logo

Teşkîlât-ı Mahsûsa 1.Bölüm

Teşkîlât-ı Mahsûsa 1.Bölüm

Teşkîlât-ı Mahsûsa 13 Kasım 1913’te Enver Paşa’nın emriyle ilk başkan Süleyman Askeri tarafından kurulmuştur. 2 yıl bu görevde kalan Süleyman Askeri İngilizlerle girdiği savaşta Irak bölgesinde savaşı kaybettiği için intihar etmiş bir vatan kahramanıdır.

“Bu elim olaydan 100 yıl sonra aynı üniforma sahibi 300’e yakın paşalar ve subaylar, iki tane fıstık bıyıklı, hain savcıya teslim olmuştur. Bugün ülkemizin bu hallere düşme sebebi silaha sahip olan kurmay kadronun ölmekten korkması ve iki hain FETÖ’cü savcıya teslim olmasıdır. Onun için Süleyman Askeri gibi vatan evlatları benim kutsalımdır. Daha 31 yaşında idi.”

Böylesi bir duygu ve vatanperver olan Süleyman Askeri den sonra bu göreve Ali Bey Başhampa getirilmiştir. Daha sonra bu göreve Süvari Yarbay Hüsamettin Ertürk Bey getirilmiştir. Bu yazı dizisi Hüsamettin Ertürk Bey’in hatıralarını içermektedir. Kendisi hem Osmanlı döneminde hem de cumhuriyetin kuruluş ve sonrasında uzun yıllar bu görevi başarıyla yürütmüş en önemlisi yeniden devletin inşasında çok önemli çok kritik ve çok hassas görevleri icra etmiştir. Onun şahsında tüm gizli görevlerde bulunan adları bilinmeyen sadece vatan için bağımsızlık için özgürlük için namus için kendilerini feda etmiş tüm vatanperverleri saygıyla yad eder yüce Rabbimden onlara rahmet temenni ederim. Mekânları cennet olsun.

Bundan sonraki bölümler Hüsamettin Bey’in hatıralarıdır…

Osmanlı İmparatorluğu gibi 3 kıtaya hiç olmazsa 3 asır Egemen olmuş, birçok ırk ve mezhepte çeşitli Milletler idare etmiş bir devlet için gizli teşkilata kesinlikle gereksinim vardır. Bunun adını koyan Enver Paşa olmuş ve ismini de Teşkîlât-ı Mahsûsa veya Umur-u Şarkiye denilmiştir.

Enver Paşa’nın yapmak istediği yabancı ülkelerin askeri sırlarını ele geçirmek bir taraftan Müslümanları diğer taraftan Türkleri ayaklandırmak ve günün birinde hepsini bir imparatorluk bayrağı altında birleştirmek gibi son derece karmaşık ve güç birtakım problemlerin çözümünü böyle bir örgütün kurulmasında görmüştür. Enver Paşa bu kararı 1. Dünya Savaşı öncesi almıştır. 3. Başkan olarak göreve gelen Hüsamettin Bey 1871’de Eyüpsultan’da Otakçılar’da doğmuş. Babası askerlik şubesinde yazışmaları düzelten Eşref Bey idi. Dedesi ise Sultan Abdülaziz ve 2 Abdülhamid’e hasır başılık etmiş Rıdvan Efendi idi. Evimiz gösterişsiz bir memur evi, semtimiz Müslümanlık ve Türklük ananelerinin yaşadığı bir yerde Eyüpsultan’daki mahalle okulundan Rüştiye’ye kadar eğitim yıllarımı geçirdim. Daha sonra Askeri Rüştiyesi’ne girdim devamında beni Kuleli Askeri İdadisi’ne doğru götürdü. Bu okul benim hayatımda çok güçlü bir etkisi olmuştur. (Kuleli’yi kapattılar) Kuleli’den mezun olarak Harbiye’deki tarihi okula törende geçişimiz orada daha güzel ve şık Harbiye öğrencisine özel bir giysi ile hafta başlarında sokağa çıkmanın mutluluğunu unutamıyorum. Sınıf arkadaşlarım içinde mütarekede Jandarma Genel Komutanlığını yapmış Ali Kemal Paşa, son sınıfta da İskodra Muhafızı Hasan Rıza Paşa ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa bulunmaktaydı. Harbiye’nin diploma töreninde millete, devlete, padişaha sadık kalmak üzere yemin edilirdi. Biz de yemin ederek okuldan çıkmış ve teğmen olmuştuk. Bu sıralar yolum genellikle Yeni Camii meydanında meydanından geçerdi. Benim berberim oradaydı. Bektaşi tarikatından Hacı Haşim Efendi, eli çabuk temiz ve titiz bir Müslümandı. Saray’la da daima ilişkisi vardı. Burada tıraş olur günlük haberleri ondan alırdım. 1904 senesi bir sonbahar akşamıydı dükkânda sıra bekliyordum birdenbire satıcıların kaçıştığını polislerin köşe başlarını tuttuğunu görmüştük. Herkes yerinden kalkmıştı. Yeni Camiinin kemeri tarafından türbelerin bulunduğu yere 4 gümrük hamalının sırtında bir cenaze geliyordu. Tabutun önünde ve arkasında polisler zaptiyeler vardı. Berber Hacı Haşim’e sormuştun “neler oluyor kuzum, kimin bu cenaze”, Haşim Efendi sessizce “susun teğmen efendi Allah rahmet etsin bu Sultan Murat’ın cenazesidir. Bu vefatı bu sabah dükkâna gelen saraydan bir harem ağası söyledi.” Koca Osmanlı Sultanı 64 yaşında vefat etmiş ve 4 hamal ile kaldırılmıştı. İşte böyle bir dönem!

Bu manzara karşısında kendi kendime düşünmüştüm Sultan Murat böyle bir davranışa layık değildi. Cenazesi milletten habersiz sanki bir suçlu gibi herkesten gizli gömülmüştü. Gömüldüğü yerde böyle olayların kurbanı olan şehzadelerin arasıydı.

Askerliğimin bu ilk heyecanlı manzarasını daha sonra girdiğim savaşlar, tutsaklığım, birçok kez kurşuna dizilmem kararları, divane harflerin huzurunda geçirdiğim dakikalar, almaz denizaltılarında geçen savaş günlerim, Türkiye’yi rahat bırakmayan casuslar, şüpheli kişilerin izlemesini, düşman işgali altında 1001 tehlike içinde geçen bir sürü olaylar, önemli kişilerle karşı karşıya geldiğin zaman duyduğum sözler, gördüğüm felaketler beni hiç değiştirmedi.

İnsanoğlu bir tahta çöp gibi pekâlâ denizlerin okyanusların üstünde dalgadan dalgaya atlayabiliyor, yıpranıyor ve ıslanıyor fakat gene cevherini kaybetmiyor.

Yazısı dizisi devam edecek inşallah.

Necati YÜZÜAK

683 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.