logo

Türk Erkeğinin Kadın ve Cinsellikle Sınavı

Türk Erkeğinin Kadın ve Cinsellikle Sınavı

Türk Erkeğinin Kadın ve Cinsellikle Sınavı

Hangi düşünce olursa olsun analitik düşünülemediği takdirde çözüme yönelik olmayacaktır. Türkiye’de çok ciddi bir evlilik öncesi ve sonrası sorunlar mevcuttur. Aile yapımızdaki yersiz çekişmeler, gençlerin evlenme kriterleri, evlilerin değişmez tabuları maalesef hayatı çekilmez hale sokmaktadır. Sorun sanıldığından da çok daha ileri seviyelerdedir. Bir milleti buhrana ve yok oluşa sürükleyecek kadar büyüktür. Ne var ki yetkin ve etkin insanlar meselenin özüne inmek yerine; suç oranı arttı, kadınlar mutsuz, erkekler gergin gibi soruların cevabını bulmakla meşgul. Temeldeki analitik kronik sorunları bulmak yerine pansuman tedavi ile meşguldür. Kuran pozitif ayrımcılığı hayatın sağlıklı devamı için erkekten yana kullanırken kanun koyucu kadının beyanını esas alıp ayrımcılığı emanet olarak nitelendirilen kadından yana kullanmaktadır. Erkeği öldürürseniz kadını korumuş olmazsınız. Kadını güçlendirerek erkeği ve aileyi yok edersiniz. Çünkü kadın her anlamda zayıf bir varlıktır. Onun sahibini küçülterek hayatı ve kadını korumuş olmayacağınızı bilmek zorundasınız.

Türkiye’de boşanmalar hızla artıyor. Oranlar ürkütücü. Kadın erkek her iki taraf içinde aldatmalar ve çarpık ilişkiler had safhada, hiç düşmeden sürekli çoğalıyor. Cinselliğe bağlı suç oranları korkunç seviyelerde. Aileler dağılıyor. Çocuklar yetim kalıyor, binlerce kadın yalnız başına yaşamaya icbar ediliyor. Çocuk yapma oranları nüfusun yoğunluğunu ve yükünü taşıyan şehirlerde bir ikilerde seyrediyor. Kısacası ister kabul edin ister etmeyin Türk toplumu olarak tarihi bir çözülmenin eşiğindeyiz…

Nasıl bir nesil ürettiğimizin farkında mıyız? Toplumun temel taşı olan aile neden bu kadar tarumar? İnsanlar neden mutsuz? Dindarlık arttığı halde fuhuş neden artış gösteriyor?

Bir erkek için hayatta en çok ne önemlidir?

Lafı uzatmadan eğip bükmeden ve gevelemeden söyleyeceğim; Erkeğin en önemli değeri, bireysel manada cinselliktir. Sağlıklı bir erkeğin her zaman zihnini meşgul eden hiç şüphesiz cinselliktir. Hayatın akışı içerisinde ergenlikten seksen yaşına kadar bir erkeğin cinselliği ruhsal ikliminde sürekli yer tutmuştur. Cinselliği çözmeden sağlıklı düşünme şansı olmadığı gibi cinsellik yönünden mutlu olmayan bir erkeğin bilimsel olarak mutlu olması da neredeyse mümkün değildir. Yapılan araştırmalara göre sağlıklı bir erkeğin haftada en düşük dört defa cinsel ilişkiye girmesi gerekiyor. Erkeklerin temposu düşerek cinsel isteği seksenli yaşlara kadar sürdüğü yine bilimsel araştırmalarla ortadadır. Bu veriler ışığında hayatın akışını tanzim ederken dinin emrettiği ahlakiliği ve sosyolojik düzeni korumak için herkesin şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekir.

İnsanın düşünce yapısı ne olursa olsun, ne kadar dindar, ne kadar tüccar olursa olsun hiçbir şey değişmez erkeğin asla bir kenara koyması mümkün olmayan en önemli şeylerden biri cinselliktir. Peki, bu kadar çok kafa meşgul eden, insan hayatını her anlamda derinden sarsan, insanların birbirini öldürmesine çoğu zaman sebep teşkil eden cinselliğin toplum içindeki yansıması nasıldır? Aile hayatı içinde huzurlu bir ilişki düzeyi nasıl yakalanır?

On yıldır birikimlerini olgunlaştırdığım ‘erkeğin özgürlük mücadelesi’ başlığı adı altında yazımını devam ettirdiğim kitap için 81 tane erkek ile soru cevap şeklinde röportajlar yaptım. Bu bağlamda erkeğin nasıl zavallılaştırıldığını, sağcı solcu İslamcı hiç fark etmeden nasıl terk edildiğini aynı çatı altında nasıl yalnızlaştırıldığını gördüm. Buna bağlı olarak da pek çok erkeğin nasıl ahlaki erezyona uğradığını çarpık ilişkilerin kurbanı olduğunu gördüm. Yaptığım anket kayıtlı 81 kişi üzerinde olsa da bunun haricinde onlarca insanla bu minvalde görüşmelerim oldu. Ve zinanın zımnen bu toplum tarafından kabul edilip maalesef meşrulaştırıldığını gördüm ve görmeye devam ediyorum.

