logo

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-46

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-46

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-46

Ürgenç’in son bölümü

İbn-i Sina’nın kaçışı 1010’dan 1037’ye yani ölünceye kadar sürer. İran’daki Büveyhilere sığınır. Sürekli yer değiştirerek kendini korur. İran’daki iç karışıklıklar İbn-i Sina’yı çok yorar. Bazen hapse düşer. Bazen çöllere kaçar. En son ısfahanda huzur bulsa da kısa bir süre sonra vefat eder.

Bu dönemde 3 kitap yazar. Bunlar; “Şifa Kitabı, Felsefenin Temel Kanunları ve İşaretler ve Tenbihler” kitabıdır.

Biruni ve İbn-i Sina farklı ekolleri temsil etmekteydi. Biruni: Gözlemlenebilir doğanın gözlemlenebilir esaslarının büyüsüne kapılmıştı. Biruni gözlemlediği her olayı matematik terimleriyle anlatmayı tercih ediyordu.

İbn-i Sina başlangıca böyle olsa da olgunluk zamanında varlığın temeldeki doğasını anlamak ister. Bu arzusu kozmolojinin ve metafiziğin alanıydı.

Biruni tıpkı Sicistani gibi akıl ve vahiy arasına bir duvar örmüştü. Oysa Kindi ve Farabi akıl ve vahyi kesiştirmeye çalışıyordu. Bu işi başarmaya en yakın Farabi’ydi İbn-i Sina da bilim ve vahye dayalı dini uzlaştırma noktasında Ortaçağda hiç kimsenin yapamadığını yapmıştı. Batılı Hristiyanlar da İbn-i Sina’nın din ve bilimin uzlaşısına dikkate alarak Thomas Agunias’ı ve takipçilerini etkilediğini düşünürler.

Tabii burada çok önemli bir konu var. Bu asra ve bugüne damga vurmuş Maturidi tüm bu âlimlerden önce Aklı ve vahyi ve dahi bilimi birleştiren ilk âlimdir. Ne Mutezile gibi sadece aklı ne de diğerleri gibi sadece vahyi önceler. Önce tevhidin, aklın ve eşyanın sırrının keşfi ile bilimin açılması gerektiği şifresini verir. Aklında zaman zaman hataya düşebileceğini o vakitte vahye müracaat edilmesi gerektiğini ilan eder. Dolayısı ile ehli hadisçileri de reddederek Ehli Rey ekolünün kurucusudur.

Tüm akılcı ekoller Aristo’dan etkilemiştir. Oysa bu anlayış maddi olan kavramları karşılasa bile manen olan kavramları karşılamıyordu. Onun için Maturidi, Aristo’ya reddiye yazmıştır.

Zamanla İbn-i Sina da değişir ve der ki “Ruh bizim içimizde, varlığın bilinci haline gelen bir şeydir”

Beden maddi şeyleri algılayabilirdi. Ama maddi olmayan gerçeklikleri idrak edebilen sadece ruhtur. Devamında şöyle der. Çok az sayıda insanın peygamber olabileceğini, zira bu insanların olağanüstü bir ilham kabiliyetlerine olduklarını yazacak kadar ileri gitmiştir. Süreklilik arz eden ilhamları sayesinde peygamberler, bilim ve ilahiyatın talip olduğu muhteşem hakikatleri idrak edebiliyorlardı ve herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatabiliyorlardı der. İbn-i Sina yine der ki namaz kılmak benim için bir ilham tatbikatıydı.

Bu tartışmalarda Aristo ve onun takipçileri, dünyanın ebedi olduğunu söylerken, İslam ise dünyanın varlığını doğrudan Yaratanın fiillerine bağlıyordu. Yani dünya sonradan yaratılmış ve sonu da olacak bir varlıktı. Bu temel bir ayrımdır.

İbn-i Sina İran’a giderken, Biruni ise Afganistan’a gitmiştir. Her ikisi de göçebe bir hayat yaşamıştır. Her ikisi de üretkenliklerini göçer hayatlarında yakalamıştır.

İbn-i Sina 57 yaşında iken bağırsak kanserinden ölmüştür. Biruni ise ondan 11 sene sonra vefat etmiştir.

Her ikisine ve diğer Türkistanlı âlimlere Allah’tan (c.c.) rahmet diliyorum. Allah (c.c.) onlardan razı olsun. Amin!

Not: Yazısı dizisi devam edecek inşallah.

Necati YÜZÜAK

835 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.