logo

TEMMUZ 2001 EYLÜL CAFE’DEN BİR ANI

TEMMUZ 2001 EYLÜL CAFE’DEN BİR ANI

Yıl 2001 yaz mevsimi, güneşin doğmasıyla beraber yeni bir gün, yeni bir çile başlıyordu. Gece geç saatlerde minibüsün içine doluşan ve üst üste yatmak zorunda olan gençler güneşin daha ilk ışıklarıyla ısınmaya başlayan sacla çevrili panelvan minibüsün içinde huzursuzluk içinde sağa sola dönüp uyumaya çalışıyorlardı. Ancak zaten yer darlığı birde üstüne wc sorunu kâbus gibi geliyordu her birine. Kendine özel pet şişe ayıran, gece karanlığından yararlanıp artık patlama noktasına geldiği mesanesini rahatlatmak için en ıssız ve ücra köşeyi gözüne kestiren, kafaya aldığı gece bekçisini ikna ederek insan gibi kulübenin wc sine giden her ne şekilde olursa olsun rahatladıktan sonra bir oh çekiyor bir kaç saat daha rahat olacağı için kendini şanslı sayıyordu. Hiç biri bir tuvaletin bu kadar önemli bir şey olabileceğinin akıllarına bile getirmemişti. Bu tuhaf cezalandırma yöntemi bir zavallı tarafından icbar edilen zorbalık hiç şüphesiz hayatlarında bir anı olarak kalacaktı. Hayatta anılardan başka ne kalıyordu ki. Bunu bir yaz macerası olarak yaşamış olmak bile aslında güzel bir duyguydu.

Güneş motelin her bir güvenlik amiri ve bekçisine bu çay bahçesinde çalışan hiç kimseye göz açtırmayın, saha içindeki hiçbir tuvalete girmelerine müsaade etmeyin diyen El Ezher mezunu mazoşist bir müdür yüzünden o muhteşem ortamın tüm insicamı bozuluyordu. Denize düşen yakamozun, kıyıya vuran dalgaların, serin esen havanın, gece muhabbetlerinin hiçbir önemi kalmıyordu. Zira en zaruri ihtiyacın bir cezaya dönüşmesi de ne izah edilir bir şeydi ne de anlaşılır.

Çay bahçesini kiraya veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisler Müdürlüğü yedi, sekiz kişinin kalması için bir ev vermediği gibi wc kullanmalarına da yasak getirmişti.

Gençler gece ve gündüz bu alan içinde kalmanın zorunluluğuyla bir şekilde wc sorunlarını çözmek zorundaydılar. Böylesi bir zulüm hiç anlaşılır gibi değildi. Terk edilmiş plaj kabinlerine inen kapılar özel kilitlerle kapanmış, sürekli kontrol edilerek bu insanların aşağı inmelerine de müsaade edilmiyordu. Takım elbiseyle sahili denetleyen müdür K.G. sahile inmeye de kendince yasak koymuştu. Adam aslında firavunlaştığının kendisini rezil kepaze ettiğinin farkında bile değildi. Herkes sihirli bir el değecek ve bu zulüm bitecek diye bekliyordu çaresiz. O kadar vahimdi ki herkes en maksimum düzeyde tuvaletini tutmak zorundaydı. Belki de dünyada böylesi bir garip ceza hiç kimseye hiçbir mahkûma bile verilmemişti. Adam resmen adım adım gençlerin tuvalete gidip gitmediklerini takip ediyordu. Gelen misafirler için aynı sorun yaşandığı gibi sürekli yirmi dört saat burada kalanlar için aynı sorunların olması gerçekten anlaşılır gibi değildi. Duyanlar hayrete düşüyordu.