Üzülerek söylüyorum ki Türk erkeği zavallı hale getirilmiştir. Cinsel hayatı (meşru) durağanlığın altındadır. Evde birbirine yabancı iki karı koca ve buna bağlı olarak da mutsuz aile içinde yeşeren çocuklar peydah olmuştur. Kırk elli yaş arası cinsel ilişki aylık bir ya da ikidir. Elli yaşından sonra erkeğe ihtiyar, altmışından sonra dede, yetmişinden sonra bunak muamelesi yapılmaktadır. Bu acımasız sosyolojik buhranı kabul etmek mümkün değil. Türk kadını anne modu ağır basan çocuklarına adanmış bir hayatı kabullenen eşini on, onbeş yıllık evliliklerden sonra neredeyse tamamen ihmal eden, kendi haline bırakan bir ruh yapısı içindedir. Zihni sürekli koltuğuna uyumsuz halı, ayakkabısına uyumsuz manto, etek, çanta, tül, tabak çanak ve çömlekle meşguldür. Erkeğinin ne düşündüğü neredeyse umurunda bile değildir. Bilimsel olarak haftada dört defa ihtiyaç gereği cinsel ilişkiye girmesi gerektiğini düşünme şansı bile neredeyse yok gibidir. Erkeğine bu manada yönelmeyi bırakın erkeğin fiili istek eğilimlerini basit ayak oyunlarıyla boşa çıkartmayı da çok iyi bilir. Ancak bu acziyet karşısında erkeğin bir yanlışa düşmesi dar alanda çok ağır muameleye maruz kalması anlamına gelmektedir.

Yaptığım anketler arasında dindar olduğu halde kırk yaşından sonra zinaya bulaşmış en az yirmi civarında insanları dinledim. Zina büyük hayâsızlıktır, Zinaya bulaşmalarını normal karşılayacak değilim, ancak düştükleri hallere acımamak mümkün değil. Otorite tamamen kadının eline geçmiş; yatak odası, salon, mutfak, eşya, gün, komşu, alışveriş gezme tozma ne aklınıza geliyorsa tamamen kadının kontrolüne geçmiş ve erkek sadece figüran rolündedir. İnançlı oldukları halde çarpık ilişki içine giren insanlara şahid oldum. Zinanın alışkanlığa döndüğünü ve normalleştirildiğini gördüm. İnsanların nefsi açlığını bir şekilde bertaraf etmenin arayışı içinde gördüm. Kısacası Türk aile yapısı bu manada dağılma noktasına gelmiştir. Kadınlar kendi dünyalarının kendi aralarındaki gün ve gecelerde giyecekleri elbiselerinin hesabı içinde dolanıp dururken kocalarının istek ve arzuları karşısında maalesef korkunç seviyede duyarsızdır. Erkeğinin ruh ve fiziksel yapısını düşünen kadın neredeyse yok gibidir. Nede olsa erkekler onların avucu içinde…

Bilimsel olarak kadın erkek arasındaki farklar uzmanları tarafından irdelenmesi gereken ve topluma bilimsel ve sosyolojik, psikolojik açıdan anlatılması gereken hususlardır. Ancak konunun uzmanları, işin ilmini bilenler ürkek ve korkak olunca benim gibi çatlak tipler bunu dillendirmek zorunda kalıyor.
 

Yine bilimsel araştırmalara göre; Kadınların cinsel istek yapısı erkeğe göre çok farklıdır. Kadınlar yoğunluk olarak adet öncesi ve sonrası cinsel istek yaşarlar. Erkeğine zımnen yanaşma eğilimi sadece bu ara mümkün görülmektedir. Erkek cinsellik anlamında tsunamiye kadında volkana benzer. Tsunami bildiğiniz gibi hızlı yükselir ve hızlı çekilir. Volkan ise yavaş yavaş ısınır, fazla sıcaktır ve yavaş soğur. Bu bağlamda kadının istek anında erkeğe göre dört kat daha şehvetli olduğu da bilinmelidir. Kadın sınırlı zamanda cinsel istekli olan ama istek anında uzun süre isteyen, erkekse çok isteyen ama kısa süreli ilişkiye meyyal bir varlıktır. Bu manada her iki tarafta birbirini tanımadığı için, istek süreçlerini, arzularını tamamlayacak ruh yapılarını maalesef analiz edecek doğru adımı atacak yapı içinde değildirler. Erkeğin sık aralıklarla cinsellik isteğini düşünmeyen kadın mutlak surette erkeğini harama, boşluğa ve ayrılığa gidecek kadar ilişkiyi sorunlu hale sokmaktadır.

