Sağa sola bakınıyor bir taraftan da peçesini açtırdığına pişman oluyordu. Doğrusu Salim, iyi bir ders vermişti. Ne o gizem katarak oluşturduğun karakter cihad, radikalizm, şehadet, pat diye aşağı düşmüş gibi olmuştu.

Gülistan hiç böylesi garip bir duygu yaşamamıştı daha önce. Ağır bir ders veriyordu Salim. Sadece göz ucuyla bakınması, tostta çok güzelmiş güzellemeleri, sakinliği Gülistan’ı altüst etmişti. Bir şey de diyemiyordu. Şimdi gerimi taksam diye düşündü. Salim arada bir göz ucuyla hafiften hiçbir şey yokmuş gibi bakıyor habire yiyip içiyordu.
Gülistan ise şaşkın ve kendine râm olmuş bir Salim olabileceğini hayal etmişti.

Salim gülümsedi ve ağzındaki lokmayı bitirerek; maşallah güzel bir bayansın ama bu uçlarda yaşama biçimi çok dengeli bir durum ortaya koymuyor. Sizin adınıza ve kendi adıma oldukça kararsızım. Doğrusu düşünmem gerekiyor. Nasıl yani dedi Gülistan. Şimdi ben olumlu düşünürken sen kararsız mısın?

Evet, ne var ki bunda. Ben karar veremiyorum. Kendime biraz zaman tanımam gerekiyor. Üstelik ben ikizler burcuyum.

Nasıl yani sen burçlara da mı inanıyorsun?

Evet, elbette inanıyorum. El Buruç suresi yok mu Kuran’da; “Onlar yıldızlara bakarak yollarını bulurlar” ayetini sen, kafayı göğe çevirmiş bir bedevinin yol bulması olarak mı algılıyorsun. Oradaki derin mana; Onlar doğuma bağlı, hayatın akışlarına etki yapan fiziki, psikolojik ve davranış hallerini irdeleyerek gerçek ve uyumlu bir yaşam yollarını bulurlar manasına taalluk edemez mi?

Neden her şeye siyah beyaz bakıyorsunuz? Onlar yıldızlara bakarak yollarını bulurlar, hayatı kolaylaştırırlar manası taşımış olamaz mı?

Çok derin girmişti Salim. Oysaki Gülistan Salim’i sadece bir mücahid olarak kodlamıştı. Neler diyor bu çocuk diye yüzüne baktıkça hayran olmaya başlamıştı.

Salim de damar yapıyordu kendince. Gülistan şaşkındı. Hayranlık duysa da; bu hiç beklediği bir cevap değildi. O hep olumlu sözcükler bekliyor, her defasında görüştüğü erkeklerin yumuşak tavrını görmek istiyordu. Tamam, gidip yüzüğü takalım heyecanına kapılmış bir erkek görmek istiyordu karşısında.

Gülistan acayip tedirginlik içine girmişti. Dili sürçmeye başladı. Ne diyeceğini bilemiyordu. İlk defa reddedilmiş gibi hissediyordu kendini. Nasıl olabilirdi bu? Bir erkek beni reddedemez diye geçiriyordu içinden. Çünkü hep öyle olmuştu. Hele hele mücahid bir erkeğin hem dini anlamda hem de güzellik anlamında ona bir zaaf göstereceğini biliyor tahmin ediyordu. Bu Salim ne biçim adam diye geçirmeye başlasa da içten içe ona tutkulanmaya başlamış onun bu tavrını çok ama çok karizmatik bulmuştu.

Devamı gelecek…

Fatih Alim DAŞPINAR

Etiketler: » » » » » »
613 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Önce kanat taktılar, sonra onları kırdılar

    15 Nisan 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Soru/Yorum, Tüm Manşetler

    Bazen kör, sağır, hissiz ve unutkan olmak istersin.Bazen, bazı yerlerden geçmemiş, bazı insanları hiç tanımamış,Bazı şeyleri yaşamamış, bazen de dünyaya hiç gelmemiş olmak istersin.Sanırım henüz ölmüyoruz ama ne tezattır ki yaşamıyoruz da… Çok şey geliyor dilime, çok şey geçti içimden, gözümden.Sonra "neyse neyse” deyip içime atıyorum hepsini.Anlatsak da bir anlatmasak da.Olsa da boş olmasa da artık bazı şeyler. İnsansızlık çekiyoruz efendim, insansızlık.Tek ve onulmaz, kanayan yara; insansızlık.Sanırım bu kahır ve bu yalnızlık öldürecek...
  • El alem ne der diye yaşamak

    15 Nisan 2025 Aile, Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Sivil Toplum, Tüm Manşetler

    Yazılı ve sözlü kurallar hayatı idame ettirme ve sosyal bilinç açısından önemlidir fakat hangi bilincin ürünü olduğunu bilmediğimiz örf ve adetlerimizin de bir kısmına yazılı kanun gibi sıkı sıkıya bağlanmanın ne denli doğru olduğunu düşünmekte fayda var. Birkaç örnekle açıklamak gerekirse; - Yaklaşık 20 yıl öncesine kadar, yuva kuran genç kızlarımıza uygulanan tarife; Gelinliğinle gidiyorsun, kefeninle çık. Kocadır döver de sever de (başkasını da sevebilir) sen kocana sahip çık, yuvayı dişi kuş yapar. - Eve misafir geldiğinde el öpm...
  • Gayretsiz Tevekkül Olmaz

    16 Mart 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Onlarca duygunun, binlerce kelimenin arasında kendimizi kaybettiğimiz, kendimize teşhis koyamadığımız zamanlarda, okuduğumuz bir cümle gelir ok gibi saplanır kalbimize. Sanki bizden önce birileri bizim yaşadıklarımızı yaşamış ve bizim duygularımızı dile dökmüştür. Kalan bütün edebi cümleler o an için anlamsızdır. Öyle ki idrak kapanır düşünme, algılama, karşılaştırma yetisini kullanmak istemez insan. Çünkü kolaydır acımızı bir başkasının tecrübesinin gölgesine saklamak. Duygu durumumuz değiştikçe isabet eden, yön veren cümlelerde elbette...
  • Acı geçer ama acı çekmiş olmak geçmez

    08 Ocak 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Fazla düşünmek öldürür, fakat düşünmemek daha fecidir. Ortası ise olayları, kavgaları, kargaşayı, anıları ve hatıraları yeterince, yerli yerince bırakmaktır. Elbette ki acı geçer ama acı çekmiş olmak geçmez. Çok irdelemek, çok peşine düşmek aynı düşüncelere veya bir olaya fazlaca saplanmak, takılıp kalmak sorunları çözmüyor, aksine daha fazla sorun yaratıyor. Daha geriden, daha sakin ve objektif bakıldığında zihin daha rahat seçip, daha doğru ayırt edebiliyor yaşamı ve olayları. Akabinde çoğu şey, hiç bir şey gibi geliyor. İnsanın gönlü ...