Harun bir taraftan diğerleri gibi her gece kâbus gibi çöken uyuma sorunu wc ve sabah güneşinin kavurduğu saç minibüsün içinde bir savaş verirken birde kendisine âşık olan ihtiyar kadına nasıl davranacağını bir türlü kestiremiyordu. İlk zamanlar bir anne şefkatiyle olduğunu düşündüğü sempatik ve sevecen tavırların zaman içinde can sıkıcı bir sürece evirildiğini düşünerek yorulduğunu hissediyordu. Kadın iri yapılı iki tane kızını yanına alır, her akşam kendini rahat hissettiği aynı masaya oturur, dakikalarca Harun’u izlerdi. Kızları da çaresiz otoriter kadının emirlerine boyun eğerek sadece Harun’u seyretmesi için onu en iyi görebileceği masaya annelerini oturturlar, kimi zaman saatlerce süren ve garip seremoniye eşlik etmek zorunda kalırlardı. Harun’u göremedikleri zaman küçük kız Erkan ya da Samet’i yakalar Harun’u lütfen bulun annem kendini iyi hissetmiyor diye açık açık bu masum olduğuna inandıkları ruhsal yakınlaşmayı dillendirmekten çekinmezlerdi.

Harun artık şakada olsa arkadaşlarının diline düşmüştü. Gece geç saatlere kadar yapılan muhabbetlerin en büyük garnitürü, bu asimetrik aşk hikâyesi olur. Kendinden emin olan ve durumu anlamaya çalışıp her defasında kadının kızlarıyla durum değerlendirmesi yapan Harun, bu anlamsız gariplik karşısında sükûnetini muhafaza ederdi. İşin doğrusu ciddiye de alacak bir durum yoktu. Kadın en az yetmiş beş, seksen yaşlarında gerçekten akıl sorunu olan bir hastaydı onun gözünde. Ama her defasında masaya oturduğunda sürekli Harun’un ona hizmet etmesini ister, onu aşağıdan yukarıya süzerek çay bardağını koymasından, renkli gözleriyle mütebessim simasıyla hoş geldiniz demesine kadar her halini tutkuyla temaşa ederdi. Bu artık sıradan bir olay haline gelmişti.

Uzaktan yürüdüklerini gören Samet ya da Erkan “Harun seninki geliyor, hazırlan!” diye espri patlatırlar, “yav kardeşim kadın bizim elimizden çay içmiyor yapacak bir şey yok seni feda ettik” diyerek sürekli dalga geçerlerdi. Anlaşılır şey değildi belki ama bir insanın iç dünyasındaki devinimlerinde kendine has masumiyeti de göz ardı edilmemeliydi. Adı konmamış bir masumiyette yok değildi. Kadın belki de çook eskilere ait bir simanın ve ses tılsımının içerisinde Harun’u görüyordu. Harun belki de onun için bir yaşam enerjisiydi. Bu tutkuyu basit bir aşk zaafı olarak görmekte yakışıksız olacaktı. Bir sevgiydi bu. Allah’ın kuluna yüklediği gizli potansiyelli yüksek enerjili bir sevgiydi. Yaşlı kadın belki de bunu kimselere kullanamamıştı tam anlamıyla. Harun’un gözündeki hareler, engin ve dingin bakış, endamlı ve zarif yürüyüşler, müşfik nameler çarpıcı bir tesir ortaya koymuş bir ummanı andıran iç âlemdeki devinim bu enerjiyi yaşlı kadında ortaya çıkarmıştı. Yaşlı kadın geldiğinde müziğin sesi bile değişirdi. Türk sanat müziği açılır kadının mutluluğu için her türlü incelik düşünülürdü. Ölümüne sayılı günler kalmış herkesin dört elden şefkat gösterdiği bir ölümcül hastaya yapılan muamele yapılıyordu yaşlı kadına. Bu artık Eylül Kafenin günlük normal yansımalarından biriydi.

Wc krizi, kapalı bir araçta gece zor şer uyuklamalar, leyla olmuş bir teyzenin aşkı, kısık sesle bir köşede dinlenilen Ahmet KAYA şarkıları, yakamoz, huzur veren sessizliği bölen dalga sesleri, tavla partileri, gece ile gündüzün iç içe geçtiği bir yaz daha nihayet bitmiştir.

Anılar için, hisler için lazım olan birikimler de zaten bunlar değil miydi?

Fatih Alim DAŞPINAR

Etiketler: » » » » » »
399 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.