Birde işin çok eşlilik boyutu vardır. Bu konu ise başlı başına irdelenmesi gereken, doğru zemine oturtulması gereken hassas bir konudur. Kuranda geçen kadın erkek münasebetiyle alakalı ayetlerin tamamı çoğul eki kullanılarak zikredilmiş sadece bir ayette; “adaletli olamayacağınızdan endişe ederseniz sizin için bir tanesi daha hayırlıdır” ayeti Allah bir taneyi tavsiye etti diye çarpıtılmakta ve dolaylı olarak Allahın ayetlerinin üstü örtülmektedir. Kuran bal gibide çok eşliliği helal kılmıştır. Çok eşlilik buna bağlı olarak dini bir emir değil, fıtri bir anayasadır. Sanki din kerhen cevaz vermiş gibi bir algı ile koskoca anayasa yerle bir edilmiştir. Kurandaki emir ve yasakları, Hz. Muhammed’in sünnetindeki hayatı ve ayrıca dünyada ulaşabildiğiniz tüm kaynakları sosyolojik açıdan inceleyin, göreceksiniz ki erkeğin fıtratı tek eşe göre değildir. Bu toplum için ille de çok eş olsun demiyoruz. Bunu bu topluma kabul ettirmek şuan için neredeyse imkânsız. En azından eşlerin erkeklerin haklarına saygı duymalarını istemeleri en doğal haktır ve aile hayatının devamı için elzemdir. Yaradılış gereği kadın şefkati erkek ise saygıyı hak eder. Hayatın miheng taşı erkektir, ister kabul edin ister etmeyin bu yasa değişecek değil. Eşinin avucunda sığıntı gibi yaşayan içinde bu böyledir, ahlaksızca gününü gün eden içinde, sabreden içinde bu böyledir. Çünkü erkek her anlamda kadına göre en az iki kat daha üstün surette yaratılmıştır. Örneğin erkek kadına göre iki kat daha duygusaldır. Ama duygusal düşünmemeye kodludur. Kadın erkeğe göre daha az duygusaldır ancak duygusal merkezli düşünür. Erkek cinsel yönden en az dört kat daha yoğunluklu cinsel istek içindedir. Türk aile yapısı çok eşlilikten asla nasibini alamayacağı için gözü her zaman dışarıda, yalana alışmış, kişiliği zedelenmiş bir zavallı olarak tek eşle kırk yıl mutsuz bir hayatı yaşamak zorunda bırakılmıştır. Çünkü cinsel yönden mutsuz olan bir erkeği altın kâseden besleseniz de asla mutlu edemezsiniz. Hele birde atmışlı yaşlarda eşini kaybetmişse sen o erkeği zemzemle yıkasan mutlu edemezsin. Erkeğin dul kalması kadar zor bir durum yoktur. Bu bağlamda çok eşlilik erkeğin dağılmasını önleyen önemli bir sosyolojik dayanışmadır. Zina yapana konumu, kariyeri gereği beyefendi diyen, çok eşliliğe tevessül etmişe zampara gözüyle bakan bir topluma bunu anlatmak zor olsa da bu hakikat hiç değişmeyecektir. Bizim bu kitabı yazmadaki ana meselemiz fıtratı korumaktır.

Araplar çok eşlilikten yana her türlü nasip kardır. Din onlara cevaz vermiş ancak Türklere vermemiştir. Türkler tek kadınla, büyük çoğunluğu inat ruhlu, kendi arzu ve isteklerini her şeyden önemli tutan bir kadınla yaşamak zorundadır. Cinsel isteğini helalinden ölene kadar tek kadınla karşılaması mümkün değildir ancak dayatmalar gereği meşru haklarını kullanamayacağı için sabretmek zorundadır. Kısacası beynen batılı, ruhen doğuludur. Dolaysıyla ne batılı ne de doğuludur. Tek kelimeyle zavallıdır. Bu bağlamda acınacak haldedir. Birazcık iğne batırdığım herkes öyle şeyler ortaya koymuştur ki aman Allah’ım.

Sokakta kavganın, işte, okulda, bulunduğu her alanda gerginlik içinde olmanın, psikolog kapılarında yaşadığı mahrem şeyleri anlatıp çözüm bulmaya çalışmanın, boşanma davasına ilk müracaat eden, boşandıktan sonra ne halt ettim diyen kadınların çoğalmasının, binlerce annesiz babasız büyüyen çocukların olmasının, çarpık ilişki ve sahtekâr erkek ve kadınların üremesinin sebeplerinin altında iddia ediyorum kadın erkek arasındaki kopmalar ve cinsellik vardır. Erkeğin cinsel yönden mutsuzluğu vardır. Yani cinsellik insan hayatı için özellikle erkek için her şeyden önemlidir. Ancak en önemsiz şey gibi görülür. Ayıp kapsamı içine hapsedilip umursamazlık vahası içine itilir. Bu bağlamda; toplumun ağır travma altında olmasının ana sebebi cinselliktir.

Araştırın göreceksiniz.

Fatih Alim Daşpınar

Etiketler: » » » » » » » » » » » » »
4133 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.