logo

Unutulmayan Başvekil: Adnan Menderes

Unutulmayan Başvekil: Adnan Menderes

Unutulmayan Başvekil: Adnan Menderes

Osman Yüksel Serdengeçti, “Yaşa Be Menderes!” başlıklı bir yazısında “güçlünün karşısında zayıfın yanında yer aldığı için” Menderes’i övmekteydi.

Serdengeçti, Menderes’i Aydınoğulları beylerinin torunu olarak görmekteydi. Necip Fazıl ise, “Cinnet Mustatili” isimli eserinin son sayfalarında, Menderes idam edildikten sonra darağacının üzerinde birden beliren yüzlerce kuşun sırrını aramakta ve asılmadan önce bitkin bir vaziyette olan Başvekil’in ölümünden birkaç saat sonra naaşı açıldığında tebessüm edişini unutamamaktaydı. Yirminci asrın en büyük günahlarından biriydi Menderes’in asılması. Onu idam etmekle unutturacaklarını zannedenlerin kendileri nisyana terk edildi.

Çocukken köydeki evimizde Adnan Menderes’in tablosu asılıydı. Yıllar sonra onun anısına bir yazı kaleme alabilmek benim için büyük bir bahtiyarlıktır. Ondördüncü yüzyılda Aydınoğlu Umur Bey ne için mücadele veriyorsa, ezanı tekrar aslına döndüren Adnan Menderes de yirminci asırda aynı şey için mücadele ediyordu. Umur Bey nasıl ki II. Mehmed’e deniz seferlerinde ilham kaynağı olduysa Adnan Menderes de kendinden sonra gelen Turgut Özal’a, Necmettin Erbakan’a ve Recep Tayyip Erdoğan’a Türkiye’yi kalkındırma çabasında ilham kaynağı olmuştur.

Adnan Menderes ile ilgili birçok eser yazılmıştır. Ben bu yazıda onun Yassıada’da avukatlığını yapan Orhan Cemal Fersoy’un “Bir Devre Adını Veren Başbakan” adlı çalışmasını dikkatinize sunacağım. Bu kitap, Menderes’e karşı yöneltilen “insafsız töhmetler” ve onun “ayaklar altına serilen haysiyeti”ne ve “tufan halinde yayılan kin ve husumet dalgalanmaları”na dikkat çekmektedir. Tüm bunlara rağmen yükselen bir Menderes sevgisi vardı millette. 1960 darbesinden beş yıl sonra yapılan seçimlerde Süleyman Demirel’in Adalet Partisi % 53 gibi yüksek bir oy oranıyla iktidara gelmişti. Bu oylar, Demirel sevgisinden çok Menderes’e karşı duyulan hasretin ve özlemin ifadesiydi.

Orhan Cemal Fersoy, 1959’da İngiltere’deki uçak kazasında esrarengiz bir şekilde ölümden dönen Menderes’i Yeşilköy havaalanında karşılayanlar arasındaydı. Onbinlerce insan, soğuk bir kış günü onu şükür secdeleriyle ve semada akisler uyandıran tekbir sadâlarıyla karşılamışlardı. Yassıada duruşmalarında baş yargıç o günkü karşılama merasimiyle alay ederken Fersoy, o günkü kalabalığın alelade bir topluluk olmadığını gür bir sesle haykırmış ve o günü hatırlayan Menderes’in gözünden damlayan yaşlara şahit olmuştu.

Bir Devre Adını Veren Başbakan kitabında Menderes’in “görülmemiş bir hızla başladığı yurt kalkınması”nın sırrının onun milletine karşı olan muhabbetinde aranması gerektiği ifade edilmektedir. Milletine olan muhabbetinin ne denli kuvvetli olduğuna onun hayata veda cümlesi yeterince delil teşkil etmektedir: “Hayata veda ettiğim şu anda ailemi ve çocuklarımı şefkatle anarken aziz milletime muhabbetlerimi arz ederim.” Böyle bir cümleyi kuran asil insanı anlatırken kitabın yazarının okuyucusuna Sokrates’in son cümlelerini hatırlatması da ilgi çekicidir. Fersoy, Menderes’in ağzından duyulan son söz olan “Allah!” sözünün katı yürekleri titretemese de Başvekil’in ebediyete böyle yürüdüğünü anlatmaktadır.

Menderes, yetim ve öksüz büyümüştü. Onu babaannesi yetiştirmişti. Onun mahcup ve nazik tabiatı siyasi hayatında da etkisini göstermişti. Kullanacağı kelimeleri özenle seçen, yavaşça konuşan ve gönle hitap eden bir lider portresi çizmekteydi Menderes. Bugün onun konuşmalarını dinlerken Türkçemizin o günlerdeki asaletine de şahit olmaktayız.

1946 yılında Demokrat parti mensupları gibi Mareşal Fevzi Çakmak için de “komünist” olduklarına dair ithamlarda bulunulmaktaydı. Bundan dolayı çok üzülen Mareşal, şöyle demişti: “Mareşal komünist oldu. O da, Demokratlar da asılacaktır, diyorlar. Evet, bu gidişin sonunda ben de, demokratlar da asılabiliriz fakat şuna emin olsunlar ki, asılırsak sadece bu memlekete ve millete hizmet etmek istediğimiz için asılmış olacağız.” Bu sözler, Demokrat Parti iktidara gelmeden dört yıl önce söylenmişti.

Mareşal, 1950 yılında vefat ettiğinde cenaze namazını Sarı Hoca diye meşhur olan ve Kur’an’ın her süresini Fatiha süresi gibi rahatlıkla ezbere okuyabilen efsane Hâfız İsmail Atay kıldırmıştı. Mareşal’in tabutu Beyazıt Camii’nden Eyüp’e kadar omuzlarda taşınmıştı. Mareşal’in kerameti ortaya çıkmıştı.

Yukarıdaki sözleri sarf ettikten on beş yıl sonra 1961 yılında Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmişti. Onlara isnat edilen suçlar inandırıcı değildi. Menderes’in Türkiye’yi kalkındırma hamlesi anlaşılan bazı çevreleri oldukça rahatsız etmişti. Ama unuttukları bir gerçek vardı. Menderes gibi liderleri ve Ömer Halisdemir gibi neferleri olan bir millete boyun eğdirmek olacak iş değildi.

Fatih BAYRAM
Dr. Öğretim Üyesi
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
5712 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.